Malatya, deprem felaketinin üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen hâlâ yaralarını sarabilmiş değil. 27 Eylül 2024’te Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı’nın Malatya’yı ziyaret edeceği haberleri, şehirde bir umut ışığı yaktı. Ancak bu ziyaretin, yalnızca bir protokol görüşmesinden öteye geçerek gerçek çözümler üretmesi gerekiyor. Çünkü Malatya, bu felaketin ardından yalnızca fiziksel olarak değil, manevi olarak da büyük bir yıkım yaşadı. Sayın Bakan’ın bu ziyareti, diğer ziyaretlerden farklı olarak şehrin unutulan yaralarının sarılması için bir dönüm noktası olabilir. Ancak bunun için, verilen sözlerin gerçeğe dönüşmesi ve sahada somut adımların atılması şart. 

Malatya’nın Unutulan Yaraları: Deprem Sonrası Sessizlik ve İhmalkârlık 

Şubat ayında yaşanan büyük deprem, Malatya’yı ve diğer birçok şehrimizi derinden sarstı. Yıkılan binalar, kaybolan hayatlar, çaresizlik içinde enkaz başında bekleyen insanlar... Bir şehrin hafızasına kazınan bu sahneler, Malatya’nın ruhunu da parça parça yok etti. Depremden sonra söylenenler, verilen sözler, ekranlarda yapılan açıklamalar kulağımızda yankılanıyor. Ancak gerçeğe baktığımızda, Malatya’nın hâlâ toparlanamadığını, unutulduğunu ve göz ardı edildiğini görmek derin bir acı veriyor. 

Merkezi Hükümetin Sessizliği 

Depremin hemen ardından merkezî hükümetin yaptığı açıklamalar umut vericiydi. Yardımların gecikmeden ulaştırılacağı, her şehrin hızlıca yeniden inşa edileceği, Malatya’nın ve diğer illerin yaralarının kısa sürede sarılacağı söylendi. O günlerde, her yetkilinin dilinde aynı cümle vardı: “Malatya yalnız bırakılmayacak.” Fakat aradan geçen aylar, bu sözlerin yalnızca birer teselli cümlesi olduğunu ortaya çıkardı. 

Malatya hâlâ yıkık dökük bir şehir. Altyapı onarımları bitmedi, yerinde dönüşüm ve rezerv alan süreci tam anlamıyla bir fiyaskoya dönüştü, her alanda olduğu gibi TOKİ konutlarında da Malatya yerinde sayıyor, tüm bu süreçlere ilişkin doğru bilgiye erişebilmek ise neredeyse imkansız. Yerinden yurdundan olan binlerce insan hâlâ geçici barınma alanlarında, zorlu koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Hangi noktada, hangi sözler havada kaldı? Bu sessizliğin, ilgisizliğin bir açıklaması var mı? 

Devletin büyük bir krizin altından kalkabilmesi için koordineli bir çalışma yürütmesi gerektiğini biliyoruz. Ancak bu koordinasyon ne kadar etkili işledi? Malatya’da adım adım yürüyüp halkla konuşan bir hükümet yetkilisi bulmak zor. Halkın çaresizliği, her geçen gün daha da derinleşen bir umutsuzluk halini almış durumda. Merkezi hükümetin, Malatya’ya dair verdiği sözleri tutmaması, halkı ikinci kez yıkıma uğrattı. Deprem zaten büyük bir acıydı, ama bu ihmalkârlık, yaralarımızı iyileştirmek bir yana daha da derinleştirdi. 

Deprem sonrasında Malatya'da 51 rezerv alanı ilan edildi. Bu alanlarda yüzlerce yıkılacak bina bulunuyor. Ancak bu binaların yalnızca çok az bir kısmı için ihale yapıldı, büyük kısmı ise hâlâ beklemede. İnşaatların başlama ve bitirilme süreleri de uzun bir zamana yayılacak gibi görünüyor. Malatya'da vaatler, rakamlar havada uçuşuyor ama bu vaatleri yerine getiren eylemler sahada pek görünmüyor. Bir ay önce sadece 3.180 konut ve köy evi teslim edildi. Bu kadar az sayıda teslimat, depremden sonra geçen süreyi göz önünde bulundurursak büyük bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yarattı. 

Yerel Yönetimin Hareketsizliği 

Merkezi hükümetin yanı sıra, Malatya yerel yönetimi de sorumluluktan kaçmış durumda. Şehrin yeniden inşası ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması yerel yönetimlerin de temel görevi değil midir? Fakat belediyeler, bu konuda gerekli adımları atmamakta ya da çok yavaş hareket etmekte. Hâlâ düzgün içme suyuna ulaşamayan mahalleler, bakımsız ve güvensiz yolların hüküm sürdüğü bölgeler ve temel hizmetlerden mahrum bırakılan insanlar var. Peki bu gecikmenin, bu umursamazlığın nedeni nedir? 

