Birkaç gün sonra, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamaları yapılacak. Çok şey söylenecek, çok şey konuşulacak. Kadınlar alanları dolduracak, söyleyecek sözümüz var diyecekler. Kadın mücadelesinin öncülerini anacaklar. Söz onların, hak onların, meydanlar onların ama Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin tüm insanlığın…
Elbette her yaşam, her mücadele eleştirilebilir. Fakat insanlığın birikimi yanlışlar ve doğrular üzerine yükseldi. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.
Mücadele dolu bir yaşamda kısa pasajlar;
1905–1907 Rus Devrimi esnasında Almanya’dan yurdu Polonya’ya koşan Rosa Luxemburg, 1906’da Varşova polisinin eline düştü. Polonya o dönemler, bağımsız bir ülke değildi ve Rus, Prusya ve Avusturya imparatorlukları arasında paylaşılmıştı. Polonya’nın başkenti Varşova, Çarlık rejiminin gizli polisi, yolsuzluğa bulaşmış bürokrasisi ve polis terörüyle zorla ayakta kalabilen Rus İmparatorluğu’na bağlıydı. Çarlık koşulları altında politik nedenlerden dolayı tutuklanmak, kişinin yaşamının tehlikeye girmesi anlamına gelmekteydi. Bu nedenle Rosa Luxemburg’un yakın politik dostları sadece kefalet ve yüksek rütbeli bir subaya rüşvet vermek için para toplamakla kalmamış, aynı zamanda saçının bir teline zarar geldiğinde üst düzey Rus memurlarının cinayete kurban gidebilecekleri dedikodusunu yaymışlardı. Rosa Luxemburg kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.
Rosa Luxemburg uzun yıllar boyunca politik yaşam sürdürdü. Almanya Sosyal demokrat Partisi SPD’nin üyesiydi. Genç kadın SPD içerisinde kısa zamanda ün kazandı. Partinin sol kanadında yer alıyordu ve kısa bir süre sonra bu kanadın sözcüsü oldu. Rosa Luxemburg Zürih’te marksist olmuştu. Rosa Luxemburg politik tartışmalarda, hele hele kapitalizme yönelik eleştiride acımasızdı. Rosa Luxemburg, kapitalizmin çelişkilerinin insanlığı barbarlığa itecek derecede sertleşeceğini söylüyordu. O halde işçi sınıfının görevi, bunu engellemek için her şeyi yapmaktı. Sosyalizm kurtuluş olacağından, geçerli olan formül Ya Sosyalizm Ya da Barbarlık’tı.
Rosa Luxemburg, politik kitlesel grev savunusuyla sosyal demokrat politika anlayışı için mayınlı bölge sayılan bir alana ayak basmıştı. Politik kitlesel grev ve genel grev istemleri sosyal demokraside mücadele edilmesi gerekilen bir sapkınlık: anarşizm olarak algılanıyordu. Rosa Luxemburg’un şüphe duymadan kabul ettiği tek ''izm'', sosyalizmdi ve sosyalizm, onun istekleri için tamamen yeterliydi.
Rosa Luxemburg için kamuoyu, açıklık, her türlü demokrasinin temel koşuluydu. Kamuoyunu ilgilendirdiğinden açıklanması gerektiğine inandığını, tüm hiddetiyle karanlıklardan çıkartıyordu. Polemik, Rosa Luxemburg’un aracıydı. Toplumu uyuşturana kadar sözde bilgilerin seller gibi akıtılmasına, ama asıl nedenlerin sis perdeleri arkasında gizlenmesine alışılan günümüzde polemik, gururla korunan sıradanlığa karşı kullanılabilecek, ama yeniden öğrenilmesi gereken etkin bir ilaçtı.
Bir kısa yaşam; bol koşuşturmalı, sürekli gözetlemeli, çoğunlukla illegalitede, tutuklanmalı, serbest bırakılmalı, hapse atılmalı, toplum çeperinde sürüp giden bir yaşam. 15 Ocak 1919 akşamı, aynen Rosa Luxemburg’un tasvir ettiği gibi: insanlık dışı ve acımasız olanların idam etmesiyle sona eren bir yaşam.