Sosyolojik olarak tarihsel ve güncel gözlemler göstermiştir ki; aşiret ya da cemaat kültürlerinde aşiret ve cemaat mensuplarının sadakatları devlete ve millete değil daima aşiret ya da cemaat liderlerinedir. Yine aşiret ve cemaat liderleri de, devlet yada siyasi iktidarlardan, yararlandıkları oranda devlet ya da siyasi iktidarlara sadık
Olabilirler.
Cumhuriyetimizi ve devletimizi yıkma girişiminde bulunan dış destekli ve uzaktan kumandalı FETÖ terör örgütü bunun en somut kanıtıdır.
Tam da bu nedenle Büyük Önderimiz ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk " Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler ve mensuplar memleketi olamaz..." demiştir.
Çünkü aşiret ve cemaat kültüründe bireylerin özgür iradeleri yoktur; aşiret ve cemaat liderlerine koşulsuz ve itirazsız zorunlu itaat vardır. Geleneksel olarak "mürşit önünde mürit gassal önünde meyit" metaforu kullanılarak mensuplarlarla cemaat lidererinin durumları ölü ile yıkayıcısı arasındaki tek yanlı davranışa benzetilmiştir.
Çünkü aşiret ve cemaat mensubu olanlar, irfanı ve vicdanı özgür bireyler olamadıkları için, istisnalar hariç, daima buyruk ya da talimatlara göre hareket etmişlerdir.
Kıssadan hisse:
Bir toplumda laiklik kökleşip, feodal cemaat kültürü çözülüp insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü gelişip bireysel bağımsız özgür düşünce yerleşmedikçe çağdaş bir demokratik doku zinciri ve demokrasi kültürü hep güdük kalır.
Çözüm ise; istisnasız, öğretim birliğine, akla, bilime, inançlara saygıya ve inanç demokrasine dayalı gerçek laik eğitimdir.
Laiklik, laik eğitim, laik ve demokratik bir toplumsal yapı kişisel özlem ve dilekler değildir.
Yürürlükteki Anayasamızın hem amir hükmü ve hem de kuruluş felsefemizin vazgeçilemez ana temasıdır.