Yerel yönetim yetkilileri, halkın gözünün içine bakarak umut dağıtıyor. Ancak bu umut, her gün biraz daha tükeniyor. Malatya’da yaşayan insanlar, sabah kalktıklarında ne zaman yeniden evlerine döneceklerini, ne zaman hayatlarının normale döneceğini bilemiyor. Deprem sonrası yaşanan bu belirsizlik, halkı yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da büyük bir yük altında bırakıyor. Oysa yerel yönetimler halkın sesi olmak, onların yaralarını sarmak için var. Ama ne yazık ki bu ses, bu süreçte çıkmadı. 

Saha Gerçekleri: Malatya Yalnız Kaldı 

Malatya’nın sokaklarında yürüdüğünüzde gördüğünüz manzara, televizyonlarda çizilen pembe tablodan çok uzakta. Yıkıntılar, harabe hâline gelmiş evler ve geleceğe dair umutlarını kaybetmiş insanlar... Her köşede çaresizlikle bekleyen bir Malatyalı’ya rastlayabilirsiniz. Deprem anında büyük bir dayanışma örneği gösteren insanlar, şimdi yalnız bırakıldıklarını düşünüyorlar. Yardımların geciktiği, temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı bir süreçte Malatya halkı kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor. Ancak bu, büyük bir afetin yaralarını sarmak için yeterli mi? 

Şehrin altyapısı hâlâ felç durumda. Elektrik kesintileri, suya erişimdeki sıkıntılar, sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar ve daha birçok sorun çözülmeyi bekliyor. Yetkililerin sahaya inip bu sorunları yerinde gözlemlemesi, yerel halkın sesini dinlemesi ve acil çözüm üretmesi gerekirken, halk yalnızca vaatlerle oyalanıyor. Bu felaketin ardından, şehrin yeniden yapılanma sürecinde bile böylesine ilgisiz kalınması büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. 

Birlikte Yeniden Ayağa Kalkmalıydık, Ama… 

Malatya halkı güçlüdür, dirençlidir. Depremden önce de birçok zorluğa göğüs germiştir. Ancak bugün gelinen noktada, devletin ve yerel yönetimlerin desteği olmadan ayağa kalkması beklenen bu insanlar, artık gücünü tüketiyor. Yardım ulaştırmak, yaraları sarmak, halkın taleplerini dinlemek bir lütuf değil, bir zorunluluktur. Ne var ki bu zorunluluk, yetkililer tarafından yerine getirilmedi. Deprem sonrası bir şehir yeniden inşa edilirken, o şehrin ruhu da yeniden inşa edilmelidir. Ama Malatya’nın ruhu, ne yazık ki ihmaller arasında kayboluyor. 

Şehrin yeniden yapılanması, her ne kadar büyük bir planın parçası olarak sunulsa da, süreç çok yavaş ilerliyor. Ne bir platform kuruldu bu şehirde, ne de süreci takip eden bir sivil inisiyatif var. Vaatlerin gerçeğe dönüşüp dönüşmediğini doğrulayan, sürecin hızını ve doğruluğunu kontrol eden bir mekanizma eksikliği, büyük bir boşluk yaratıyor. Kendisiyle ilgilenmeyen, sessiz kalan bir şehri yönetmek ise yerel kurumlar ve siyasetçiler için ne yazık ki çok daha kolay. Halkın sesini duyan, takip eden, sorgulayan bir yapı olmadığı sürece Malatya bu ilgisizlikten kurtulamayacak. 

Malatya’nın yaralarını sarmak için daha ne kadar bekleyeceğiz? Kaç hafta, kaç ay daha geçecek, kaç çocuğun gözlerinde kaybolan geleceği göreceğiz? Merkezi hükümet, yerel yönetim, bu büyük felaketin sonuçlarına kayıtsız kalmamalı. Artık vaatler değil, eylemler görmek istiyoruz. Malatya halkı unutulmayı hak etmiyor. Bu şehir, Türkiye’nin bir parçası olarak acısının duyulmasını ve hak ettiği değeri görmeyi bekliyor. 

Eğer bugün Malatya’yı yeniden ayağa kaldıramazsak, bu sessizlik, bu ilgisizlik yalnızca bir şehri değil, orada yaşayan insanların da umutlarını yıkacak. Ve bu kez, en büyük enkaz, insanların kalbinde birikmiş olacak.