Bu yılın Haziran ayı ortalarında,ertelen Avrupa Şampiyonasın açılış maçı olan Türkiye-İtalya maçını yeniden hatırlatmak isterim. Maçtan önce tüm medya (yazılı ve görsel) şöyle oynarız, böyle oynarız,bu futbolcuların jenerasyonu gelmiş geçmiş en iyi jenerasyon, falan-filan. Olurda maç programlarından birinde İtalya milli takımını izleyen, bilen yorumcular; bu çok mümkün değil,İtalyan takımının oyuncuları çok kaliteli, hayal görmeyelim diye konuşunca diğer yorumcular, sen nasıl böyle söylersin milli takım düşmanı mısın gibisinden o, spor yorumcularını linç etmeye kadar götürüyorlardı.Toplum olarak bizde bu tartışmaların hepsinde payımıza düşen aşırı motivasyon halini duygular düzeyinde fazlasıyla almıştık. Neyse maç günü geldi çattı, hakemin düdüğü çaldığında, biz zaten kazanacaktık ta acaba nasıl bir farkla yenecektik. Dakikalar ilerliyor, spiker anlatıyor, bizim gözümüz ekranda hiç spikerin anlattığını, maçtan önce söylenen o yorumları, analizleri göremiyorduk. Zaten spikerde öyle bir anlatıyordu ki, sanki İtalya milli takımını perişan ediyoruz. Birinci gol, ikinci gol, üçüncü gol. Biz hala golleri atanın kim olduğunu, gözümüzle görsek de spikerin anlattığını dinleyince, ''Bizim gözümüz yanlış görüyor, yoksa maçı sunan böyle anlatır mı?'' ikileminde beyinsel travma yaşıyorduk. Neyse ki maç bitti. Baktık ki yenilmişiz ve futbol adına hiçbir şey yok ortada, tabi bizim milli takım için.

Maçtan sonra ne oldu? herkes bir kendine geldi ve sordu: Kim bu Spiker. Bu nasıl bir olay, gözümüzün gördüğü bize siz ne görürseniz görün doğru olan benim anlattıklarım diyenler tepkiler yoğunlaşınca TRT Spor ailesi ve maçı anlatan spiker özür diledi. Sonrasını biliyorsunuz. Maçı anlatanlar da maç yorumu yapanlar da kendine geldi ve olanı dost doğru anlattılar.

Yine bu yıl Ağustos ayı, memur sendikalarıyla hükümet yetkileri arasında önümüzdeki iki yılı kapsayacak memur ve memur emeklilerinin maaş artışları sosyal ve demokratik haklarını kapsayacak Toplu Görüşmeler yapıldı. Öncesinde Konfederasyonların şunu da isteriz, bunu da isteriz, bıçak kemiğe dayandı, ücretlerimiz eridi, bu sefer biz masada istediğimizi almadan kalkmayız, eğer vermezseniz meydanlar bizim olacak, falan-filan. Yetkili Sendika ve İttifakı; bu sefer olacak nidalarını atıyor, meydanlara çıkıyor, ya alacağız, ya alcağız diyorlardı.Tüm toplumun çoğunluğu, özelliklede Kamu Çalışanlarının büyük bir bölümü, bak işte bizim sendikalarımız masaya yumruğunu vuruyor, Genel başkanlarımız direniyor, artık yoksulluk sınırın çok altında olan ücretlerimiz değişecek ve insanca yaşacağımız ve hak ettiğimiz maaş zamlarını, sosyal ve demokratik hakları alacağız diyorlar. Buna da inanıyorlardı.

Haftalar boyunca bunlar konuşulurken bazı Kamu Emekçileri; ''Ekonomik modelini, borçlanma üzerine dayalı bir büyümeye dayandıran hiçbir hükümetin, herhangi bir zam yapıp, talepleri karşılamasının mümkün olmadığını, insanca yaşayacak bir ücretin mücadeleyle olacağı, bunun da ancak; grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkının olmasından geçtiğini söyleseler de ''tıpkı İtalya-Türkiye maçı öncesinde olduğu gibi, bunlar çarşıcılar, her şeye karşılar yaklaşımıyla baskılandılar. Gel zaman, git zaman masaya oturanlar ve onları destekleyenler imzaları attılar. Ne istediler? Ne aldılar? sonra mı ne oldu? Hepiniz biliyorsunuz. Tarihi sefalet zammı. Hani şarkıda var ya: işçisin sen işçi kal, zam senin neyine, ne verirsek onu al, sonra da sus. Geçinemiyorsan git bankaya kredi al, geri kalan ömrünü de bankaların faizini ödemekle geçir. Beğenmedin mi, istifa et, ticaret yap, beşe al, yediye SAT.

Öğretilmiş algılar ne yazık ki hepsi okumuş, üniversiteler bitirmiş, aklını kullanan, toplumun en belirgin kesiminde tepkiye dönüşmüyor, yaşadıklarına maç yorumcularının, maç sonrası dur bakalım arkadaş, sen bize ne anlatıyorsun, bizim gözümüz, aklımız yok mu ki olmayan şeyleri bizlere olmuş gibi anlatıyorsun diyemiyor. Benim de aklıma yıllar yıllar önce Türkiye-İngiltere maçı geliyor. Kalede yaşıyorsa kulakları çınlasın, kaleci Yaşar geliyor. Maç sonrası bir karikatür çizmişlerdi. Bir kale, kalenin içinde sekiz top üst üste, topların üzerinde kaleci Yaşar. Ne diyelim; biraz ironi yapalım, çok iyi oynadınız, rakibin canı çıktı, çok harika, evlere şenlik, tarihi zamları aldınız ve şimdi hepiniz bu paraları önümüzde ki iki yıl boyunca nereye harcayacağımızı merak ederek geçiriyorsunuzdur. Bir soruyla bitirelim: Sizce bir karikatür çizseniz bugün, kaleci Yaşar'ın yerine, kimi çizerdiniz?…