CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "AK Parti’yle, Bakanlıklarla, AK Parti döneminde İBB ile iş yapmış, sonra bu taraflara gelmişlere yalancı tanıklık için zorlama yaptılar. Kabul edenler oldu, ileride hesap verecekler. Mahkemede tek tek takip edeceğiz. Yalancı tanıklarda somut delile ulaşamayınca şimdi etkin pişmanlığa sarılmak üzere bir işe giriştiler. Bu şartlar altında ortaya çıkan etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? Bu şartlar altında ortaya çıkacak ifadelerle adalet sağlanır mı? Bu sebepten bu meseleye bütün Türkiye kamuoyunun bu perspektiften elini vicdanına koyarak bir kez daha bakmasını, bu savcıların çaresizliğinin üstlerindeki başsavcıdan, o başsavcının çaresizliğinin Ankara’daki ‘Her şeyi ben bilirim, Akın bana İstanbul’da lazımsın’ diyenden başkasının bu işin sorumlusu olmadığını bütün milletimize ilan ediyorum" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, şunları kaydetti:
"9 Ekim günü karar verdiler darbe yapmaya. İstanbul’a yolladılar darbenin adalet ayağını güya bir adalet sarayına. Orada yargı eliyle her şeyi dizayn etsin diye. Onlar bir sonraki Cumhurbaşkanı’na, cumhurbaşkanı adayımıza kumpas kurmaya; onu, arkadaşlarımızı itibarsızlaştırmaya uğraşırken biz de günbegün itiraz ediyoruz. Bu kürsüden, operasyondan 3 hafta önce darbe mekaniğinin adım adım ilerlediğini, bunun darbe girişimi olduğunu ifade etmiştim. Bu darbeye direndik, darbenin başına ‘cunta’ dedik ve birçok tanımlama yaptık. Buna karşı onlar da kendilerince geçmişte darbelerin mağdurlarıyken, geçmişin mazlumlarıyken şimdi zalim oldukları için, bir darbenin başında oldukları, tertipçisi oldukları için, gücü milletten almak yerine milletten korktukları için kendilerini savunmaya çalıştılar. Bazen daha büyük tehditlerle, bazen bir adım geri atarak, bazen başkalarına saldırtarak, bazen bir kelime eksik konuşup sanki makulmüş gibi davranarak ama bu darbedeki heveslerinden vazgeçmediler şu ana kadar.
Bütün süreçte dünya kadar tanımlamalar, söz söylendi ama hiçbir söz Abdullah amcanın sözü kadar güçlü değildi. Bütün süreci özetledi. Abdullah amca dedi ki, ‘Turp ile, şalgam ile devlet idare edilmez. Adalet ile, hukuk ile idare edilir.’ Buradan Abdullah amcaya söz olsun, organik tarım yapanlar gibi organik sloganı bulan, yüreğinde hisseden, o sloganı buram buram toprak kokan Abdullah amcaya söz olsun, bu düzen değişecek; turpla şalgamla değil, adaletle yönetenler bu devletin başına gelecek.
