Bilim çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Geçen haftalarda, basında yer alan küçük puntolu bir haberde, Parker Solar Probe'un Güneş'in dış atmosferi olarak da bilinen taç küreden (korona) uçmasıyla tarihte ilk kez bir uzay aracı Güneş'e bu kadar çok yaklaşmış olduğu bilgisi yer alıyordu. Elbette ülkemizde bu kadar hengame varken, bilimsel gelişmeler çoğu kimsenin ilgisi çekmemiştir.

NASA tarafından şimdiye kadar gerçekleştirilen en önemli misyonlardan birini icra eden Parker Solar Probe, üç yıl önce fırlatıldı. NASA yetkilileri, Parker Solar Probe'un "Güneş'e dokunması"nın güneş bilimi için bir dönüm noktası olduğunu aktararak, "Bu kilometre taşı bize sadece Güneş'imizin evrimi ve güneş sistemimiz üzerindeki etkileri hakkında daha derin bilgiler sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kendi yıldızımız hakkında öğrendiğimiz her şey bize evrenin geri kalanındaki yıldızlar hakkında daha fazla şey öğretiyor." diye açıklamalar yaptılar.

Güneş'e dokunmak deyince hemen aklıma İkarus efsanesi geldi. Nasıldı efsane kısaca bir hatırlayalım: ''Daidalus, oğlu İkarus ile birlikte labirentte bir süre mahkum olarak kalır. Yine bir süre sonra, aklına bal mumu ve tüylerden, tıpkı kuşlarda olduğu gibi kendilerine kanat yapma fikri gelir. Çünkü labirentten uçmak dışında başka türlü kaçamayacaklardır.

Aklına gelen bu fikri uygulamaya koyan Daidalus ahşap bir sistem üzerine kuş tüylerini yerleştirir ve onları bal mumu ile destekler. İki çift kanat en sonunda hazır olur. Birini oğluna diğerini ise kendisine takan Daidalus artık kaçmak için hazırdır.

Daidalus uçmadan önce oğluna, çok alçaktan uçarsa denize düşeceğini, çok yüksekten uçarsa güneş ışınları yüzünden kanatlarını kaybedeceğini söyler. İkarus’u dengeli bir şekilde uçması gerektiği konusunda sıkı sıkı tembihledikten sonra ikisi de uçmaya başlarlar.

İkarus uçuşu sırasında babasının sözlerini unutur ve dengeli bir uçuş gerçekleştirmez. İkarus ya başarısından dolayı, ya hava sarhoşluğu nedeniyle ya da uçmanın verdiği özgürlük hissiyle daha da yükseğe uçmaya başlar.

Genç adam öyle yükselir ki, Güneş Tanrısı Helios bunu kendisine karşı bir saygısızlık olarak algılar. Güneş ışınları İkarus yükseldikçe bal mumunu eritir ve kanatlarını yakmaya başlar. Bunun üzerine İkarus tepetaklak olur ve hızla denize düşer, boğularak ölür.

İkarus, Ege Denizi’nde bir yere düşmüş ve orada ölmüştür. Düştüğü söylenen deniz, İkaria Denizi ve oraya yakın olan adanın adı da İkaria Adası olarak kalmıştır.

Aslında,Yunan mitolojisinde yer alan İkarus karakteri hikayesiyle pek çok kişiyi derinden etkilemiş ve düşünmeye teşvik etmiştir. Öyküsünün insanlığa ders veren bir yanı olmasının dışında, ölümü aslında insanlığa pek çok şeyin sorgulanması gerektiğini de hatırlatır.

Tevazu sahibi olmaması mıydı onu ölüme götüren, yoksa yersiz cesareti mi? Cesaret bir şeyleri başlatmak için birebirdir, ancak devamında hazin sonlar yaşanmaması için kontrollü olmak gerekir.

Mitolojik hikayeler günümüzde insanlar tarafından basit birer hikayeler topluluğu gibi görünse de aslında döneminde insanlara, doğru insan olabilme ve özgür düşünce üzerine pek çok şey öğretmiştir.

Tüm bu öğretiler bugün bilim açısından gerçekliğe uzanan yolda birer rehber oluyor. Belki de İkarus hikayesi, bilime hizmet eden insanlara, cesaret ve derin bir düşünme dürtüsü vermiştir.