Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) genel başkanları çalışma hayatına dair taleplerini içeren ortak açıklama yaptı. Üç konfederasyonun ortak açıklamasında “ Asgari ücret acilen artırılmalıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun nedeni değil, mağdurudur” denildi. Atalay, ortak bildiride asgari ücrete ilişkin bir oran telaffuz edilmemesi hakkındaki soruya, “Rakam vermedik. Geçim şartları ortada. Biz ‘Acil ihtiyacımız var’ diyoruz. Bir an evvel çözüm istiyoruz” yanıtını verdi.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nde enflasyon, vergide adalet ve asgari ücret konularını, çalışma hayatındaki sorunları ve talepleri içeren ortak açıklama yaptı. Ortak açıklamada, asgari ücretin derhal arttırılması çağrısında bulunuldu fakat açıklamada asgari ücret için bir rakama yer verilmedi.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, şunları söyledi:
''10 bin, 17 bin lirayla bırakın bir ayı bir hafta geçinme şansınız yok''
“Şimdi de bir kriz yaşıyoruz. Bu yaşadığımız ekonomik kriz, ne 1994’e ne 2001’e ne 2008’e benzemeyen bir tabloyla karşı karşıyayız. Emeklilerin, asgari ücretlilerin büyük sıkıntısı var. 10 bin, 17 bin lirayla bırakın bir ayı bir hafta geçinme şansınız yok. Hala bizim ülkemizde ‘Asgari ücret fazladır’ bunları konuşmak anlamsız, ayıp ve günah. Tablo, alınan para ortada. Marketlerdeki, raflardaki fiyat ortada. O kadar kötü bir ekonomik yönetim oldu ki onun maliyetini hep beraber biz ödüyoruz. İşçiler, emekçiler, işsizler dayanma gücümüz kalmadı. TÜİK’in açıkladığı rakamları ne ben ne buradaki arkadaşlar ne kamuoyu hiç gerçekçi bulmuyor. Açıkladığı rakamla piyasalar hiç örtüşmüyor. Ülkede yüzde 20’li bir kesim refah içinde yaşıyor, bedeli yüzde 80’lik kesim ödüyor. Özel sektördeki patronların kazandıkları para, karları ortada. Ona rağmen 10-20 yıllık işçiye 10-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle, maraba zannediyorlar. Üç konfederasyon bu meselelerle ilgili üzerine ne düşüyorsa noksansız yapmak mecburiyetinde. Bu ekonomik krizi dar ve sabit gelirlinin üstüne yıkmanın bir anlamı yok. ‘Kemeri sık, faizi artır, vergileri yükselt, bahşişten nasıl vergi alırım onun yoluna bak.’ Böyle bir Maliye Bakanlığını bundan evvelki Maliye Bakanı’na versen bu yetkiyi o da yapardı. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler. Bizim üzerimizden ekonominin düzelme şansı yok. 17 bin liranın ekonomiyi düzeltmeyle ilgili bir alakası yok. Bir evde ekonomik kriz varsa o evde huzur yoktur.''
HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan da şöyle konuştu:
Mahmut Arslan: "Türkiye’de asgari ücret, genel ücrete dönüştü"
''Rekabet ediyoruz ancak bütün bu rekabetimize rağmen temel sorunlarda bir araya gelmek gibi bir mecburiyetimiz var. Bunun farkındayız. Makroekonomi göstergelerine baktığınız zaman olumlu şeyler devam ediyor. Üretim çarkları devam ediyor. Özel sektörde pek çok işletme üç vardiya çalışıyor. Büyümeye, gayri safi millli hasılamızdaki artışa rağmen emek hareketinin milli gelirden aldığı pay artmıyor, azalıyor. Asgari ücretle çalışanların oranı azalmıyor, artıyor. Türkiye’de asgari ücret, genel ücrete dönüştü.''
