M.S. 680 Yılında, yani tam 1341 yıl önce, İslamiyetin doğuşunun henüz 70. Yılında, İslam toplumunun kendi dini, ahlakı ve peygamberi hakkındaki tüm bilgiler taptaze iken İslam peygamberi Haz. Muhammedin torunu Haz. Hüseyin yine kendisine müslüman diyen Muaviye oğlu Yezid Ordusu tarafından, Fırat Nehri Kenarında, Kerbela Çölünde su verilmeyerek, 72 aile efradı, yakın akraba ve sadık arkadaşları ile birlikte zalimce şehit edilmiştir.

Haz. Hüseyinin babası, İslamın hem kılıcı ve hem de büyük bilgesi kabul edilen Haz. Ali'dir. İslam toplumu, Haz. Ali-yi Allahın Aslanı olarak kabul etmiştir .Haz. Ali hem Haz.Muhammed'in amca oğlu, hem kendi evinde büyütüp yetiştirdiği ve peygamber ahlakı ve terbiyesi ile büyütmüş olduğu bir yiğit ve hem de kızı Haz. Fatima evlendirdiği damadıdır.

Haz. Muhammed'in erkek evladı yoktur. Bu nedenle kendi neslinin devamının Haz. Ali ve Haz. Fatıma'dan devam edeceğini söylemiştir.
Başka bir söyleyişle de Haz. Hüseyin, Haz. Muhamed'in öz torunu, soy zincirinin ayan beyan üçüncü kuşağıdır. Yezid, Haz. Muhammedin soyunu kurutmak istemiştir.

Peki Yezid kimdir. Kendinden önce, Sıffın Savaşında Kur 'an yapraklarını mızraklarla geçirip dini, yani ilahi en kutsal, Tanrı buyruğu olan Allahın kitabını kendi siyasi çıkarına alet eden hileci Muaviye'nin içkici ve İslamla fazla ilişkisi olmayan oğludur.
Peki Muaviye'nin babası kimdir. Ebu Süfyan'dır.
Ya Ebu Süfyan kimdir. İslamiyetin doğmaya başladığı M.S. 610 yılında Mekke Şehrinin en zengin ve en güçlü kodamanıdır. Haz. Muhammed'in en büyük düşmanıdır. İslam dinini tarihten silmeye çalışan Bedir ve Unut savaşlarının baş komutanıdır.

Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye,Hicretin 10. Yılında, Mekke fethedildikten sonra Haz. Muhammed'den aman dileyerek müslüman(!) olmuşlardır. Zaten Mekke'nin fethinden iki yıl sonra da Haz. Muhammed vefat etmiştir.

Bir önemli konuda şudur. Ebu Süfyan ve benzerleri kılıç zoru ile aman dileyerek İslamı kabul etmeselerdi ya ölecekler ya da esir ve köle olacaklardı. Bu nedenle, Ebu Süfyan ve yandaşları TULEKA yani, kölelikten müslümanlığa geçenler olarak kabul edilir.
Bu açılardan bakılınca Kerbela kıyımı Hakla batılın, zalimle mazlumun, inançlıyla müşriklerin savaşıdır.

Pakistanlı ünlü düşünür Muhammed İkbal Haz. Hüseyin'in sadece İslamın değil tüm insanlığın ortak şehidi olduğunu söylemiştir. Yine İranlı Ali Şerati de Haz.Hüseyin'in kanı ve canı ile bir inanç ve ahlak devrimi yaptığını belirtmiştir.

Kerbela Kıyımı İslam dünyasının hem en büyük trajedisi, hem de etkileri 1341 yıldır devam eden dinsel, kültürel, sosyolojik ve özellikle de siyasi travmasıdır. Kerbela Kıyımından sonra İslam ülkelerindeki çekişme, bölünme ve savaşlar bir bakıma travmatik olarak, günümüzde bile devam etmektedir.

Haz. Hüseyin inancı ve ahlâkı için canı ve kanı pahasına zalime boyun eğmemiştir. Haz. Hüseyin'in bu mert, ahlâkî inançlı, yürekli ve cesur tutumu HÜSEYNİ DURUŞ olarak tanımlananabilir. Bu Hüseyni duruş her çağda ve her ülkede tüm zalim ve despotlara karşı örnek bir model olarak alınabilir.

Kıssadan hisse:
Tarih olaylar ; öç almak, tarihsel olayların yaşandığı yıllara geri dönmek ya da geçmiş tarihi devirleri taklit edip geçmişte yaşamak için değildir. Tam tersine geçmişteki tarihi olayların yarattığı trajedi ve travmaların gelecekte tekrar etmemesi için tarihi olaylardan doğru ders ve ibret almak gerekir. Geçmişteki tarihi olayların suçluları bu suçları bizzat işleyenlerdir.

İslam dünyasında Sünni, Şii, İsmaili,Alevi...ve benzeri kümelerin, kendi aralarındaki mezhep, tarikat, cemat ve benzeri islami yorum farklarını ayrılıkçı direnç noktası yaparak biribirlerine karşı düşmanlık üretmeleri akıl, bilim ve çağ dışı bir anlayıştır. Bu ayrılığı, farklı islami yorumlara karşı çıkıp kendisi gibi yorum yapmayanları düşmanlaştırarak değil, empati yaparak bir inanç demokrasisi yani laik bir anlayış ve tutumla birlikte yaşamanın yollarını arayıp bulmak gerekir.

Din, mezhep, tarikat ve cemaat farklılıklarının düşmanlığa dönüşmeden sevgi ve barış içinde birlikte yaşatılabilmesi görevi Diyanet Işleri Başkanlığına düşer. Ancak D.İ.B.mevcut konumu ve siyasete bulaşmış yapısı ile bu sorunu çözemez. Bu nedenle, D.I.Başkanlığının tam laik bir anlayışla ya dinler, mezhepler, tarikat ve cemaatler...üstü olarak yeniden örgütlenmesi, tüm faaliyetlerini laik bir zihniyetle örgütleyip icra etmesi ya da kendisini feshetmesi gerekir.

Şu hiç unutulmamalıdır. Emperyalist Batıya karşı İslamın en yumuşak karnı kendi içinde kolayca kışkırtma ve düşmanlığa dönüşen ayrılıklardır. Bu tuzağa düşmemek gerekir.

Muharrem oruçlarınız ve aşure lokmalarınız, ibadet ve dileklerinize uygun olarak, kabul ve makbul olsun. Hüseyni duruş sizleri hiç terk etmesin .