Vatandaşlar, " Hocam Ümmetçilik üzerine bize kısa ve öz bilgiler verebilir misiniz ?" diye soruyor. Denemeye çalışayım. 

Ümmetçilik; İslam toplumlarının, ya da dünyadaki Müslümanların hepsinin, siyasi olarak, İslam dini çatısı altında dinsel bir birlik kurup; şeriat hukuku ve  Halifelik temelinde  birleşmelerini ve yaşamalarını  öngören bir dinsel ideeolojidir. Tek din, tek mezhep, tek bayrak ve ilahi  üstün yetkilerle donatılmış, şeriatçı  bir halifelik yönetimi anlamına gelir. Ümmetçi ideolojinin diğer bir adı da Panislamizm olarak bilinir. 

Ümmetçilik,  tarihsel ve  sosyolojik olarak, ulusal devletler ve toplumlar arasında doğal olarak  var olan  sınır, dil, ırk, coğrafya, tarih, dinsel yorum, kültür...ve benzeri  farklılıkları bilmez ve görmezden gelen, bağımsız, tek  kimlikli, tek merkezli, şeriat ve hilatfetle yönetilen ütopik bir siyasi yönetimi amaçlar. 

Ümmetçilik ideolojisin başlıca temel varsayımları şunlardır. 

1- Din Birliği ya da Ümmet Birliği. 

Dinsel birlik, tüm Müslumanları tek bir  İslam anlayışı ve  İslam kimliği etrafında toplamak demektir. Ümmet birliği saglamaktır.Yurttaş olmaya, bireyselleşmeye  ve bireysel özgür düşünce ve davranışlara kapalıdır. 

2- Siyasal Birlik. Panislamizm. 

Dünyadaki tüm Müslümanları, başlarında İslam halifesi olmak üzere, tek bir siyasi çatı, tek İslam devleti, tek dini anlayış ve şeriat hukukuna göre bir araya getirmek demektir. 

3- Batı Uygarlığına Kökten Karşıtlık. Geri Kalmışlığa Tepki. 

 Siyasi olarak Batı tipi yönetimlere, laikliğe,  çağdaş demokrasiye, evrensel din ve vicdan özgürlüğüne, aklın ve bilimin belirleyiciliğine, çoğulculuğa, Batı kaynaklı laik hukuka, Batı tipi eğitim modellerine, Batı tipi yaşam, giyim ve eğlenme biçimlerine...  karşı olmak. Böylece Batı etkisinden ve Batı sömürüsünden kurtulmak.(!) 

Peki Ümmetçı İdeolojinin Açmazları Nelerdir? 

1-  Hem tarihsel ve hem de güncel olarak Dünyadaki Müslüman nüfus, Dünyanın beş kıtasına yayılmış ve coğrafsal olarak çok fazla dağınıktır. Müslüman toplumları tek ve bütünleşik bir coğrafyada toplama ve  koruyabilme olasılığı sıfıra yakındır. 

2- Müslüman toplumu, Arap, Acem, Türk, Kürt, Afgan, siyahi ... ve benzeri farklı ırklar,  soylar ve bir o kadar farklı diller, töreler, gelenekler ve uluslardan oluşur. Ümmetçilik ise her türlü ırk, din, mezhep,  milliyet, ulus... farklarına karşıdır.  Ümmetçi yönetimlerin, Müslüman olan onlarca, belki de yüzlerce farklı dil ve etnisiteyi kendi ulusal dilinden, tarihinden ve kültüründen kopartıp bir arada,  barış ve adalet içinde  yaşatma olasılığı çok azdır. Bu konuda, diğer etnisiteler bir tarafa, İslamı kendi öz bağrında doğurmuş Araplar bile tek ulus olamamışlardır. 

3- İslam dinini topluma öğretmek için yapılan Kur'an çevileri ve hadis anlayışları dahil, İslam uleması ve İslam toplumları arasında herkesce benimsenen  tek bir din ve İslam alayışı yoktur. Siyasi, ameli ve itikadi yığınla mezhepler; ayrıca görüşlerı birbirleri ile fazla bağdaşmayan yüzü aşkın tarikat ve cemaat yorumları vardır. İslamı dininin tek bir mezhebinin tek bir yorumunu bu kadar farklı etnisite, dıl  ve dağınık coğrafyaya kabul ettirmek olanaksız gibidir. Siyasi ve dini mezhep ve tarikat farklıklarından öteye, dinsel cemaatlar bile,  kendi aralarında rekabete girip farklı dinsel yorumlar yaparak, birbirlerini kâfirlık ve dinsizlikle  suçlayabilmektedir. 