Üç konfederasyonunun üzerinde uzlaştığı 10 maddelik ''İnsan Onuruna Yaraşır Bir Yaşam Talep Ediyoruz'' başlıklı ortak açıklamasını DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu okudu. Açıklama şöyle:
''Asgari ücret istisnası vergiden değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır''
''Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan oranlar çalışanları mağdur etmektedir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlenmiştir. 2002 yılında brüt asgari ücret 222-TL ve gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı 3 bin 800 TL iken; gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Bu oran 2010 yılında 12 katına, günümüzde ise 5,5 katına kadar gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda bir buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir. Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife aralığının dar olması nedeniyle, bu durum işçinin eline geçen net tutarın ve satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine neden olmaktadır. Bu sistem adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi sistemi, gelir adaleti dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli, aile yükümlülükleri esas alınarak farklılaştırılmalıdır. Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının, geçmiş yıllarda olduğu gibi, yıllık asgari ücret brüt tutarı toplamının (fazla mesai, yol, yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate alınarak) bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim esas alınarak çalışan lehine güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası vergiden değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada asgari ücret vergi dışı bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuca yol açmıştır.
''SGK prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmalıdır''
Vergi matrahı -eskiden olduğu gibi- ücretli çalışanların lehine farklılaşmalı asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran da yüzde 10 olmalıdır. İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda, çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Bu kapsamda, ailesiyle birlikte yaşamını sürdürmesi için yaptığı temel ve zorunlu harcamaları ( eğitim, sağlık, kira, ulaşım vb.) ödenen gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. Harcamalarında ağırlıklı yer kaplayan doğalgaz, elektrik, su, ulaşım ve iletişim hizmetleri tüketiminden alınan KDV yüzde 1’e düşürülmelidir. Temel tüketim mallarından alınan KDV sıfırlanmalıdır. Öte yandan, işverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve buradan doğan milyarlarca liralık gelir kaybı Hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir indirim yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan ücretli çalışanlar için olmalıdır. İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim desteğinin benzeri bir destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak şekilde işçi SGK prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmalıdır. Böylece işçilerin milli gelirden hak ettikleri payı almaları sağlanmalıdır.
“Enflasyonla mücadele ücretleri düşük tutarak sağlanamaz”
TÜİK, Haziran ayı enflasyon oranını yüzde 1,64, altı aylık enflasyonu da yüzde 24,7 olarak açıklamıştır. İşçi, memur ve emekli maaşları bu zam oranları dikkate alınarak artırılmaktadır. Ancak bu kesimlerden önemli bir bölümü bu açıklanan oranları dahi alamamaktadır. Kaldı ki; açıklanan enflasyon ile yaşanan enflasyon arasında büyük bir fark vardır. İşçinin elde ettiği gelirle zorunlu temel ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı bu dönemde, emekçilerin başta gıda olmak üzere temel harcama kalemlerindeki artış oranları ile TÜİK enflasyon oranı arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır. Açıklanan enflasyon rakamlarına göre söz konusu zam oranları henüz ücretlere ve maaşlara yansımamışken elektrik fiyatına yüzde 38 zam yapılmıştır. Elektrik fiyatına yapılan zammı akaryakıt zammı takip etmiştir. Akaryakıt fiyatlarında yaşanan artışın akabinde hammadde ve nakliye maliyetlerinde yaşanacak artışa bağlı olarak birçok temel tüketim maddesi fiyatlarının da artması beklenmektedir. Dar ve sabit gelirli henüz zamlı maaşını alamadan, yaşamını sürdürmek için yapması zorunlu olan tüm harcama kalemlerine zam gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dar ve sabit gelirlinin alacağı zam daha cebine girmeden satın alma gücünü yitirmiş olmaktadır. Bu nedenle, ücretleri enflasyonunun temel nedeni olarak gören yaklaşım terk edilmeli, bilimin ışığında enflasyonla mücadele edilerek fiyat artışlarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Çalışan kesimin yoksullaşması pahasına bir ekonomi politikası sürdürülmemelidir.