"Bu rejim, Meclis’in 105. yılında, cumhuriyetin 102. yılında Narin’i, Sıla’yı, Ahmet’i koruyamadı"
Yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Biraz önce özel oturumda Türkiye’nin dört bir yanından gelen çocuklara selam verdik. Onların coşkusunu, gözlerinin içindeki parıltıyı gördük. Meclis’e gelen çocuklarımızın şahsında tüm çocuklarımızın bayramını kutluyorum. Ancak maalesef ülkemizde çocukların ağır sorunları var. Söylemek bile ağır, ya bir ülkede çocuğun ağır sorunu olur mu? Maalesef var. Her 4 çocuktan biri öğün atlamak zorunda kalıyor evde. Her 3 çocuktan bir tanesi okula gidiyor ve hiçbir şey yemeden evine dönüyor çünkü elinde beslenme çantası ya da cebinde kantinden bir simit alacak parası olmadığı için. Güvencesiz çalıştırılanların yanında çocuk yaşta çalıştırılanlar var. Nitelikli eğitimden mahrum bırakılan bir nesil, babasının annesinin ekonomik durumundan dolayı hayata kapatamayacakları kadar geriden başlayan çocuklarımız var. Ne yazık ki koruyamadığımız çocuklarımız var. Geçen sene bugün 23 Nisan’ın öncesinde yüreğinde bayram heyecanı olan Narin, Matia Ahmet ve daha iki yaşında olan, annesinin bayram günü güzelce giydireceği Sıla bebek yaşıyordu. Bu rejim, bu ülke 2024-2025 yılları arasında, Meclis’in 105'inci yılında, cumhuriyetin 102'nci yılında Narin’i, Sıla’yı, Ahmet’i koruyamadı. Bu meselenin üstüne bir siyasi partinin ittifak ortağının siyasi uzantıları rahatsız olacak diye küçücük Narin cinayetinin üzerine tam anlamıyla gidilemedi. Hepimizin gözü önünde kaykay kıyafeti almaya giden 14 yaşında Ahmet Minguzzi hunharca katledildi. Hala mezarına saldıranlar, annesini tehdit edenler, ailesiyle görüşen gazetecileri tehdit edenler var. Ellerinde güvercin resimleriyle, o güvercinlerin bacaklarına sardıkları uyuşturucuyu yolladıkları yerlerle ‘Biz güçlüyüz’ diyenler var. Bir yandan bu memlekette adalet arayan milyonlar, bir yandan adaletsizlikten dolayı evinden çıkamayan, karanlık odada ışığını açamayan anne-babalar var. Bu yüzden bu Meclis’in kuruluşunun 105'inci yılında and olsun ki bu memlekete hem siyaseten hem de her bir bebek için, evlat için, ana-baba için güvenliği, hukuk devletini, adaleti hakim kılacağız; çocuklarımızın karnını da doyuracağız, onları koruyacağız, bundan sonra kimsenin evladını bu memlekette sahipsiz bırakmayacağız.
"Yılmadan gerçek gücün milllette olduğunu, milletten aldığımız güçle bütün dünyaya göstereceğiz"
Bugün konuşmayı hazırlarken tutanaklara döndük çünkü biz bugün milli iradeyi koruyoruz, savunuyoruz çünkü milli irade saldırı altında. Meclis’in duvarında ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazıyor. Şükürler olsun ki o millet egemenliğine 81 ilde, 973 ilçede sahip çıkıyor. İşte o yüzden Yozgat’taki 10 binler birilerini inanılmaz rahatsız ediyor ama bir yandan da biz bu cesareti nereden alıyoruz diye baktığımızda, bu Meclis’in 24 Nisan 1920 kapalı oturum tutanaklarında Mustafa Kemal’in söylediği söze bakalım gizli tutanakta bir şey diyordu Gazi dedik. ‘Millet, müdrik ve kuvvetlidir’ diyor. ‘Milletin amil-i hakiki olduğunu ispat etmek lazımdır.’ Yani gerçek gücün millette olduğunu ispat etmek, kendine de göstermek, dosta düşmana göstermek lazımdır diyor. Çok kıymetli bir söz ama esas işin özü nerede biliyor musunuz? Bu konuşmayı 23 Nisan günü yapmıyor, 24 Nisan günü yapıyor. 24 Nisan günü, saatler süren ‘Biz buraya niye geldik’ diye anlattığı konuşmayı 23 Nisan günü açılış konuşmasından sonra Sinop Mebusu çıkıp da konuşmaya başlamıyor, itiraz ediyor, ‘Mazbata tetkiki yapmamız lazım. Biz buraya çağırdık. Seçim yapılabilen yerde yapıldı, İstanbul’daki Meclis’in üyeleri doğal üye sayıldı. Bu gelenler geldi de bunlar gerçekten milletvekili mi, mazbatalarını gördük mü, tetkik ettik mi? Ya araya hain girdiyse? Ya bunlar milletin temsilcileri değilse?’ Dört kişilik komisyon kuruluyor, kendisi de o komisyona giriliyor. Sabah kadar mazbatalar tetkik ediliyor. Uygun olmayan birkaçının da peşine düşülüyor ama Meclis ertesi gün açılıyor ve şimdi içi rahat. ‘Buraya bunları milletin kendisi yolladı’ diyor. Yani şekli bir mesele, ‘Ben topladım buraya yeteri kadar kişiyi. Açarım seçtirtirim kendimi başkan, konuşurum. Artık var bende bir unvan’ın peşinde değil. Milletin gerçek güç olduğunun kendi de farkında herkes de farkına varsın istiyor. O sırada 1 saatin önemi varken 1 gün mazbataları tetkik etmenin milletin gerçek temsilcileriyle birlikte yol yürümenin idrakinde olan Gazi Mustafa Kemal’den aldığımız güçle, aynı azimle Samsun’da, Maltepe’de, Yozgat’ta, Sarçhane’de ne yaptıysak; yarın Mersin’de, Konya’da, Van’da ama korkmadan, yılmadan gerçek gücün milllette olduğunu, milletten aldığımız güçle bütün dünyaya göstereceğiz.