4-  Evreni, dünyayı, doğayı, canlıları, insanı ve uygarlıkların gelişimini sadece dogmatik ve dinsel bir bakış açısı ile değerlendirmek; aklı, bilimi, evrensel  çağdaş  teknolojik, ekonomik, sosyal, kültürel değerlerden, demokrasiden... vazgeçmek akıl ve bilimden yeniden uzaklaşmak, sosyolojik ve kültürel İslamın yeniden içine kapanması demektir.. İslami yaşam tarzını Ortaçağ koşullarına geri çekip, tarihi orada dondurmak mümkün değildir. Değişim ve gelişmeyi inkkâr etmektir.Çağdaş dünyadan kopmaktır. Her türlü dini, siyasi, ekonomik, hukuki, sosyolojik yaşamlar, zaman içinde,  statik değil dinamik bir şekilde akarlar. Akarken değişir,  bu değişime  bağlı olarak da toplumlar ve devletler yeniden yapılanırlar. 

Peki Kıssadan Hisse Nedir? 

Ümmetçilik ideolojisi;  akıl ve bilim ekseninde, sanayileşmiş, halklarının  toplumsal refahlarını  yükseltmiş,  ekonomik, teknolojik ve askeri gücünü  doruğa çıkarmış, laik, demokratik, hukukun üstünlüğüne  ve evrensel insan haklarına dayalı siyasi yönetimler kurmuş Batı Uygarlığına karşı oluşmuş  böyük bir tepkinin seslendirilmesi olarak anlaşılmalıdır.  Ümmetçilik, tarihsel olarak, daha önceleri görece üstün ve başat konumda olan İslam Uygarlığının Batı Uygarlığı karşında oldukça geri kalmasının anlaşlabilir vicdanî sancılar ve hayal kırıkliklarının bir dışa vurumu ve ürünü olarak kabul edilmelidir. 

 Batı uygarlığına karşı duyulan bu İslami tepkinin özeti,, konulan tanı  dinden uzaklaşma, tedavisi de  yeniden dinsel değerlere geri dönerek içe kapanma biçimindedir. Bu yaklaşımın hem tanısı ve hem de tedavisi  eksik ve yanlıştır.  Batı uygarlığı, önce Hristiyanlık inancını özgür aklın ve bilimin ışığı ile eleştirdi. Ruhpan ( din adamları) sınıfının toplum, devlet ve siyaset üzerindeki egemenliğine son verdi. Kiliseyi devlet yönetiminin dışına çıkardı. Birey, toplum, eğitim, ekonomi,  zihniyet, siyaset, kültür...laikleşti. Kaldı ki, çağın  koşullarına göre yapılanmış akılcı, bilimsel, teknolojik, ekonomik, laik, demokratik ve sivil, yani dinsel olmayan bir Batının akılcı, bilimsel, laik  ve sivil uygarlığına meydan okuma; sosyolojik açıdan, başarısı  sadece feodal koşullarda egemen olmuş bir tarihsek,teokratik uygarlıga geri dönerek rekabet edeblme olasılığı yoktur. 

 Eğer günümüzdeki Batı Uygarlık havzası hemen her konuda egemen ya da başat bir konuma gelmişse bunun nedenlerini doğru saptamak, tanıyı doğru koymak, geliştirici nedenleri de doğru saptamak gerekir. İslam öğretisine göre bile, düşmana kendi silahı ile karşılık vermek gerekir. Düşman size uzaktan kumandalı füzelerle saldırırken siz ona kılıç ve kalkanla karşı koyamazsınız... 

Sonuç ve Çözüm, ülkemizi düşman işgalinden ve emperyalizmin sömürüsü ve zûlmünden kurtaran, bize düşmansız bir yurt, egemen bir ulus, kendi  geleceğine kendisi sahip çıkmayı öğrenmiş bir toplum, demokratik, laik ve hukukun ütünlüğüne dayalı bir Cumhuriyet bırakmış; gelecek rotasını da akıl ve bilimle belirleyen ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı isteyen bir ülkü belirlemiş olan Yüce Önder M.Kemal Atatürk, Batı emperyalizmine  yine Batının silahi ile karş konulabileceğinin örneklerini  çok sevdiği  Türk halkına açık seçik göstermiştir. 

Çağdaş uygarlık rotasından, Atatürk'ün  izinden gitmek, laikleşmek, dinsizlik değildir. Tam terine  tıpkı uygar Batının yaptığı gibi, dini ve dinsel kurumları dünyevi devlet yönetiminin dışına taşımak; dini yani ilahi buyruk ve öğretileri de siyasat ve çıkar dinbazlarının kötüye kullanımından  kurtarmak, bazı tarikat ve cemaat  madrabazlarının da  cahil halka , hurafeyi din diye pazarlamalarına engel olmaktır. 

Çağdaş uygarlık, özgür aklın ve çağdaş bilimin ışıgıdır. O ışıği takip edenler doğruları çok kolay bulur ve hep aydınlıkta yaşarlar.  O ışığ takip etmeyenler ise  geçmişin geri dönülemez zifiri karanlık labirenlerinde  ķör ebe oynar gibi yol  bulmaya çalışırlar. Çağımız kör ebe oynama çağı değildir.  Özgür aklın, deneysel bilimin laik eğitimin, hukuk devletinin...bir başka söylemle de çağdaş uygarlığın rotasında gitme çağıdır.

Halil Çivi. 26 Eylül 2024.