Sosyal Adalet(siz)

Abone Ol

İnsan, yaşadığı her zamanda beklentiler içerisindedir. Bunun için çalışır,koca bir yaşamı böyle harcar.Sonra,bir zaman yaşamının bir anında durup düşünür,nasıl geçti bu ömür diye?İşte o an, her şeyin sırrını çözmeye en yakın olduğu andır.Yaşamsal çelişki yada tarihi çelişkiyi.Toplum,sosyal adaletin olmadığı yaşamsallıkta yavaş yavaş kırılır, bu kırılganlığı öncelikle umursamamazlığa, daha sonra duygusal kırılmaya yol açar. Yaşananların kabaca bir özeti yazdıklarım.

Şu ana bakıyorsunuz, toplumun büyük bir çoğunluğunda, hakça bir paylaşımın olduğu kanaati var mı? Peki, böyle bir hakça paylaşımın olabileceğine inanç kalmış mı? Hayatını idame ettirecek ücret alabiliyor mu? İş güvencesi var mı? Bulabileceği iş olanakları Liyakat merkezli mi? Yoksa bizim oğlan-bizim kız-bizim akrabalar üzerinde mi?...

Ben 7 çocuk babasıyım, fabrika çalıştırmıyorum, çiftçiyim, gelen elektrik faturaları belimi büktü, diyor bir yurttaş. Üreten bir insan kamunun temelidir, ülkenin geleceğidir. Bu Adanalı yurttaşın haykırışı Kamu Gücünü elinde bulunduranları düşündürüyor mudur? Her gün yaygın medyada pazar yerlerinde yurttaşın sebze-meyve fiyatlarından şikayetleri, kamuda çalışanlara verilen sefalet ücretleri, asgari ücretliye reva görülen açlık sınırı altında ücret, kısa çalışma ödeneğinin kalkmasıyla işine son verilen yüz binler, üniversite mezunu işsiz milyonlar,ataması yapılmayan öğretmenler, umudu kalmayıp bir an önce doğdukları ve çok sevdikleri ülkeyi terk etmek için bekleyen genç beyinler…

Diğer taraftan bu kadar memnuniyetsiz milyonların rızasıyla yönetime gelen ve kamu gücünü, halk adına kullananlar… Peki, şuan şikâyetçi milyonların demokratik tercihleri ve rızasıyla gelenler nasıl yaşıyor? Cevabınızı duyar gibi oluyorum. Alis Hariklar Ülkesinde. Siz bunu bir masal adı mı sanıyorsunuz? Eğer bu bir masal adıysa, bu masalı yazanda, adını verende, anlatanda, siz, biz değil miyiz?

''Hakikat her şeyi yener.''

Rawls, sosyal adalet kuramında; hatırladığım kadarıyla iki ilkeden söz eder. Birincisi, özgürlükler konusunda ki eşitlik, İkincisi; Toplumsal eşitsizliklerin, dezavantajlı grupların yararı gözetilerek çözümlenmesi.Biz toplum olarak özgürlükler konusunda eşit değiliz,hiç olmadık,bir çaba göstersek de gerçek anlamda özgürlüğü, çokta önemsemedik.Bunun olması için uğraşan,bedel ödemek zorunda olanları korumadık, yaşamın koşuşturmasında, bunlar neyin özgürlüğünden söz ediyor diye alaya aldık,zamanı geldi,güldük onlara.

Ya şimdi,

Bir şeye ihtiyacımız var. Felaket bir yağmur yağıyor, hem de Faşist bir yağmur. Kocaman bir şemsiyeye ihtiyacımız var. Hepimizin, tüm dezavantajlı grupların tamamının altına girip, o faşist yağmurdan ıslanmayacağı,herkesin,tüm farklığıyla altına gireceği o şemsiye, adaletsizliği, eşitsizliği ortadan kaldıracak, yeniden sosyal adalet kuramının Toplumsal Sözleşmesini yazacak bir şemsiyeye.

Böyle bir şemsiye ütopik değil mi?

Peki Faşist yağmur; o da mı ütopik?

Ütopik olan, gerçek olamaz mı?

Öğrenilmiş ve öğretilmiş doğrular, ne kadar gerçek?

Bir kölenin isyanı, ütopikti. Ya Spartaküs.

Krallar yönetirken, Cumhuriyette ütopik değil miydi?…vs.vs.

İnsanız. Beklentilerimiz var. İyi bir yaşam hepimizin hakkı. Geriye baktığımızda, yaşamımızın çoğunlukla istediğimiz gibi geçtiğini bilmek, bize kendimizi iyi hissettirebilir. İşte tamda bunun için, kendimize inanmamız ve asgari düzeyde değil, olması gerektiği gibi sosyal adaletin sağlanmasını istemeliyiz…