Mevcut, güncel yaşamdan, bugünkü yaşam koşullarından bezgin, mutsuz ve umutsuz olan toplumlar eğer yaşadıkları çağın aklını, bilimini doğru ve iyi kullanıp, kendilerine güzel mutlu ve umutlu bir geleceği doğru kurgulayamazlarsa hep geçmişteki hayali altın cağ özlemi ile yaşarlar. Hani " Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur" diye bir halk deyimi vardır ya, tıpkı onun gibi.

Geçmiş özlemi, her türlü akılcı, bilimsel, siyasal, ekonomik, teknolojik, hukuksal, düşünsel, kültürel... toplumsal değişmeleri önemli oranda ya da büsbütün yadsıyıp ipek böceği gibi, kendine dış dünyaya ve değişime kapalı bir koza örüp sürekli o koza içinde yaşama özlemine benzer. Bu özlem akıl ve bilim dışıdır. Toplumların geleceğini karartır. Tarihin gelişim ve değişim akşına terstir. Geçmiş, her türlü doğru ve yanlışları ile ders alınıp geleceği doğru kurgulayabilmek içindir. Tarihin akışını tersine çevirip geçmişe geri dönmek olası değildir. Değişim yasaları böyle söyler. Böyle bir düşünce ancak temelsiz bir ütopya olabilir. Akıl ve bilimi dışlama anlamına gelir.

Toplumların bilimsel, teknolojik, ekonomik, siyasal hukuksal, kültürel...geleceklerini doğru kurgulayarak halka gelecekte refah ve mutluluk içinde yaşama umudu veremeyen yeteneksiz ve niteliksiz siyasi liderler de toplumları hep geçmişin fosilleşmiş altın çağ özlemi ile avutmak isterler. Çünkü yönetsel akıl çapları, bilimi, teknolojiyi, doğayı, dünyayı, toplumu ve insanı algıma biçimleri, eğitimleri, bilgi, teknik, kültür, birikimleri, yönetim kapasiteleri ve tarih bilinçleri toplumlarına umut verip, halkın her türlü gereksinmelerini geleceğin gereklerine göre var etme ve devam ettirmeye uygun düzey ve nitelikte değildir.

Çünkü geçmiş için yeni bir proje ve plan yapmaya gerek yoktur. Reçete, geçmişin mirası, gerçeklerden kopartılıp idealleştirilmiş şekilde hazırdır. Sadece duygulara seslenip algı yönetimi ile geçmişin altın çağını servis etmek yeter. Toplumun kültür kodlarında ve belleğindeki hazır kutsal duyguların ve inançların siyasi olarak araç sallaştırılmasına dayanır.

Geçmişi doğru algılamak ve geçmişten gerekli dersleri alarak, geleceği aklın ve bilimin ışığı ve kılavuzluğunda çağcıl ve doğru planlayıp topluma uygar bir gelecek umudu aşılayabilmek ancak, devlet adamı nitelikleri taşıyan, üstün nitelikli büyük liderlerin işidir.

İşte tam da bu nedenle, 20. Yüzyılın tartışmasız en büyük lideri ve devlet adamı olan Ulu Önderimiz M. K. Atatürk'tür. Çünkü O, (Türkiye Osmanlı)toplumunun geçmişini doğru okumuştur. Halkına yürekten inanıp güvenmiştir. Ülkesini ve ulusunu düşmanlardan kurtardıktan sonra, akıl ve bilim yolundan hiç ayrılmamıştır. Doğru kurguladığı ve yaşama geçirdiği bu üstün nitelikli, geniş ufuklu, yakın ve uzak erimli, tam isabetli, bilimsel öngörü ve sezgileriyle çağdaş bir toplum kurmuştur. Bu nedenle de büyük ve eşsiz bir lider olmuştur.

Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimize ve Atatürk devrimlerine biraz da bu gözle bakmak gerekir.

Peki günümüzde, akılcı, bilimsel, siyasi, sosyal, ekonomik, diplomatik, kültürel.. konulara

her açıdan bakıldığında, yakın tarihimizde ki ve şimdiki liderlerin misyon ve vizyonları nasıldır? Kimlerin gidişat rotaları hep geçmişe yöneliktir?

Kimler toplumu, kendi gelecekleri açısından son yetki sahibi yapmak istiyor ve halkın geleceğini daha doğru kurgulamaya çalışıyorlar?

Karar doğru düşünenlerin yani sizlerindir.