Genel

Türkiye'nin Deniz Mekansal Planlaması çevre koruma çabalarına katkı sunacak

- DEHUKAM Deniz Çevresi Hukuku Uzmanı Büşra Deniz: - "Çalışmanın deniz ekosistemi üzerinde belirli katkıları olacağını düşünüyoruz, örneğin koruma alanlarının daha etkili yönetimi ve insan faaliyetlerinin düzenlenmesiyle deniz canlılarının popülasyonunda bir artış gözlemlenebilir. Kıyı ve deniz habitatlarının korunması sayesinde habitat kalitesinde belirgin iyileşmeler yaşanabilir" - DEHUKAM İklim Değişikliği Uzmanı Derya Ulutürk: - "Hassas habitatların ve karbon yutak alanlarının korunması, deniz ve kıyı ekosistemleri hizmetlerinin sürdürülmesi, iklim değişikliğine dayanıklı sektörlerin desteklenmesi ve sektörel faaliyetler arasındaki olası çatışmaların önceden öngörülerek azaltılması ve entegre bir şekilde bir arada çalışmalarını yürütebilmesi hedeflendi"

Abone Ol

İSTANBUL (AA) - YEŞİM YÜKSEL - Türkiye'nin Deniz Mekansal Planlaması (DMP) üzerine ilk akademik çalışmayı yayımlayan Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM) uzmanları, çalışmanın biyolojik çeşitliliğin korunması ve iklim değişikliğine karşı mücadele için önemli olduğunu kaydetti.

Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi (DEHUKAM), Türkiye'nin çevre denizlerindeki hak ve menfaatlerini korumak, gelecekte denizlerdeki faaliyetlerinin çevresel etkilerini daha iyi değerlendirmek ve deniz alanlarından azami yönde yararlanabilmek amacıyla Deniz Mekansal Planlaması (DMP) üzerine ilk akademik çalışmayı yayımladı.

DEHUKAM tarafından paylaşılan geniş kapsamlı haritada, Türkiye'nin DMP'si çerçevesinde çevre denizlerinde karasularının ötesine geçerek ekonomik, bilimsel ve askeri faaliyetler için planlamalar yapıldığı ve bu faaliyetler için belirli alanlar tespit edildiği görülüyor.

Türkiye'nin DMP'si, ekonomik, bilimsel ve askeri faaliyetlerin yanı sıra ekosistem, iklim değişikliği, deniz yenilenebilir enerji kaynakları ve deniz biyolojik çeşitliliği açısından da katkılar barındırıyor.

Çalışmanın hazırlık aşamasında görev alan DEHUKAM araştırmacıları, Türkiye'nin DMP'sinin çevresel önemine ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

- "Ekosistem hizmetlerinin korunması gerekiyor"

DMP'nin, deniz alanlarının sürdürülebilir, dengeli ve entegreli şekilde kullanılabilmesini sağlayan bilimsel ve yönetsel bir süreç olduğunu belirten DEHUKAM Deniz Çevresi Hukuku Uzmanı Büşra Deniz, deniz kaynaklarının daha etkin yönetiminin hedeflendiğini, çok sektörlü ve katılımcı bir planlama sürecinin benimsendiğini ifade etti.

Türkiye'de DMP çalışmalarının deniz alanlarının korunması, kullanımı ve yönetimi konusunda bütüncül bir strateji geliştirme amacı taşıdığını dile getiren Deniz, "DMP dünyada çok uzun zamandır yürütülen bir planlama süreci. Türkiye'de DMP çalışmasının ortaya çıkması aslında bir ihtiyaç. Balıkçılık, enerji, ulaşım, turizm ve çevrenin korunması gibi artan deniz kullanımlarının birbiriyle yaşadığı çakışmalar ve bu kaynakların daha fazla sürdürülebilirliği ile ekosistem hizmetlerinin korunması gerekliliğinden ortaya çıkan bir süreç." dedi.

Deniz, Türkiye'nin DMP'sinin, Karadeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge, Akdeniz'de Birleşmiş Milletler'e bildirilen koordinatlar, Ege Denizi'nde Türkiye ve Yunanistan'ın ana karaları arasında çizilen ortay hat baz alınarak hazırlandığını aktardı.

- "Çalışmanın deniz ekosistemi üzerinde belirli katkıları olacağını düşünüyoruz"

DMP'nin Türkiye ve dünyada ekosistem temelli bir yaklaşım benimsenerek, deniz biyolojik çeşitliliğinin korunması ve ekosistemlerin daha sürdürülebilir hale getirilmesini amaçlayan bir çalışma olduğunu vurgulayan Deniz, bu sayede balıkçılık, turizm, enerji üretimi, deniz taşımacılığı gibi çevrenin korunmasına dair farklı sektörlerdeki faaliyetleri entegre şekilde planlayarak, faaliyetler arasındaki potansiyel çatışmaların azaltılmasının hedeflendiğini hatırlattı.

Entegrasyon ile deniz ekosistemleri üzerindeki baskının azaltılması ve ekolojik dengenin korunmasının amaçlandığı bilgisini veren Deniz, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Çalışmanın deniz ekosistemi üzerinde belirli katkıları olacağını düşünüyoruz. Örneğin koruma alanlarının daha etkili yönetimi ve insan faaliyetlerinin düzenlenmesiyle deniz canlılarının popülasyonunda bir artış gözlemlenebilir. Kıyı ve deniz habitatlarının korunması sayesinde habitat kalitesinde belirgin iyileşmeler yaşanabilir. Balıkçılık, turizm ve diğer deniz faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetiminin ekosistem hizmetlerinin devamlılığını sağlayacağı tahmin ediliyor. Bu çalışmanın ekosistem üzerinde uzun vadede göreceğimiz sonuçları olacağına inanıyoruz. Planlamanın etkin ve efektif bir şekilde uygulanması sağlanabilirse denizdeki biyolojik çeşitliliğin korunması ve deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliği açısından büyük katkılar sağlayacağını düşünüyoruz."

