İktidar her rejimde mevcuttur. Muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır. Kralcı, sultanisi, teokratik, komünist...ve benzeri diktatörlük rejimlerinde muhalefet olmaz. Olması da zaten bu rejimlerin doğasına aykırıdır.
Hukukun ve anayasanın üstünlüğüne dayalı, insan haklarına saygılı, laikliğin, çoğulculuğun, din,vicdan ve basın özgürlüğünün egemen olduğu gerçek demokrasilerde siyasi iktidarlar muhalefet partileriyle birlikte ve barış içinde yaşarlar. Gerçek demokrasilerde, yasalarla güvenceye alınmış, her kuralı önceden belirlenmiş, güvenli, serbest ve dürüst seçimler söz konuşur. İktidarı kazanma ya da kaybetme koşulları bellidir. Seçimle gelen seçimle gider. Mızıkçılık yapılmaz. Şiddete başvurulmaz.
Seçimi kaybeden parti iktidardan çekilir. Kazanan ise görevi devralır. Değişim ya da kazanım döngüsü hiç bir cebir ve şiddet olmadan böyle devam eder.
Halbuki, Faşist, Nazist,otoriter, toltaliter...v.b.rejimlerde hukukun üstünlüğü, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, tarafsız basın, toplumsal çoğulculuk, hukuk güvencesinde ötekilerle birlikte yaşama kültürü yeterince oluşmamıştır. Tüm kurum ve kuralları ile birlikte yeterince özümsenmemiş göstermelik sözde demokrasilerle yönetilen bu tip ülkelerde genelde çoğulculuğa ve farklılıklara izin verilmez.
Ancak gerçek demokrasilerde muhalefet demek, gelecekte iktidara talip olmak demektir. Demokratik ve dürüst seçimlerle iktidarı devralmak bir darbe değildir. Demokrasilerin doğası gereğidir.
Halbuki göstermelik demokrasilerde seçimlerin kaybedilmesi durumunda iktidarı bırakmak daha sancılı olur. İktidardaki partilerin ekonomik, ideolojik ve siyasi kayıpları ne kadar büyük ise bu partilerin iktidarı bırakmaları ve muhalefete tahammülsüzlükleri de o kadar şiddetli olur.
Yine gerçek demokrasilerde, seçimler bağımsız yargının denetim ve gözetiminde yapılır. Yargı kurumları ve mensuplarının seçimlerde asla taraf olmamaları gerekir. Çünkü yargı hukuki ve ahlaki dürüstlüğün ve toplumsal, vicdani adaletin güvencesi ve sarsılmaz kalesi olmak zorundadır.
Yönetim ve güvenlik güçlerine gelince;
Seçimin, güven, huzur, adalet ve dürüstlük içinde yapılabilmesi, halkın kendi mal ve can güvenliğinden emin olarak oyunu özgürce kullanabilmesi de güvenlik güçlerinin namusu ve görevidir. Çünkü valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri ve tüm kolluk kuvvetleri, iktidar partisinin değil devletin, yani milletin güvenlik güçleridir. Çünkü devlet, siyasi partilerin değil milletin devletidir. Çünkü devlet demek, örgütlenmiş ve somurlaşmış millet iradesi demektir. Parti devleti olmak demokrasilere sığmaz.
Seçimlere altı gün kaldı.Başta iktidar partileri olmak üzere, tüm parti liderleri ve yöneticilerinin gerilimi artırıcı, toplumsal barışı bozucu, kışkırtıcı ve düşmanlaştırıcı yazılı ve sözlü açıklamalardan mutlaka kaçınmaları gerekir. Siyasete soyunmak, siyasi lider olmak hukuk, adalet ve siyasi ahlak kurallarını önceden kabullenmeyi, oyunu kurallarına göre oynamayı, hukuktan asla ayrılmamayı gerektirir.
Dün öğleden sonra, Erzurum' da provokatif bir grup tarafından Sayın Ekrem İmamoğlu'nun konuşmasının engellenmesi ve dinleyenlerine taşlarla saldırılması demokrasilerde yeri olmayan ve güvenlik güçlerince mutlaka engellenmesi gereken şiddet eylemleridir. Eylemi kışkırtan ve eylemlere katılan saldırganların da hukuk önünde, mutlaka ve mutlaka, toplumsal düzeni bozmak, cana ve mala zarar vermekten yargılanmaları gerekir.
Son sözüm şudur. Farklılıklara tahammül ve ortak idealler içinde birlikte var olma ve kardeşçe yaşama kültürü demokrasilerin turnosal kağıdı gibidir. Özgür milli irade yoksa demokrasi de yoktur.
Demokrasi yoluyla iktidara gelenlerin temel görevlerinden biri de muhalefet partilerine ve farklı düşüncelere tahammüldür.
Muhalefet partilerinin varlığına tahammülsüzlük ve engellemeler ülkemizi demokrasi liginden küme düşürür.