''Asgari ücret acilen artırılmalıdır''
Ülkemizde kayıtlı çalışanların yarısına yakını asgari ücret seviyesinde gelir elde etmektedir. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da etkilediğinden bütün işçileri doğrudan ilgilendirmektedir. İstisnai olması gereken asgari ücret artık ortalama ücret haline gelmiştir. Enflasyonu yükselteceği iddia edilerek asgari ücrete zam yapılmamasını işçilerin kabul etmesi mümkün değildir. Ülkedeki yüksek enflasyonun sebebi dar ve sabit gelirli işçiler değildir. Yüksek enflasyonun sebebi, hızla artan döviz kuru, dışa bağımlı üretim gibi nedenler başta olmak üzere sermayenin bitmek bilmeyen kâr hırsıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun nedeni değil, mağdurudur. Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete Temmuz ayından geçerli olmak üzere zam yapılması gerekmektedir.
“Kamuda ücret dengesizliği sona erdirilmelidir”
Nitelikli ve kıdemli işçiler asgari ücretin çok az üzerinde ücret alır hale gelmiştir. Özellikle kamuda ücret farklılığı had safhadadır. Bu kapsamda oluşan ücret dengesizliği sona erdirilmelidir.
“En düşük emekli aylığı asgari ücret tutarında olmalıdır”
Ülkemizde hem emekli olabilmek hem de emekli olarak insanca bir yaşam sürmek giderek zorlaşmaktadır. Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir elde etmektedir. Geçmiş yıllarda sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişikliklerle yaşlılık aylığının hesaplanmasına ilişkin hükümler yeniden düzenlenmiştir. Yaşlılık aylığı bağlama oranları düşürülmüş ve güncelleme katsayısı azaltılmıştır. En düşük emekli aylığının hazine desteği ile 10 bin lira olması bu durumun vahametini göstermektedir. En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesinde olması gerekmektedir. Emekli aylıkları arasındaki dengesizliğin giderilmesi için intibak düzenlemesi yapılmalı, aylık bağlama oranları eski düzeyine çekilmeli, emekli aylıkları hesaplanırken ve arıtılırken büyümenin tümü hesaba katılmalıdır.
“Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır”
Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller varlığını sürdürmektedir. Mevzuatımızda yer alan düzenlemelere rağmen sendika üyeliğinden dolayı işçilerin kitlesel olarak işten çıkarılmasının önüne geçilememektedir. Toplu iş sözleşmesi sürecinin etkin işlememesi, yetki davaların uzun sürmesi, işverenlerinin yetki itirazlarının yetki tespitinde bekletici sebep sayılması nedeniyle işçilerin toplu iş sözleşmesine kavuşmaları gecikmekte; hatta bazı durumlarda mümkün olmamaktadır. Grev hakkı özgürce kullanılamamaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun bir çalışma mevzuatına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu konuda sosyal tarafların beklentilerini karşılayacak bir düzenleme hayati önemdedir. Ülkemiz çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında sendikalaşma oranlarının düşük seviyelerde olması gelmektedir. Sendikal örgütlenmenin önünde yasal ve idari engellemeler bulunmaktadır. Son yayımlanan istatistiklere göre yaklaşık 17 milyon sigortalı işçinin sadece yüzde 15’i sendikalıdır. Ayrıca toplu sözleşmeden yararlanma oranı da giderek düşmekte ve kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 10’u toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır. Özel sektörde bu oran yüzde 5’lere kadar gerilemektedir. Emekçilerin haklarının güçlendirilmesi için sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Kayıtdışı istihdamla mücadele etmenin en etkin yolu sendikal örgütlenmenin artırılmasıdır.Çalışanların sendikal haklarını işten atılma ve mobbing endişesinden uzak bir şekilde özgürce kullanabilecekleri hukuki düzenlemelerin yapılması zorunludur. Güçlü bir iş güvencesi sistemi ülkemizde sendikalaşma oranını artıracak ve sendikal hakların kullanılmasını kolaylaştıracaktır. Neticesi tazminata bağlı olan iş güvencesi yerine, iş ilişkisini ayakta tutmayı önceleyen mutlak bir iş güvencesi talebimizi yineliyoruz. Sendikal nedenler ve farklı gerekçelerle işten çıkarmalar ve baskılar son bulmalıdır.
