Cumhuriyet Halk Partisi’nin çağrısına uyup, Cumartesi akşam saat 21’de CHP İl Binasının önünde, otobüslere binerek Tandoğan Meydanındaki Büyük Emekli Mitingine katılmak için yola çıkıyoruz…

Pazar günü sabah sekizde Anıtkabir'in önüne ilk biz varıyoruz. Otobüsten iniyoruz… Biraz sonra diğer illerden gelenler de otobüslerle Anıtkabir'in önüne geliyor, giriş kapısında uzun kuyruklar oluşuyor...

Bu sırada kendisi de emekli olan ülkücü bir dostum telefonla arıyor;

"Hayırdır, Ankara’ya gelmişsin." diyor... Ben de, "Siz sağcıların, hak arama diye bir derdi yok… Sizin de haklarınızı aramak için yollara düştük, Büyük Emekli Mitingine geldik." diyorum...

Telefonu kapatıp, Anıtkabir'in önünde oluşan uzun emekli kuyruğuna bakıyorum...

Emekliler sanki miting öncesi, “Emekli devletin ayandaki görüntüsü” dür, diyen Atatürk’e, kurduğu Cumhuriyetin ikinci yüzyılında devletin aynadaki görüntüsünü göstermeye gelmişti…

Yüzyıl önce küllerinden yeniden doğan Cumhuriyet, ikinci yüzyılının başında akıl ve bilim dışı ekonomik politikalar yüzünden emeklisine bakamaz duruma geldi.

Aynadaki görüntü, o ülkenin dünyadaki yerini, değerini, medeniyet seviyesini refah düzeyini gösterir…

Yüz yıllık Cumhuriyetin, ikinci yüzyılında aynadaki görüntüsü hiç de hoş değil…

Emekli geçim derdinden muzdarip…

Yoksulluk belini bükmüş…

Yıllarca çalışmış, bu topluma bu devlete hizmet etmiş, emeklilik pirimi ödemişti ki, ömrünün son deminde rahat bir hayat sürdürsün, muhannete muhtaç olmasın…

Şimdi ise aldığı sefalet aylığı evin kirasına yetmiyor.

Evin kirasını vermezse evden atılacak.

Evin kirasını ödese aç kalacak!

Dün kendisi için sıradan olan şeyler, bugün lükse dönüşmüş.

Bizi kıskandıklarını söyledikleri Avrupa ülkelerinin emeklileri, her yıl dünyanın farklı bir yerinde tatil planı yaparken...

Bizim emeklimiz ucuz ekmek kuyruğunda…

Elin emeklisi dünyayı dolaşırken…

Bizim emeklimiz evden çıkıp, nerdeyse bir çayla simit yiyemez duruma gelmiş…

Emekliyi bu duruma getirenler, emeklinin derdine çare bulacaklarına...

Bula bula KYK yurtlarında emekliye bedava tatil ayarlamışlar…

Emekliye mahalle kahvesinde bir bardak çay içmek bile lüks hale gelmişken…

Onlar indirimli tren tarifesiyle, emekliyi tatile göndermeye hazırlanıyorlar…

Ağam emekliyle eğleniyor…

Ucuz ekmek kuyruğunda bekleyeceğinize pasta yiyin diyorlar!

Sarayda yaşamak böyle olsa gerek…

İtibardan tasarruf olmaz dediler…

Bu ülkenin kaynaklarını savurganca harcadılar…

Üç hastane parasına, bir hastane…

Üç köprü parasına, bir köprü yaptırdılar…

İtiraz edene hizmete karşı mısınız dediler?

Yandaşa bütçeden para aktardılar…

Emekliye bütçede para bırakmadılar...

Kendileri lüks içinde yüzerken, tasarruf için memurun servisine göz diktiler...

Ülkenin ekonomisini memurun servisini kaldırarak düzelteceklermiş…

Bu durum Nasretin Hoca’nın fıkrasını hatırlatıyor.

Nasreddin Hoca birinden borç istemiş, adam sormuş: “Hocam borcunu ne zaman ödeyeceksin.” Hoca, “Diken alacağım onları koyunların geçtiği yerlere dikeceğim. Yünleri dikenlere takılacak, ben yünleri toplayacağım sonra onları ip yapıp pazarda satacağım ve borcumu ödeyeceğim” demiş. Adam gülmüş…

Hoca cevabı yapıştırmış, hazır parayı gördünde nasıl gülüyorsun, demiş.

Bunların tassaruf tedbirleride hocanın fıkrasındaki gibi…

İşte memleketin aynadaki Hal-i pür melal-i

Aynalar yalan söylemez!