Günlerdir ekranlarda dövizin, pazarlarda fiyatların yükselişini görmek morallerimizi bozmuştu, neredeyse ülkece depresyona giriyorduk…
Neyse ki kur garantili faiz sayesinde Dolar ve Euro aşağıya geldi de biraz nefes aldık.
Her ne kadar sevinçten Malatya’da davul zurna eşliğinde çekilen halayın bir ucundan tutmadıksa da, sevindik.
Nasıl sevinmeyelim, bir uçurumun eşiğinden döndük!
Uçurumun başına gelene kadar seyredenler, insafa gelip bizi uçurumun ucundan çekip aldı.
Evet, kurlar aşağı geldi iyi oldu da, fiyatlar yukarıda asılı kaldı!
Sanırım artık anlamışlardır, bu ülkeye bunca bedeli ödettikten sonra.
Ekonominin emir komutayla yönetilemeyeceğini,
Piyasayla, piyasa kuralları içinde mücadele edileceğini.
Hani derler ya “Bir musibet bin nasihatten iyidir.”
Ekonominin kitabını yazan liderimizin ünlü tezi,
Faiz sebep enflasyon sonuç;
uygulamaya konulmak istendiğinde, iktisattan anlayanlar dilleri döndüğü kadar; faiz düşürmeye, dünya ve ülke koşulları uygun değil, felakete yol açarsınız dediklerinde; mandacılık ve hainlikle suçlanmışlardı.
Bütün uyarılara kulak tıkayıp, bu tezi test etmek için koca ülkeyi laboratuar yaptılar.
Onlara göre tez, her seviyedeki yurttaşımızın anlayacağı kadar basit ve açıktı!
Bizi nurlu ufuklara taşıyacaktı…
Koca koca iktisat kitaplarına, koca koca iktisat profesörlerine ne gerek vardı!
Merkez bankası politika faizlerini düşürecek; diğer bankalarda Merkez bankasına bakarak, faizlerini düşürecekti.
Faizler düşünce, döviz biraz yukarı tırmanacaktı ama o da rekabetçi kur için gerekliydi!
Faizler düşünce, sanayicilerimiz bankaların kapısına dayanıp ucuz kredi alacak, aldığı kredileri ihracata dönük yatırıma dönüştürecek, ürettiği malları yurt dışına satacak, bize bol bol döviz getireceklerdi… Sonunda ithalatımız azalacak, cari açığımız düşecek ve döviz ucuzlayacak, Türk lirası değerlenecekti!
Yani üretim, istihdam artacak, ihracatta patlama olacak ve ülkede herkes refahtan pay alıp mutlu olacaktı…
Böylece bu güne kadar genel kabul görmüş iktisat biliminin kuralları, ters yüz edilecek ve liderimiz, iktisat tarihinde hak ettiği yeri alacaktı…
Biz de böylece hem “Nas”ın gereğini yerine getirecektik, hem de iktisadımızla, mazlum milletlere örnek olacaktık.
Emirle Merkez Bankası peş peşe indirim kararıyla, politika faizini 500 baz puan aşağı çekince…
Evdeki hesap çarşıya uymadı!
Ülke yangın yerine döndü!
Bırakın kredi faizlerinde indirimi…
Bankalar üzerine bindirdi!
Gerçi Allah için doğru söylemek gerekirse örnek olarak gösterilmedik desek yalan olur!
Rus reel sektörünün faizleri indirin baskısı altında bunalan Putin’e, bizim tezimiz ilaç gibi yetişti!
Putin ülkesinin iş adamlarına “Bakın, yüksek faizlerden ben de şikâyetçiyim ama Amerika Merkez Bankası FED bile faiz artırmaya hazırlanırken, biz faiz düşürürsek;
Türkiye gibi oluruz!” dedi.
Ve Rus Merkez Bankası’nın bağımsızlığına vurgu yaptı!
Yani onların söz dinlemeyen Merkez Bankası var.
Bizim söz dinleyen Merkez Bankası var!
Kim istemez ki düşük faizi…
Düşük faizli bir ekonomi politikası istememek için ya akıldan yoksun ya da tefeci olacaksın!
Ah keşke dediğiniz gibi ekonomi yönetimi bu kadar basit olsaydı.
Düşürürdünüz faizi…
Ekonomi tıkır tıkır işlerdi.
Herkes anladı ama bizimkiler bir türlü anlamadı.
Faiz emir komuta ile inmez.
Faizi indirmek istiyorsanız, önce faizin elini kolunu bağlayacaksınız.
Onun beslendiği bataklığı kurutacaksınız.
O zayıf düştükten sonra hançeri tam kalbine saplayacaksınız!
Yaralı bıraktığınızda faizi, dövizi yoldan çıkartıp, vatana millete ve ekonomiye ne kadar zarar verdiğini gördünüz!
“Nas”ın gereğini yerine getirmek için faizin canına ot tıkmak istiyorsanız; yirmi yıllık iktidarınız boyunca faizin beslendiği bataklığı kurutmak için çalışmanız gerekirdi.
Bu işler bir günde vereceğiniz emirle olmaz!
İktidarınızın ilk yıllarında, dünyada para bolluğu yaşandığında, Bülent Arınç’ın dediği gibi başınızdan döviz aktarıldığı zamanlarda;
Paraları betona değil, ihracata konu, katma değeri yüksek mal üretecek teknolojiye yatırsaydınız.
Yandaş sermaye yaratmak için, Sayıştay raporlarında tespit edilen yolsuzluklara göz yummasaydınız.
Kamu yönetiminde “ biat”ı değil liyakat ve yeteneği esas aslaydınız.
Denge ve denetim mekanizmalarını bozacağınıza, daha da sağlamlaştırsaydınız.
Yandaşa ihale vermek için, İhale Kanununda yüz seksen kez değişiklik yapmasaydınız.
Ülke ekonomisini yabancı paraya bağımlı hale getirmeseydiniz.
Cumhuriyetin birikimleri olan Tekel, Sümerbank Şeker Fabrikaları, Et ve Balık Kurumu, Türk Telekom, SEKA ve TEDAŞ gibi onlarca kuruluşu yok pahasına satmasaydınız. Hadi sattınız, bedellerini betona gömmek yerine, yüksek katma değer yaratacak yeni teknolojilere yatırım yapsaydınız.
Tarımı ihmal etmeseydiniz.
Ve ülkede hak, hukuk ve adaleti tesis etseydiniz.
Bu gün ülke sermaye açlığı çekmez, faizde aşağılarda bir yerde dengeye gelirdi.
Yirmi yıllık iktidarınız sonucunda Türkiye ekonomisini;
Milli geliri azalan,
Hayat pahalılığı artan,
Borç yükü büyüyen,
Kur riski olan,
Yüksek faizle cebelleşen,
Milli Geliri 12 bin dolardan 7 bin doların altına gerileyen ve doğrudan yabancı sermaye yatırımların azaldığı bir ekonomi haline getirdiniz.
Bütün bunları yapmadan, hesapsız kitapsız faizi düşürelim derken, ülkede taşları yerinden oynattınız.
Kur garantili mevduat sistemiyle,
Sonunda faize, dövizi kefil yaptınız!