Ne açlığı?

Neyin açlığı?

İnsan be kardeşim!

İnsanın...

Hani; şu önce mideye düşen,

demirleyen!

Sonra beyne musallat olan

açlık var ya,

işte o.

Bir düşmeye görsün.

Kör.

Sağır.

Ve cahil.

Lâl eder adamı.

Ha,

Kadın, erkek,

Genç yaşlı fark etmez.

Düştüğü yerde yuva yapmaya görsün.

En ağır yumruk!

En keskin bıçak!

En deli bomba olur!

Vakitli

Vakitsiz patlar hem de.

Ne din ne iman.

Ölümün cesaretiyle.

Evde,

köyde, kentte.

Havada, karada, suda..

Ne kitap

ne kalem

ne atom

ne nötron

ne hidrojen...

Vız gelir vız!

Çaldırma kapıyı, pencereyi!

Gel.

Hafife alma.

Bilirsin.

Ne krallar

ne sultanlar, saltanatlar

ne imparatorluklar

besledi!

Büyüttü!

Ve yıktı!

“Ya sabır” diyerek!

Ne peygamberler var etti,

Adem’den bu yana.

Destur bilmedi.

Biat dinlemedi.

Destan, şiir, roman,

tarih oldu.

Sayfa sayfa,

dilden dile,

kuşaktan kuşağa...

Tık tık tık.

Açlık.

Yuva yapmaya görsün!

Düşmeye görsün ana rahmine!

Bir damla su.

Bir insan sureti.

Bir dilim ekmek.

Bir, on, yüz, milyon milyon.

Asya, Afrika, Avrupa ve diğerleri.

Tencere tava.

Adalet mesela...

Damlaya, damlaya

Bir sana

bir bana.

Ona, buna, şuna...

Cümle ahaliye kardeşçe.

“Yârin yanağından gayrı

Her şeyiyle hep beraber.”

Neden olmasın?

Açlık bu.

Neden olsun ki?

Vursun insanı.

Öldürsün hem de

Neden?

Kardeşçe ve güzel yaşamak varken.

Korka korka yaşamak.

Neden?

Tık tık tık

Açlık bu açlık.

Uykuları kaçıran...

Adem’den bu yana.

İnsanın açlığı.

Vardan yok.

Yoktan var edenlerin açlığı.

Midenin.