Her yıl 1 Eylül, barışı ve barışın önemini hatırlamak için Dünya Barış Günü olarak kutlanıyor. Ancak, dünya genelinde süregelen çatışmalar ve savaşlar bu anlamlı günü adeta anlamsız hale getiriyor. Ortadoğu'dan Doğu Avrupa'ya kadar uzanan geniş coğrafyada yaşanan çatışmalar, savaşın en ağır bedelini yine masum sivil halklara ödetiyor.

Ortadoğu, son yıllarda adeta bir kan gölüne dönmüş durumda. İsrail ile Hamas ve Hizbullah arasındaki çatışmalar, bölgedeki gerginliği ve istikrarsızlığı her geçen gün artırıyor. Bu çatışmaların sonucunda binlerce sivil hayatını kaybetmekte ve milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmekte. Öte yandan Suriye ve Irak’ta IŞİD ve El-Kaide gibi radikal terör örgütlerinin yarattığı kaos, bu bölgeyi yaşanmaz hale getiriyor. Özellikle bu örgütlerin sivil hedeflere yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, bölgede yaşayan halkın hayatını daha da zorlaştırıyor.

Suriye’de on yılı aşkın süredir devam eden iç savaş, büyük bir insanlık dramına dönüşmüş durumda. Ülkedeki rejim güçleri, çeşitli muhalif gruplar ve terör örgütleri arasındaki çatışmalar, milyonlarca insanı evlerini terk etmek zorunda bıraktı. Bu durum, Ortadoğu’da daha önce benzeri görülmemiş bir göç dalgasına yol açtı. Bu göçmen ve sığınmacılar, daha iyi bir yaşam umuduyla çıktıkları yollarda, çoğu zaman ölümle burun buruna geliyorlar.

Aynı şekilde, Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışma da barışın ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor. Bu çatışmanın göbeğinde kalan Zaporijya gibi nükleer santraller, tüm dünya için büyük bir tehdit oluşturuyor. Nükleer bir felaket riski, sadece Ukrayna veya Rusya'yı değil, tüm insanlığı tehdit eden bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, bu savaşın sonuçları sadece iki ülke ile sınırlı kalmıyor; enerji krizlerinden gıda tedarik zincirlerine kadar birçok alanda küresel etkiler yaratıyor.

Bu çatışmalar, demokratik olmayan yönetimlerden ve ekonomik sıkıntılardan kaçan insanların oluşturduğu büyük bir göçmen ve sığınmacı sorununu da beraberinde getiriyor. Avrupa başta olmak üzere birçok ülke, bu göç dalgası karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmiş durumda. Öte yandan, göçmenlerin ve sığınmacıların yaşadığı zorluklar ve karşılaştıkları ayrımcılıklar da dünya genelinde artış gösteriyor.

1 Eylül Dünya Barış Günü, bu kaotik ve acı dolu ortamda bile insanlığın barışa olan özlemini bir kez daha dile getirmek için önemli bir gün. Ancak, bu günün anlamını gerçek anlamda yaşayabilmek için dünya liderlerinin ve uluslararası toplumun, silahlı çatışmaları durdurmak, barışı tesis etmek ve sürdürülebilir bir gelecek için somut adımlar atmak zorunda olduklarını hatırlamaları gerekiyor. Aksi takdirde, barışa olan bu özlem, sadece bir temenni olarak kalmaya devam edecek.

Barışın hüküm sürdüğü, insan haklarının korunduğu, adaletin sağlandığı bir dünyaya olan inançla, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda bu değerler uğruna mücadele etme günü olarak görülmesi dileğiyle.