Türklerin İslamiyeti Kabulu, Kültürel Asimilasyonu, Aleviler ve Atatürk

Abone Ol

Baskın olan görüşe göre,Türklerin anayurdu Orta Asya'dır. Ancak tarihin belli bir aşamasından sonra, kuraklık, nüfus artışı ve Moğol baskı...gibi nedenlerle Türklerin Orta Doğu'ya, Batıya ve hatta günümüz Avrupa'sına doğru asırlar süren bir göç dalgası içinde oldukları bilinmektedir.

Güneşin doğduğu yer anlamına gelen Horasan Bölgesi ve suyun öte yakası anlamına gelen Maveraünnehir coğrafyası da yine Türkler için uzun süreli bir yerleşim ve yaşam bölgesi olmuştur. Günümüzde, Tunceli Yöresi dahil, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, Alevi Türkmenler, Anadolu'ya Horasan'dan geldiklerini söylerler.

Peki bu tarihsel yolculuk sürecindeki Türk kavimleri dinsel ve kültürel kimlik kaybına uğradılar mı? Yani asimile oldular mı? Evet; Macar ve Bulgar Türkleri bunun günümüzdeki en somut örnekleridir. Macar ve Bulgar Türklerinin asimilasyonu dil, din, gelenek, töre gibi tüm kültür alanlarını kapsar.

Acaba asimilasyon ne demektir?

Asimilasyon, insanların, bireylerin, toplulukların, toplum ya da ulusların (milletlerin) kendi öz kültürel kimliğinden, kültürel tarihinden, kültürel geçmişinden, anadilinden, dininden, gündelik yaşam alışkanlığından kopup başka bir toplumun kültürü içinde eriyip yok olması anlamına gelir.

Asimilasyon, zorla çeşitli azınlıklara dayatılan bir politika olabileceği gibi, baskın kültürün diğer etnik ve azınlık kültürlerini zamanla eritip yok eden yumuşak ve gizli politika süreçleri de olabilir.En hızlı asimilasyon devlet eliyle zorla yapılmaya çalışılan asimilasyondur.

Acaba Türkler, İslamiyet’in kabulü ile birlikte, bir kültürel asimilasyon süreci içine girdiler mi, yani ana dillerini ve diğer kültür kodlarını, örneğin kadın, erkek eşitliğine dayanan aile yapısını...kaybettiler mi? Ünlü Ota Doğu uzmanı Bernard Lewis " Türklerin gelişi, bozkır halklarının Orta Doğu'ya nüfuz etmelerinin ilk aşamalarıydı...Türkler dalga dalga gelmiş ihtida ederek ( Islamı kabul edip din değiştirerek) asimile olmuşlardı" (1).

Bernard Lewis'in bu saptaması doğru mu, kanımca evet, büyük oranda doğru. İslam dini kabul edilip Selçuklu Devleti kurulduktan sonra devletin resmi ve edebi dili Farsça, din dili de Arapça olarak kabul edilmişti.

Türk kültürü Acem ve Arap dilleri ile harmanlamaya, Türk aile düzeni de Arap aile düzeni olmaya, Arap kültür kodları, dinsel inancın ötesine geçerek, Türklerin binlerce yıllık aile ve toplum düzenini yeni baştan değişime uğratmaya başladı...Tek eşlilik, kadın erkek eşitliği ortadan kalktı.

Uzun yıllar sonra, Anadolu Selçuklu Beyi Karamanoğlu Mehmet Bey " Bundan böyle divanda, dergahta ve bargahta Türkçe'den başka dil konuşulmayacak" yani resmi dil, din dili ve konuşma dili Türkçe olacak emrini verdikten kısa bir süre sonra öldürüldü..

Bu Arap ve Acem kültürlerinin asimilasyon sürecine direnen en önemli gruplar ise Alevi Türkmenler oldular. Gündelik yaşamlarında Türkçeden asla vazgeçmediler. En önemli olarak da Arapça dayatılan din dilini Türkçeleştirip ibadetlerini Türkçe yapmayı, kanları ve canları pahasına günümüze kadar sürdürmeyi başardılar.

Hiç kuşkusuz, Türk Dili'ne, Türk kimliğine ve Türk kültürüne, hem adıyla ve sanıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve hem de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunu hayata geçiren M.K.Atatatürk olmuştur.

Atatürk'ün ölümünden, özellikle de 1950 lerden sonra girek tedavüle sokulmaya çalışılan ve günümüzde de hızlanarak devam eden siyasal İslamcı, sünni mezhebine dayalı, kültür politikaları yeniden asimilasyon özlemlerini çağrıştırmaktadır.

Dilimize, tarihimize ve öz kültürümüze sırt çevirmek kanımca yanlış ve bozuk bir rotadır. Bu yanlış, akıl ve bilim dışı, rota her anlamda çıkmaz yoldur. Modern ve laik Cumhuriyetin yolu değildir. Mutlaka geri dönülmelidir.

(1)- BERNAR LEWIS, İSLAM, Akılçelen Kitapları, Çeviren Çağdaş Sümer. s.89. Ankara 2020.