Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince, o rejim mahkum olmuştur der Montesquieu. Gerçekten öyle mi? değil mi? sizlerin takdirine bırakıyorum.

Birkaç gündür TBMM' de bir yasa görüşülüyor, bazı maddeleri kabul edildi şimdiden. Geriye kalan maddeleri de hafta içi görüşülmeye devam edecek. Tüm basın ile ilgili örgütler arka arkaya açıklama yapıyor. Sansür yasasını istemiyoruz diye. Fakat yasa tasarısını meclis gündemine getiren ve tek tek maddelerin yasalaşması için el kaldıranların çoğunluk olduğu gerçeği, bu tasarının yakında yasalaşacağını gösteriyor.

Muhalefet ise kendi havasında. Gerçekten açık ve net bir duruş gösteremiyor. Karşıyız diyor, konuşmalar yapıyor ama hepsi bu. Tabi bu tavır veya tavırsızlık mevcut haliyle tasarının geri çekilmesini sağlamaya yetmez.

Evrensel Gazetesine Basın İlan Kurumu üzerinde yapılan ve daha bir çok özgür basın kurumuna yapılan ''cezalandırma'' İlan vermeme, yayın durdurma, para cezaları gibi pek çok seçenek işe yaramadı veya yeterli görülmedi ki, şimdi toptan susturalım! susmayanları da cezaevine atalım yaklaşımı iktidar sahipleri açısından mantıklı görünüyor. Böylece seçimleri kendi Medya Kurumlarımızla rahatça yaparız. Yani seçim, sen,ben, bizim oğlan basınıyla yapılacak.

Peki yerel medya açısından durum nasıl olacak? Sorusu benim asıl cevap aradığım konu. Yerel Medya, yazılı, internet, görsel her alanıyla muhalif bir milletvekili adayını yayına aldığında yada bu muhalif adayın bir yerdeki açıklamalarını yayınladığında haberi yapan muhabir, yayın yönetmeni ve diğer sorumlu düzeydeki basın emekçilerini ne bekliyor? en az bir yıl, gerisini siz ekleyin, hakimin insafı sadece. Çünkü muhalif milletvekili adayı herhalde hükümetin yaptığı icraatlar güzel diye anlatmaz. Belki de çaresizlikten basın mensuplarının başına bir şey gelmesin diye; Hükümetimiz çok güzel, her işi harika deyip, sonra göz kırpıp, anlarsınız ya! diye konuşabilir.

Hatırlarsanız bir ara TFF aldığı bir kararla, statlarda kötü tezahürata, saha kapatma ve ağır para cezaları veriyordu. Bunu bilen taraftar, takımına ceza gelmesin diye; hep birlikte hakemler ve TFF için bir ağızdan''Anlarsın Ya'' diyorlardı, işte tamda oradayız. Hiç mübalağa etmiyorum. Sadece gazetede yazmak değil, hiçbir yerde yazamayacaksınız. Konuşmak zaten yasaktı, şimdi yazmakta yasak. Ne diyordu ışıklar içinde uyusun Yaşar Kemal;'' Zulmün artsınsın ki, sonun çabuk ola.''

Bu sansür yasası yasalaştığında, TÜİK enflasyonu açıkladığında, atılacak manşet; hiçbir eleştiri yazamayacak, belki de neden çok çıkardın enflasyonu diye TÜİK'e kızacak manşetler atacak. Hadi canım demeyin, o kadar da olmaz demeyin, çünkü bu yasa ''fakiri öldürmüyor, üstünü yırtıyor, sonra hapse gönderiyor.''

Elbette yazmaya devam edeceğiz ama yazdıklarımızı kim yayınlayacak? Kim bu riske girecek gazete sahibi bulacak? Burası en çok merak edilen cevap olsa gerek. Bir an önce muhalefet başta olmak üzere tüm yurttaşları bu sansür yasasının çıkmaması ve uygulamaya geçmemesi için tutum almaya, bilinçli, kararlı net bir duruş göstermeye davet etmek gerekiyor. Son söz: ''Bir insanı zorla susturmak, ona bahşedebileceğiniz en büyük onurdur. Onun size karşı olan mükemmelliğini kabul ettiğiniz anlamına gelir.''