''696 Sayılı KHK kapsamı dışında bırakılan kamu taşeron işçileri daimi kadroya geçirilsin'''
696 sayılı KHK’nın kapsam dışında tuttuğu işçiler ile 696 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinin ardından taşeron firmalarda istihdam edilmeye başlamış olan işçilerin de sürekli işçi kadrosuna geçirilmesi ve bu yolla kamuda taşeron uygulamasına tamamıyla son verilmesi, yerel yönetimlerde işçilerin de hiçbir ayrım olmadan kamu işçisi statüsüne geçirilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.
“Tasarruf tedbirleri gerekçesiyle çalışanların hakları aşındırılmasın”
Kamu kaynaklarının israf edilmemesi, hukuksuz, usulsüz ve kamu yararına olmayan harcamaların sona erdirilmesi doğru olsa da tasarruf adı altında işçinin emeğinin karşılığı olarak hak ettiği ücreti ve sosyal hakları yönünden bir sınırlandırmaya gidilmesi kabul edilemez.
“Ölümlü iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltan ve süreç içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas alınmalı”
İnsan onuruna yakışır iş için, çalışma ortam ve koşullarını iyileştiren, ölümlü iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltan ve süreç içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas alınmalıdır. Bunun için kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekmektedir.
''Çalışma hayatında ayrımcılık son bulmalıdır''
ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ülkemiz tarafından da onaylanmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır. İşçi sınıfının önündeki bu engellere ve işçilerin yaşadığı bu sorunlara karşı üç işçi konfederasyonu olarak bizlerin ortak tutum alması ve geçmişte olduğu gibi birlikte hareket etmesi hem bir sorumluluk hem de üyelerimize karşı bir görevdir.''
''Bölgelerde, ilçelerde üç konfederasyon beraber bir çalışma yapıyor”
Atalay, ortak açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Atalay, bundan sonraki yol haritasına ilişkin soru üzerine, “Bir süreç işliyor. Bölgelerde, ilçelerde üç konfederasyon beraber bir çalışma yapıyor. Önümüzü görelim. Neler yapacağımızı tek tek anlatırız” dedi.
Atalay: “TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ adına ortak karar vereceğiz. Ne yapılması gerekiyorsa o çalışmaya uyacağız”
Atalay, asgari ücret arttırılmazsa bir eylem planı olup olmayacağına ilişkin soruya “Sendikalının olduğu yerde asgari ücret olmaz. Ama öyle bir noktadayız ki geçen yıl komisyonunun yüzde 90’ı asgari ücretliydi. TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ adına ortak karar vereceğiz. Uzmanlarımız beraber çalışma yapacaklar. Ne yapılması gerekiyorsa o çalışmaya uyacağız” diye cevap verdi. Atalay, ortak miting sorusuna “Öncelikle bölgelerde ortak hareket edeceğiz. Neresi gerekiyorsa. En son Ankara’da yapacağız” diye yanıtladı.
''TÜİK’in açıkladığı rakama ne benim kafam ne toplumun kafası yatıyor”
Atalay, TÜİK’in enflasyon sepetindeki şüphelere ve bunun maaş zamlarını etkilediğine ilişkin soru üzerine “TÜİK’in açıkladığı rakama ne benim kafam ne toplumun kafası yatıyor. Hiç inandırıcı gelmiyor. Pazardaki, marketteki fiyatlar onların açıkladığı rakamlara uymuyor” dedi.
Ortak bildiride asgari ücret için rakam verilmedi. Atalay: “Rakam vermedik. Geçim şartları ortada”
Atalay, ortak bildiride asgari ücrete ilişkin bir rakam telaffuz edilmemesi hakkındaki soruya “Rakam vermedik. Geçim şartları ortada. Belli bir yola sokalım, belli bir yere gelsin. Adamlar ‘yapmayacağız’ diyorlar. Biz ‘Acil ihtiyacımız var’ diyoruz. Emekliye, asgari ücretliye kulak versinler. Vermezlerse onlar için hiç iyi olmaz. Bizim için de iyi olmaz. Bir an evvel çözüm istiyoruz” diye yanıt verdi.