(AHMET KAYA'NIN ANISINA)

Yaşam başladığı gibi bitiveriyor. Her canlı ölümlü olduğu için, sonlu hayatında bir yerlerde ölümle buluşuyor. Yaşı kaç olursa ölümle tanıştığında, ''erken olduğu''söylenerek, sonsuzluğa uğurlanıyor. Ölüm, yaşamın zıttı. O yüzden kimse alışamıyor veya kabullenemiyor. Gerçi bir süre sonra alışılsa da, ölüm hep, insana aykırı geliyor.

Hayatını anlatırken ülkemin ''İki gözü'' ilk konserimi Malatya'da kümesteki hayvanlara verdim diyordu. Onun ilk sesini kümesteki hayvanlar dinlemiş. Anlatmaya devam ediyor. ''Malatya'da Ermeni kardeşlerin sahibi olduğu kasetçide çalışırken; Saçı uzun, parkalı, İspanyol paçalı insanlar gelirdi. Onlara sucu derlerdi. Sonradan öğrendim ki; solcularmış. Bana ''Merhaba Arkadaş, Ruhi Su'nun plağını sorarlardı. Solcularla öyle tanıştım diyor. İlk söylediği şarkısı ''Tren Gelir Hoş Gelirmiş.''

İstanbul'a ilk geldiğimde, ilk kez denizi gördüğümde diyor; ''Ne büyük bir dere'' dedim diyor. Araba yıkarken ellerim şişiyordu diye anlatıyor.Ne kadar temizlesem de adamın biri bir türlü beğenmiyor, buda benim canımı acıtıyordu. Tam bir hıyar oğluydu, diye anlatıyordu.

Bir gün beni bir derneğe götürdüler. Marşlar söylemeye başladım. Babam bu duruma karşı beni ihbar etti ve askere götürdüler diye anlatıyor. Askere götürürlerken, annem ile kardeşim göbek atıyorlardı. Ben onlara bakıp, Gelecem,gelecem diyordum.

Bir kenar mahalleli, toplumun içindeki herkes gibiydi. Başı hep beladaydı. Belayı bazen kendi çağırıyordu. İsyankardı. Gördüğü haksızlıklara yüreği dayanmıyor, bunu şarkılarıyla dile getiriyordu.Buda her şeyin nedeniydi. Hapisle, erken tanıştı bundan dolayı. Tutarsızlıkları gördükçe isyanı artıyor, türkülerini daha da yüksek sesle söylüyor buda sazının hep duvarda kalmasına neden oluyordu.

Konserlerine başlıyor, halkla buluşuyor, duygularını, isyanlarını, türküleriyle dile getiriyor. Bu türküleri, yargılanmalarına neden oluyordu. ''Hakim bana soruyor; Çok uzakta ne var? Uzakta olan sosyalizm mi diye.'' Bu yargılanmalar, kaset satışlarını artırıyordu diye anlatıyor. Her yaptığını halk insanı gibi anlatıyor, buda tüm ülkenin kalbinde sesi kadar yer edinmesini sağlıyordu. Kim ona baksa bir şeyler buluyordu. Sesi, türkülerinin sözleri insanları bir şeylerle buluşturuyor, bu durum onu kalplerde büyütüyor, daha tehlikeli bir insan yapıyordu.

Yaralıydı. Yaşama, olanlara karşı yaralıydı. Ama umut doluydu aynı zamanda. İnanıyordu;Eşitliğe,Sosyalizme,Demokratik Cumhuriyete ve bir arada ortak vatanda yaşamaya. Bölünmeye hep karşıydı. Ama hep bölücülükle suçlandı. Kendini hep böyle değilim diye anlatmaya çalıştı. Yasaklandı. Davalar açıldı. Vazgeçmedi. Aykırı olmaya devam etti. Hep kendinden etkilendi.

Kırgın,Kızgın ve sürgünde sonlanan hayatında, yaşadıkları toplumun vicdanında unutulmuyor. İçini öldürdüler sürgünde. İçi ölünce, hayat için yaşama nedeni kalmadı. Sürgüne, 11 ay dayanabildi. Çat diye çatladı kalbi. Anlattığı hikayelerin tümünü yaşadı. Roman gibi bir hayat. Çok erken sonlandı, sonlandırıldı. Şimdi buna neden olanlar özeleştiri yapıyorlar, özür diliyorlar. Gülünce, kalbi gülen, çocuk ruhlu bir insana kötülüğün en alasını yapanlar, onu vuranlar, gazete manşetlerinde teşhir edip, linç eden, sürgüne yollayanlar, sizi kim affedecek!

Ne diyordu Ahmet Kaya;'' İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük. Sokaklarda bizim çocuklarımız coplanırken, ses çıkartmayanlara dert olsun. Bu ülkenin devrimcileri olarak yemin ediyoruz ki, bu ülkeyi böldürtmeyeceğiz…''diyordu.

Özgür Ülkene seni getirdiklerinde, Başına dikilecek çınarı, o ödülü onların adına aldığını söylediğin Cumartesi Anneleri diktiğinde, birde Kürtçe bir ağıt söylendiğinde sürgünün bitecek iki gözüm. Sana ''Merhaba Arkadaş'' diyen, o içten devrimciler, Malatya- Küreceğinin topraklarında sana bir yer vermekten onur duyacaklardır. Az kaldı. Üstündeki tozları almaya, senin içinin yanmasının bitmesine. Vatansızlıktan üşümenin sonlandırılmasına…