Vatandaşlar, " Hocam İslam ülkeleri neden geri kaldılar, çok kısa olarak anlatabilir misiniz?" diye soruyorlar.
Bu konu tarihsel ve bilimsel olarak çok tartışılmıştır. Ancak bunun iki ana nedenI dinsel- bilimsel cehalet ve çoğu zaman da çıkarcı siyasi saltanattır.Bu saltanat ve cehaleti besleyen şirk ve fitne kavramlarının ters yüz edilerek kötüye kullanılmasıdır.
A- ŞİRK, Tanrının varlığı ve birliğine ortak koşmaktır. İslam düşünce dünyasında şirk kavramı çok dar bir yelpazede kullanılır. Hatta bazı İslam mezhep, tarikat ve cemaatları bile birbirlerini Tanrıya şirk koşmak ve kâfir olmakla suçlayabilirler. Bu nedenle de, İslam ülkelerinde mezhep, tarikat cemaat kavgaları hiç bitmez
Halbuki daha geniş spektrumlu bir görüşe görede, Kelime-i Şahadet, hatta ehli kitap oldukları için Kelime-i Tevhid getirenler; yani Tanrının varlığı, birliği ve peygamberlerine inanan hiç bir kimseye kafir (dinden çıkmış) denilemez.
Kanımca, dinlere ve Tevhit inancına, nakille değil, özgür akıl ve bilimle ulaşmak daha doğru ve daha kalıcı bir yoldur. Akılcı zihniyet ile nakılci zihniyet çoğu yerde örtüşmez. Akılcı zihniyet akla ve bilime dayalı özgür eğitimle kazanılır. Eleştiriye açıktır. Nakilci zihniyet ise telkin, ezber ve ön kabulla beslenir. Eleştiriye kapalıdır.
B- FİTNE ise, doğru giden bir gidişi ya da düzeni bozmak için kötü niyetli, bozucu yalan, iftira ve eylemleri kapsar. Tersine, yanlış, kötü ve adaletsiz tutum ve davranışlar için düzeltici ve yol gösterici eleştiriler yapmanın fitne ile bir ilişkisi olamaz. Saltanat ve iktidarların her türlü ferman, eylem ve tutumlarını eleştiri dışı ve ilahi bir emir gibi algılamak kökten yanlıştır. Akla ve insanın öz varlığına, bilincine aykırıdır.
1- Tarihsel olarak, radikal, köktenci kimi İslam uleması; özgürlükçü, akılcı ve bilimsel düşünceyi ŞİRK, TANRININ VARLIĞI VE BİRLİĞİNE BIR İTİRAZ VE SALDIRI olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle de, İslam dünyasında, din merkezli bir evren anlayışının, dünya ve doğa düşüncesinin dışına çıkılamamıştır. Birey, aile, toplum ve devlet yaşamı din kaynaklı, dogmatik ve eleştirilemez bir düşünce örgüsü ile şekillenegelmiştir. Özgür akıl ,deneysel ve bilimsel zihniyet sapkın kabul edilmiştir. İbni Rüşt ,İbni Sina ve benzeri özgürlükçü İslam filozofları kâfir ilan edilmiş ve eserleri yakılmıştır...
İslam ülkelerindeki her türlü geri kalmışlığın ana nedeni, özgür aklı ve deneysel bilimi yeterince anlayamamak ve doğru olarak kullanamamaktır. Halbuki akıl ve bilimdeki düşünce arayışları ve felsefi çabaların eğitimle açığa çıkmasıdır. Doğuştan vardır, eğitimle geliştirilebilir. Dinli, dinsiz herkeste mevcuttur.
2- İslam devletlerinde, siyasi olarak, saltanat sahiplerinin, yani iktidarda olan emirlerin, sultanların, hakanların, padişahların ya da kralların hatalarını, eksikliklerini, adaletsizliklerini, ahlaksızlıklarını, sömürülerini, keyfiliklerini, yolsuzluklarını ve zalimliklerini eleştirmek çoğu kez FİTNE OLARAK KABUL EDİLMİŞTİR. Siyasi iktidar ve saltanat kurumu hep eleştiriye kapalı kalmıştır.
