Bazı konularda satırlar dolusu yazı yazarsınız ki, görüşlerinizi okuyucuyla buluşturasınız. Oysa, bazen bir öykü, bir hikaye,bir yaşanmışlık anlatmak istediğinizi okuyucuya daha berrak anlatır. Uzun zamandır, uluslar arası sermaye kesimleriyle ve bu sermayeyi temsil eden ülkeler ile yapılan ve yapılması düşünülen anlaşmaları, uluslar arası basın ve ajanslardan takip etmeye, hem de bu konuya yıllarını vermiş hocalarımın, çalışmalarını okumaya çalışıyorum. Finans anlaşmalarının (Özellikle Körfez ülkeleriyle), gelecekte ülkemize neler yapacağını ve gelecek nesillerin yaşamını nasıl gasp edeceğini, tarihte ki bir gerçek yaşanmışlığın hikayesiyle anlatmak isterim: 1957 yılında Amerika'nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran Nasa 'yı bir gün küçük bir Kızılderili çocuk fark eder ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan kamplarına gidip Büyükbabasına haber verir.

-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş,aşağıdaki vadide gördüm...
Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar.Yaşlı Kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir.
-Onlarla konuştun mu?
-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.
-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.
Küçük Kızılderili ertesi sabah yola koyulur.Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip;
-Burada ne yapıyorsunuz? diye sorar.Beyaz adamlardan birkaçı küçük Kızılderili'nin başını okşarlar, ona gülümserler ve;
-Hani geceleri gökyüzünde parlayan bir şey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz.
-Ay'ımı?! Peki ama neden?
Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar.
-İleride... çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için... Anladın mı?
Küçük Kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır.Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir. Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri bir bir anlatır. Yaşlı Kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir,bağırıp çağırmaya başlar. Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır ,hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla ve kendi lisanınca yazdığı notu torununa uzatarak der ki;
-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki;" Bunu büyükbabam gönderdi... Oraya, yani Ay'a gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz"
Küçük Kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar. Üs deki beyaz adamlardan birine notu verir, Büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşarak uzaklaşır.
Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler.Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, yaşlı Kızılderili'nin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istediğini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine büyür ki,bir tercüman çağırmaya karar verirler.
Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir.
Tercüman deri parçasını eline alır , okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır.
Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki;
-Not aynen şöyle;
"Bu adamlara dikkat edin,elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!"

Sanırım meramımı biraz anlatabildim.