"Söylenen sözler karşısında savcılar çaresiz kalıyor, bizim taraftan kimsenin başı öne eğilmiyor"
Millet, Genel Kurul salonunda yazan yazıyı sokaklara, meydanlara yazmıştır artık. Seçimle gelip, seçimle gitmek istemeyen birileri var çünkü karşısında. Milleti de devleti de temsil etmeyen bir küçük grup, 34 gün önce uzun süredir hazırladığı bir darbe planını devreye soktu. Öyle şeyler yaptılar ki aldık başımızın üstüne koyduk. Savaş ilan edilmiş bir parti ne yaparsa, bir halk ne yaparsa aynı cesaretle, kararlılıkla, korkmadan karşılarında durduk ama savaş hukukunda bile olmayan şeyleri yaptılar. 31 yıl önceki diplomanın iptali... Savaş hukukuna göre savaşı kazanabilirsiniz ama o ülkenin resmi evrakları, kayıtları ve tapuları geçerlidir. Savaş hukuku, sizin bir ülkeye karşı savaş kazanmanızı o ülkedeki tapuları geçersiz kılmaz, mülkiyet hakkını ortadan kaldırmaz. Devlet, diğer devletin verdiği belgeye bile saygılıdır, hukukun gereği budur. Uygulanan mesele savaş hukukuna bile aykırı şekilde, sanki gidip de bir başka ülkeyi istila etmiş de yönetimi değiştirmiş de o durumda bile saygı duyması gereken evraka saygı duymayan, bunu da sırf rakipini ekarte etmek için yapan bir anlayışla karşı karşıyayız.
Ortada ispatlanan hiçbir suç yokken, sadece gizli tanıkların ifadeleriyle ilhamını FETÖ’cülerden alan bir kumpasla karşı karşıyayız. Dosyada ve iddialara bakıldığında tutuklamayla ilgili hiçbir somut gerekçe yokken, 15.5 milyon insanın aday gösterdiği cumhurbaşkanı adayımızı, 6 belediye başkanımızı ve 100’e yakın arkadaşımızı haksız yere tutuyorlar. Aradan 34 gün geçti, bir iddia kanıtlanamadı daha ancak 24 şirkete kayyum atadılar, 28 şirkete tedbir koydular. Daha mahkeme bitmeden şirkete kayyum atayıp mahkemenin sonucun baştan bilip o şirketleri batırmaya, o şirkette çalışanları şirkete sokmamaya başladılar. Dosyada suç olmadığı için insanları yalancı tanıklığa zorlamaya başladılar. Hatta dün bir köşe yazarına, gizli tanık ifadesine ya da bir yalancı şahide ya da etkin pişmanlıktan yararlanan birinin ağzından çıkan her söze, ‘Hadi bakalım, bunlar doğru, TRT’den istiyordunuz, yayınlansın’ dendiği için uzunca izahat yaptım. Silivri’de onlarca görüşme yaptım. Daha fazlasının bilgileri teker teker geliyor. Bugün Silivri’de yaşanan şudur: Apar topar yapılan bir operasyon, yazılamayan bir iddianame var. Gizli tanık var. Bu gizli tanıkların ifadelerinin AİHM’e ve AYM’ye göre somut delillerle desteklenmesi lazım. Sadece gizli tanık ifadesiyle işlem yapılmaz. Gizli tanık, dünya kadar iftira atıyor. Savcıyı çağırmış Tayyip Bey, geçmişte bu işleri nasıl yaptıklarını anlatmış. Kişi kendinden bilir işi davasıdır bu. Emin ol bunlar da öyle yapıyor. Gizli tanık ifadeleri aslında Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının verdiği tüyolar. Bunları söyleyip yola çıkıyorlar ama bir tane kanıt bulamıyorlar. Bir Masak raporu var, tel tel dökülüyor ama rapordaki hesap hareketlerinin hepsinin tek tek cevabı veriliyor ve cevapsız kalmıyor. Söylenen sözler karşısında savcılar çaresiz kalıyor, bizim taraftan kimsenin başı öne eğilmiyor.
