Bir ülke düşünün; her şey kaotik. Onca sorun. Kime sorsanız kendince bir çözüm öneriyor. Aynı futbol maçı izleyen taraftarların duygusuyla. O taraftarlar futbol hocalarından ve futbol emekçisi olanlardan daha çok bilgiye sahiptir ya. Durmadan yorum yapar. Şunu oyuna al, şu sistemle oyna. O futbolcunun yerinde ben olsaydım şimdi diye maç boyunca ve sonrasındaki yorumları. Aslında belki de futbolu topluma sevdiren bu özelliğidir. Ama olsun bazen can sıkıcı oluyor.
Bizim gibi ülkeler, tarihin şanslarını ve şansızlıklarını birlikte yaşarlar. Aslında şansı yaşayan küçük bir azınlıktır. Onlar her şeyin en güzelini yaşarlar. Şansız olanlar ise geriye kalan toplumun tamamıdır. Acıları onlar çeker, zorluklara onlar katlanır ve o şanlı azınlık her şeyine bu büyük çoğunluğun rızasıyla sahip olurlar. İşte bu döngüyü kırabilecek güçlerden birisi basın emekçileridir ama bir de onları onlardan dinleyin ne haldeler.
Bu yazımı yerelde emek veren, kimi zaman ekmekleri için zorlanan, patronlarının, bürokrasinin, siyasilerin iki dudağı arasındaki yaşamlarında bir şehrin her türlü yükünü çeken yarı zamanlı veya asgari ücret üzerinde geçimini sürdüren, sosyal güvenceleri kayıt dışı olan, o şatafatlı zatların haberlerini yapan, aslında toplumun tüm yaşadığı sorunların çoğunun nedeni olan o zatı muhteremleri büyük adam yapan yerel basın emekçileri için yazmak istedim.
Kimse duymaz onların sesini. Bazı kurumsal yapıları olsa da başlarına bir iş geldiğinde, kendi patronlarının da üyesi olduğu hatta ve hatta yöneticisi olduğu kurumların onları savunmasını bekleyemeyeceklerini çok iyi bilen, tamamına yakını geçimini sağlayamayan, hayatın zorlukları karşısında eğilen ve yarına dair az hayali olan basın emekçisi arkadaşlarımın yaşadıkları çok konuşulmaz.
Aynı ülkede olanların tam konuşulamadığı gibi. İşlerini tam yapsalar, hemen patronlara telefon, reklamınızı keseriz, ilan vermeyiz, çıkarın şunu işten diyen mobinglerle karşılaşırlar. Dünyayı dar ederler. Zaten zar, zor olan hayata birde işsizlik eklenir. Bilir yereldeki basın emekçileri, o şehrin büyüklerini kızdıran bir yorum, bir haber, onu işsiz bırakır ve başka bir yerde iş bulması imkansız hale gelir. Aslında bütün basın kurumları birbiriyle rekabet halinde oluyor gibi görünse de, ansızın birleşirler. Kimse o gücün öfkesini çekmez istemez.
İşte bu şartlarda gazetecilik, gazeteciliğin ilk kuralı olan gerçek konusunda tarafsızlık ilkesini nasıl uygulasın ve toplumu gerçek bilgiyle buluştursun. Yerelde yapılamayan haberciliğin ülke genelinde yapılmasını beklemek nasıl bir ruh hali, yorumu sizlere bırakıyorum.
Gerçeğin üzeri örtülü, sisler içinde olan yerel gazetecilik bu cendereden kurtarılmadan özgür haberciliği hiçbir yurttaş beklemesin. Toplumda sorunların çözümü isteniyorsa, gazetecinin soru sorması gerekir. Soru soran gazeteci, ülkeye aydınlığı ve her sorunun çözümünü başlatır. O kadar büyük bir güçtür gazetecilik. Delile, kanıta dayanan, asparagas özelliği olmayan her gerçek haber araştırmacı gazetecilikle demokratik toplumun oluşumunun en temel gücüdür.
Gerçeği ortaya çıkaran her gazeteciye ve gazeteye Anayasal düzenleme yapılarak işten atılmalara gazete kapatma ve para cezalarına karşı dokunulmazlık verilmeli. Gazeteci bilmeli ki kamu adına yaptığı her görevi karşısında toplum tarafından korunacak. İş kaygısı yaşamayacak, nasıl geçinirim düşüncesi zihninde olmayacak. Bakın görün o zaman, yerelde başlayacak aydınlanmanın ulusal bir aydınlanmaya nasıl dönüştüğünü. Biliyorum yerelde çalışan basın emekçisi arkadaşlarımın bir çok sorunları var. Aslında daha birçok öneri geliştirilebilirim ama en kısa zamanda tüm bu sorunları bire bir yaşayanların kendi inisiyatiflerince özgürce tartışacağı bir platformu amasız, fakatsız başlatmak gelecek açısından sisler bulvarında kalan basın emekçileri için değerli bir başlangıç olacaktır.