- "Deniz çayırlarında verim artışı yaşanabilir"

DEHUKAM Deniz Çevresi Hukuku Uzmanı Çağrı Ünal, haritada işaretlenen milli park, tabiat koruma alanları ve özel çevre koruma bölgelerinin halihazırda deniz çevresinin koruması için ayrılmış bölgeler olduğunu, bu noktalarda biyolojik çeşitlilik için önem arz eden deniz çayırları gibi canlılar bulunduğunu ve türlerin korunması için bu alanların işaretlenmesi gerektiğini söyledi.

Çalışmayla birlikte alanların belirlenip, bu noktalarda yapılacak farklı ekonomik çalışmaların deniz biyolojik çeşitliliği göz önünde bulundurularak hayata geçirilmesinin hedeflendiğini belirten Ünal, bu alanların özel çevre koruma bölgesi olarak işaretlenmesi ile deniz çayırlarında verim artışı yaşanabileceğini bildirdi.

- Yenilenebilir enerji öne çıkıyor

DEHUKAM Deniz Enerji Hukuku Uzmanı Emre Önsöz, yenilenebilir enerjinin mavi ekonomi hedeflerinin temel sınırlarını oluşturduğunu ifade ederek "Şu an Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı deniz üstü rüzgar enerjisi alanında yenilenebilir enerji kaynak alanları belirledi. Bunlar dört tane. Üç tanesi Marmara Denizi'nde, bir tanesi Ege Denizi'nde yer alıyor. Bunları hazırladığımız DMP haritamızda Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi YEKA alanları olarak işledik. Bir de sektörle yaptığımız görüşmelerden gelen ve Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliğinden aldığımız verilere göre potansiyel deniz üstü rüzgar enerjisi alanları da yine haritamızda gösteriliyor." diye konuştu.

Türkiye'nin, kısa vadede bazı ülkelere kıyasla iklim değişikliğinden daha fazla etkilendiğine ve DEHUKAM öncülüğünde yürütülen planlama faaliyetlerinde iklim değişikliğinin deniz ve kıyı alanlarındaki fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişimlerin temel belirleyicilerinden biri olarak ele alındığına değinen DEHUKAM İklim Değişikliği Uzmanı Derya Ulutürk, bu kapsamda iklim değişikliği etkilerinin hem mevcut hem de gelecekteki koşullar üzerindeki yansımalarının analiz ve planlama sürecinin asli bir unsuru olarak kurgulandığını ifadelerine ekledi.

İklim değişikliğinin uzun, orta ve kısa vadede görülebilecek etkilerinin deniz alanı kullanımında oluşturabileceği yeni ihtiyaçlar ve çatışmaların da dikkate alındığını dile getiren Ulutürk, şunları söyledi:

"Yürüttüğümüz DMP çalışmaları sadece mevcut koşulları değil, iklim değişikliği senaryoları doğrultusunda şekillenecek geleceği de gözeten biraz daha dinamik bir yaklaşımı benimsedi. Temelde bunu ekosistem temelli bir yaklaşımla, bu ilkeyle gerçekleştirdik. Bu kapsamda hassas habitatların ve karbon yutak alanlarının korunması, deniz ve kıyı ekosistemleri hizmetlerinin sürdürülmesi, iklim değişikliğine dayanıklı sektörlerin desteklenmesi ve sektörel faaliyetler arasındaki olası çatışmaların önceden öngörülerek azaltılması ve entegre bir şekilde bir arada çalışmalarını yürütebilmesi hedeflendi."

- "Türkiye bilimsel amaçlı bir haritaya sahip"

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Yunanistan'ın yayımladığı DMP haritasının, Türkiye'nin DMP'sine kıyasla daha çok jeopolitik bir sınırlandırma haritası olduğunu, Türkiye'nin bilimsel amaçlı bir haritaya sahip olduğunu belirtti.

İki haritada önemli farklar olduğunu söyleyen Öztürk, şöyle devam etti:

"Farklılıkların bizim açımızdan en önemli noktası Meis Adası'na Münhasır Ekonomik Bölge verilmesi. Bunun yapılmaması gerekiyor. Çünkü karşımızdakiler Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne atıfta bulunarak bunu yapıyor ve 'hukuki olarak hakkımızdır' diyorlar. Oysaki Ege'yi paylaşan ikinci ülke Türkiye ise bu sözleşmeye taraf değil. Türk haritasında zaten ortay hat dikkate alınmış ama Yunan haritasında bu ortay hat dikkate alınmamış. Komşumuz Yunanlılar, Ege Denizi'nin deyim yerindeyse bir 'Yunan gölü' olduğunu düşünüyor. Oysa bu gerçek değil, böyle olamaz."

Yunanistan'ın DMP haritasında iskele, liman, balıkçılık barınağı, denizaltı kabloları ve rüzgar türbinlerinin nereye yerleştirileceğine dair eksiklikler bulunduğunu, buna rağmen DMP çabalarını kullanarak kendilerine adeta Ege'de bir sınır çizmeye çalıştıklarını vurgulayan Öztürk, Yunanistan karasularının 12 mil genişletilmesinin Türkiye'nin balıkçılık faaliyetlerini bitirebilecek güçte olduğu uyarısında bulundu.

Türkiye'nin özel çevre koruma alanları kapsamında Ege ve Akdeniz'i koruma çabaları içinde bulunduğunu hatırlatan Öztürk, "Türkiye'nin DMP'sini hazırlayan tarafları tebrik ediyorum." diyerek sözlerini tamamladı.