Bu durumda döndüler, AK Parti’yle iş yapan, Bakanlıklarla iş yapan, AK Parti döneminde İBB ile iş yapmış sonra bu taraflara gelmişlere yalancı tanıklık için zorlama yaptılar. Kabul edenler oldu, ileride hesap verecekler. Mahkemede tek tek takip edeceğiz. Yalancı tanıklarda somut delile ulaşamayınca şimdi etkin pişmanlığa sarılmak üzere bir işe giriştiler. Etkin pişmanlıktan yararlanan ve süreci devam eden kimseye bir şey demem. Kanunda olan haktır, yararlanmıştır. Onlarca arkadaşımız şunu anlatıyor: ‘Hastaneye gideceksin diye beni aldılar. Gittiğim binanın hastane olmadığını gördüm. Bir odaya girdim ne sedye, ne doktor... İçeriye savcı bey girdi, avukatım da yoktu yanımda ve dedi ki, ‘Orada doğru yapmadın. Avukatından mı çekindin? Sana baskı mı yaptılar? Verdiğin ifade beni memnun etmedi. Ben bu kapıdan çıkar giderim, 10 yıl evlatlarının yüzünü göremezsin. Bnece daha doğru bir ifade vermelisin.’ Bir diğeri diyor ki ‘Beni aldılar, cezaevinde 6 kapı geçirdiler. Nazikçe davrandılar. Karşıma bir ekran açtılar, baktım savcı bey karşımda. ‘Beni görüyorsun, 5 dakika daha buradayım, kararını ver.’’ Diyor ki ‘Avukatımın olması gerekmiyor mu?’ ‘Hayır, bu öyle avukatlı bir görüşme değil. Sana hayatının fırsatını sunacağım. Çocuk kaç yaşında? 10 sene geçer o çocuğun yüzünü görene kadar. Bu ekran kapanmadan fikrini değiştir. Desen ki ‘Bu ihaleleri kimin alacağını Ekrem Bey biliyordu, bizi onlar zorladı.’ Buradan çıkarsın evladını görürsün, yoksa 10 sene göremezsin.' Ben gizli tanık, sonradan yalancı tanık, şimdi peşinde oldukları ve bu sebepten diyorum ama bundan sonra çıksa ki 15 tane gizli itirafçı, ben tek tek bu isimleri verebilirim, gidip Silivri’de ziyaret edebilirsin. Bu şartlar altında ortaya çıkan etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? Bu şartlar altında ortaya çıkacak ifadelerle adalet sağlanır mı? Bu sebepten bu meseleye bütün Türkiye kamuoyunun bu perspektiften elini vicdanına koyarak bir kez daha bakmasını, bu savcıların çaresizliğinin üstlerindeki başsavcıdan, o başsavcının çaresizliğinin Ankara’daki ‘Her şeyi ben bilirim, Akın bana İstanbul’da lazımsın’ diyenden başkasının bu işin sorumlusu olmadığını bütün milletimize ilan ediyorum."
(SÜRECEK)