Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar günü. Ben bu yazımda, sözkonusu günün doğuşu, tarihsel ve kültürel gelişimi ve güncel durumu, ülkemiz başta olmak üzere, dünya kadınlarının güncel sorunları yerine konunun toplumsal, dinsel, feodal ve kültürel arka planı üzerinde durmak istedim.Çünkü, geçmişi, eğrisi ve doğrusuyla, tam çözüme kavuşturamadan bu günü anlamak oldukça zordur.
- Feodalite, tarımsal üretim biçimi ya da tarım toplumu demektir. Sosyolojik açıdan da, ağalık ya da derebeylik düzeni anlamına gelir. Feodal toplumlarda yoğun bir töre ve gelenek zinciri vardır.
- Teokrasi, sosyolojik ve siyasi açıdan, dinsel kurallarla feodal töre ve geleneklerin harmanlandığı bir dinsel yönetim rejimidir. Genellikle krallık, sultanlık ve padişahlık gibi buyurgan rejimlerle bütünleşiktir.
- Eril toplum, erkek egemen değerler sistemi ya da erkek egemen kültürle örüntülenmiş ve yapılanmış, kadınları, kadın kimliğini ve kadın haklarını ikinci plana iterek gözardı eden bir kültürlenme ve toplum demektir.
Geleneksel olarak, dinsel ve ahlaksal açıdan, Musevi, Hristiyan ve İslam dinlerinin kadına bakış açıları, bazı küçük ayrıntılar dışında, birbirlerine çok benzer ve yakındır. Zaten bu benzerliklere de şaşmamak gerekir. Çünkü, ilahi, dini, coğrafi, feodal ve toplumsal kültür ve bilgi kaynakları büyük oranda ortaktır.
Kanımca, başta İslamiyet olmak üzere, tek tanrılı dinlerdeki ideal ya da idolleştirilmiş kadın figürü genelde erkeklerin eş seçiminde kendini gösterir. Çünkü her erkek o toplumdakı en uygun kadın ya da ideal kadın tipini kendine eş seçmek ister. Bu seçimlerin temelinde de erkeğin zihniyetini ve eş seçme kararlarını feodal töreler, gelenekler ve baskın erkek egemen dinsel ahlak anlyışı şekillendirir. Zaten genelde, erkeklerin kadınlara bakış açıları da çoğunlukla faydacı ve vesayetçidir.
Bu yazıdaki temel kaynağım, bir bütün olarak,ABD yurttaşı, İran asılllı, İslam ilahiyatçısı Zahra Ayubi'nin, yazdığı ve Türkçeye yeni çevrilmiş olan AHLAKIN CİNSİYETI adlı kitabı olacaktır (1). Ayubi'ye göre, klasik İslami ahlak anlayışının üç büyük temsilcisi vardır Bu üç temsilci ve bu temsilcilerin yazmış oldukları ahlak kitapları şunlardır .
1- İmam Gazzali.(1055-1111). En önemli ahlak kitabı " Kımya-i Saadet."
2- Nasraddin Tusi.( 1201-1274). En önemli ahlak kitabı " Ahlak'ı Nasıri".
3- Celaleddin Devvani. (1424- 1502). En önemli ahlak kitabı " Ahlakı Celali." dir.
Yine Zahra Ayubi diyor ki; ahlak ve inanç olarak Gazzali Sünni, Tusi Şii, Devvani ise ikisi arası bir inanç temsilcisi konumdadır. Her üç ahlakçı bilginin kadına bakış açıları büyük bir yüzde ile ortaklaşadır.
Bu üç islam düşürü ve ahlakçısının kadına bakış açıları çok kısa olarak şöyle özetlenebilir.
Kadınlar, yaratılış olarak, hem akıl ve hem de fizik güç olarak erkeklerden daha eksik ve dolayısıyla zayıf ve aşağı konumdadır. Ayrca duygu seline kapılmaları, nefis ya da arzularına yenik düşme olasılıkları çok yüksektir. Bu nedenle iffetlerini ve onurlarını yeterince koruyamazlar. Öyleyse erkekler, doğuştan gelen yaratılıştaki üstünlükleri nedeniyle, kadınlara vesayet etmelidir. Bu durum kadınların da yararınadır.
Ayrıca kadınlar erkeklerle aynı haklar ve yetkilere sahip olamazlar. Tek başlarına toplum içine çıkamazlar. Kadınların evleri dışındaki hal ve hareketleri kocalarının mutlak izinine ve gözetimlerine bağlı olmalıdır.
Burada bir küçük anımsatma yapalım. Anadolu Alevi ve Bektaşi inancında; İslam öncesi eski Türk geleneklerininin bir uzantısı; ayrıca İslam dininin tasavvufi ve akli yorumuna bağlı olarak, kadın-erkek ilişkileri daha eşitlikçi bir konumda kalmış ve devam etmiştir.
Peki Ekekler niçin evlenmelidir? Ya da erkekler için ideal kadın figürü niçin gereklidir?
1- Neslini, soyunu devam ettirmek için.
2- Peygambere ümmet ( taraftar) yetiştirmek için.
3- Topluma, dine hayırlı evlatlar yetiştirebilmek için.
