İnsan sadece ölünce toprağın altına konulur. Yaşarken toprağın altına girip çalışanlar yalnızca madencilerdir. Onlar oraya indikleri her günde tekrar yeryüzüne çıkıp, çıkmayacaklarını bilmezler. Kapkaradır yüzleri, kirlidir elleri, kaderleri bizlere benzer, hep umuttur hayalleri. Tek düşünceleri; çocuklarına güzel bir gelecek yaratmaktır. Hayalleri bu kadar küçük ve azdır. Tertemiz kalpleri ve gülüşleri o kararmış yüzlerinin ardında yatar. Öyle ki, Soma'da yerin altında üstü-başı kirli çıkan madenci, sedyedeki beyaz örtüyü görünce; ''…Kirlenmesin bu…''diyecek kadar beyaza düşkün bir yürektir madenci. Beyaz hayallerini, kapkara rengin içinde kirletmezler. Bilirler beyazın ne kadar güzel olduğunu.
Her yeni İş Kazası denilen ''İş Cinayetleri'' olduğunda duyar bu kulaklar. Fıtrat,Kader,Trafo,Sigara İzmariti. Tersanede metrelerce yüksekten düşen işçiye, düştükten sonra emniyet kemeri takmaya çalışan insancıklar için hep suçlu emekçidir. Hiç iş sahibi suçlu olamaz, hiç iş sahibi yüksek bir yerden düşmez, hiç iş sahibi madende ölmez, göçük altında kalmaz, 650 santigrat derecede yanmaz. Onlara kader değil, fıtrat değil yada iş kazası değil. Nedense hep emekçiler ''suçlu'' yada hatalıdır.
Siz sevgili okurlarımız; Düşündünüz mü? 650 derece sıcaklığın nasıl bir şey olacağını. Bu yüzyılda, bu teknolojik imkanlarda, tedbir alınmasını engelleyen ne olabilir? Acaba insan hayatının bir değerinin olmayışı olabilir mi? Aslında daha doğrusu hiçbir emekçisinin kaybının, sermaye ve onu yönetenler için bir değeri yok. Veririz ''Kan Parasını'' gerisi razılık. Zaten para verseniz de vermeseniz de onun sesi çıkmaz. Yutkunur. Hayatı yutkunmakla, kıt kanaat geçer. O, düşünür. Bundan sonra çocuklarını nasıl büyüteceğini. O, düşünür cenazelere katılan onca makam aracından birkaç tanesini satsalardı yada o araçları almayıp maden ocağı için gerekli ekipmanları alsalardı…
İnsanlar ölür. Ama Madenciler, toplu ölür. Ölünce yine son gördükleri, birbirlerinin gözleridir. Hayal edin, biraz düşünün lütfen. Bu yaşananlar neden hep yoksulların, emeğiyle geçinenlerin, başına gelir?
Bilinmelidir ki, bu defa yaşananların diğer iş cinayetlerinde bir farkı var. Sayıştay, TBMM adına görev yapan bir kurumsa; Sayıştay'ın raporları Meclis denetiminden geçiyorsa, o zaman bu katliamda TBMM sorumludur. Çünkü Sayıştay raporlarına bu iş yerinde ki eksikleri yazmış. Raporlar Mecliste görüşülmüş. Tedbir alınmamış. Denetimler yapılmamış. O zaman hepiniz bu ölümlerden sorumlusunuz beyler. Hiç topu sağa,sola atmayın. Bundan sonra ne olur diye düşünüyorsanız? Siz,biz hepimiz, gerçekleri konuşmadıkça, sorgulamadıkça, sesimizi gür çıkarmadıkça, ölen yine hep biz olacağız. Yine birileri çıkıp bizlerin ölümü üzerinde konuşacak, timsah gözyaşları döküp, o lüks araçlarına binip gidecekler. Biz kendi acımızla kalacağız. Ekmek uğruna sona eren hayatlar, büyüyecek olan çocuklarımızın aynı sonla karşılaşmaması hayaliyle geçecek. Hepsi bu.
Yeryüzündekiler üşümesin diye, ışığa hasret çalışan, lokmasını yüzlerce metre yerin altında yiyen o tertemiz insanların, yüzlerce derece sıcaklıktaki Grizu patlamasıyla kaybeden bizler, sadece emekçilerimizi kaybetmedik, emeğin en temiz yürekli ve vicdanlı, sayısı azca kalan arkadaşlarımızı kaybettiğimizi unutmayalım.
Yerin derinliklerinde ışığa yürüyen ve ülkeyi temiz yürekleri ve emekleriyle değiştirecek olan tüm madencilerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.