İslam ülkelerindeki Siyasi iktidar ve saltanat kurumunun eleştirilemez kalma kültürü gümüzde de devam etmektedir.
Örneğin, bağnaz ve dar kafalı bazı İslam ulemasına göre, Haz. Muhammed'in torunu Haz.Hüseyin'in Kerbela'da peygamber soyundan olanlarla birlikte vahşice katledilmesi, Emevi saltanatına, Yezid'e isyan ettiği için bir FİTNECİ(!)dir. Hüseyin halifeye isyan etmis ve cezasını çekmiştir(!).
Bu ve benzeri düşüncelerin arkasında da bazı etkin ve siyasal iktidarla iş ve çıkar birliği yapan kimi çıkarcı ulema vardır. Böylece devlet ve dolayısıyla da devleti yöneten iktidar sahipleri bu saltanat işbirlikçisi ulema tarafından kutsallaştırılmış, dokunulmaz konuma getirilmıştır. Fitneciler(!) hain ve katli vacip görülmüştür.Akıl, bilim, felsefe ve özgür düşünce hep devre dışı bırakılmıştır.
Halbuki iyi anlaşılmış ve doğru yapılandırılmış çoğulcu bir demokrasi fitne değil halkın benimsediği en uygun yönetim, üretim ve paylaşım modelini seçebilme fırsatıdır. Kendi iradesine ve geleceğine özgürce sahip çıkma çabasıdır.
Kıssadan hisse:
Bir çok dinsel ve ideolojik kavramlar çoğu zaman yansız ve çift etkilidir. İyiye de, kötüye de, doğruya da, yanlışa da kullanılabilir. Örneğin mutfaktaki bıçak ışlevsel olarak yansızdır. Bıçakla ekmek, soğan, sebze...doğrayayabilir, ya da işlevinin dışında, kötüye kullanarak insan yaralayabilir ya da öldürebilirsiniz.
Dinsel öğretiler ve kavramlar da böyledir.
Bu satırların yazarına göre, İslam toplumlarının zihniyet dünyasınada, tarihsel olarak, " şirk" ve " fitne" kavramlar, çoğu uleme ve saltanat sahipleri nezdinde, çıkar amaçlı olarak genellikle kötüye kullanılmıştır. Bu ve benzeri hatalı tutum ve davranıslar Müslüman halkların, akıl, bilim, eleştirel ve özgür düşüncelerle buluşup donanmasına engel olmuştur. Müslüman halklar sadece Tanrının değil, siyasi ikttidar sahibi sultan ve padişahların kulları olmaya devam etmişlerdir. Çoğu İslam ülkelerinde, akılcı ve özgürce düşünmek ŞİRK, siyasi iktidar ve saltanat sahiplerinin yanlış, haksız, adaletsiz ve zalimce davranışlarını eleştirmek FİTNE kabul edilmiş ve en ağır şekilde cezalandırılmıştır.
Bu durumun tek istisnası M.Kemal Atstürk'ün binbir özenle ve çağlar aşan bir yetkinlikle kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Cumhuriyetin kuruluşu aynı zamanda büyük bir ZİHNİYET DEVRİMİDİR. Feodal, dogmatık, din odakli tarım toplumundan, akıl, bilim, özgürlük, çalışma, teknoloji ve üretim odaklı sanayi toplumuna dönüşme çabasıdır.
Günümüzdeki mevcut siyasi iktidarın sata sata bitiremediği onca sanayi kuruluşları bu devrimci zihniyetin somut üretken tesisleri ve ürünleridir.
M.Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet ve Devrimler paradigması, din karşıtlığı değildir. Din ve devleti kavga ettirmek hiç değildir. Devletin dine, dinin devlete karışmamasıdır. Dini devlet ve saltanat sahiplerinin, devleti de dinbazlar ve din bezirganlarının vesayetinden kurtarmaktır.