4- Cihat ve fetihlere asker yetiştirmek için.
5- Ölünce, arkasından dua edecek ve kendisini hayırla anacak birilerini bırakabilmek için.
6 - Ahlaklı yaşayıp zinadan korunabilmek için.
7- Sağlığında kazandığı malları bırakacak bir mirasçı bırakabilmek için.
Dikkat edilirse sıralanan koşulların içinde, mutlu kadın ve mutlu aile yoktur. Kadına düşen sadece sadakat ve itattır.
Gazzali başta olmak üzere, bu üç ahlakçıya göre, acaba evlenilecek kadınlarda ne gibi özellikler aramak gerekir?
1- Kadın dindar olmalıdır.
2- Düzgün huylu, söz dinler olmalıdır.
3- Mihri, ailesine ödenecek bedel (maliyeti) düşük olmalıdır.
4- Doğurgan olmalıdır. Çoçuk doğurmalıdır.
5- Bakire olmalıdır.
6- Güzel olmalıdır.
7- Asaletli bir aile kızı olmalıdır.
8- Yakın akraba kızı olmamalıdır.
Yine eş seçiminde de, kadın için dikkate değer bir şey yotur. Sadece erkeğin beğenileri, arzuları ve kesin çıkarları vardır.
Evlilikte ideal kadından beklenen temel ilke şudur.
Kadın, her zaman bedenini ve nefsini yani iradesini erkeğe sunmaya hazır olmalı, erkeğin iradesini kendi iradesinden üstün saymalı ve erkeğin vesayetini ve aile reisliğini tartışmasız kabul etmelidir. İtaat ve sadakatta kusursuz olmalıdır.
Yine bu üç ahlakçımiza göre şu üç tür kadınla evlenilmez.
1- Kocasının yasını tutan ve sıklıkla ölmüş kocasını anan kadınlarla evlenilmez.
2- Şimdiki kocasının servetini, malını ve parasını eski kocasından olan çocuklarına harcayan kadınla evlenilmez
3- Kendisi çokca mal ve servet sahibi olupta kocasına servetini yönetme görevini veren kadınlarla evlenilmez.
Söz konusu ahlak kitaplarında burada yazılan her maddenin sayfalarca ayrıntılı gerekçeleri vardır. Kadın sadece evlatları tarafından " cennet anaların ayakları altındadır." denilerek saygıya laik görülür.
Fakat bu ahlak kitaplarında; evlenmek isteyen bir kadının evleneceği erkeklerden aranılması gereken özelliklerden hiç söz edilmez. Sadece, ender de olsa, evli bir erkeğin karısını hoş tutması, davranışlarına kabalığa giden fiil ve sözlerden kaçınması gibi bazı öğütlerden söz edilir. Zaten koca sözü dinlemeyen kadınlar da sonu dayak yemeye varan cezaları bile hak edebilir, yine akıllanmazlarasa(!) iş boşanmaya kadar varabilir.
Sözün özü şudur, kutsal kitap kaynakları ne kadar, eşitlikçi söylem ve işaretler verirse versin, ataerkil zihniyetli erkek ulema ya da ruhpan sınıfı tüm ahlak kurallarını tarih boyunca, sürekli olarak erkeklerin yararına yorumlamış ve kadınların arka plana atılmasına neden olmuşlardır. Ataerkil zihniyet ve eril baskının temeli de bu erkek egemen bakış ve yorumlardan türetilen ataerkil feodal kültürdür.
Batı toplumları, evrim yoluyla, özgür aklı ve bilimi kullanarak, söz konusu ataerkil, feodal ve teokrasi temelli kültür kodlarını en az üç asır tartışarak demokratik, laik ve sivil ( seculaire) bir hukuk devleti kurup gerekli zihniyet devrimini başarabilmişlerdir.
Bizdeki; kadın-erkek, zengin-fakir, dil, din, mezhep ırk, bölge ve makam-konum farkı olmaksızın yurttaşların eşitliğini, hukuk ve yasalar karşında cinsiyet fakını ortadan kaldıran demokratik, laik ve soyal hukuk devlet düzeni ile kadınları erkeklerle her konuda eşitlyeyen Cumhuriyet rejimini Mustafa Kemal Atatatürk kurmuştur.
Demokratik laik, sosyal bir hukuk devlet düzeni ve rotası halkımız için asla geri dönülemez bir erektir.
Son tümce şu olsun. Erkek özne, kadın nesne değildir, olmamalıdır. Kadınlarımız her yerde, her meslekte, her konuda ve her alanda, evde, işte, meslekte, sokakta, büroda, gezide, tatilde, alısverişte... erkeklerin nesnesi değil kesinkes eşiti olmalıdır. Çağdaş Cumhuriyetimizin kadına bakışı bunu gerektirir.
Bu derin hukuki, ahlaki, eşitlik ve adalet özlemine bağlı kalarak, bütün dünya kadınlarının kadınlar günü kutlu olsun.
Halil Çivi
(1)- Zahra Ayubi; AHLAKIN CİNSİYETİ, Klasik İslamda Kendilik, Aile ve Toplum Etiği. Çeviren Galipcan Altınkaya.Livera Yayınları.Birinci Baskı,