Siyasette İnanç mı ya da Dindarlık mı Daha Önemli Yoksa Güvenirlik mi?

Abone Ol

Sizce bir banka müşterisine kredi açarken onun inancına mı bakar; yoksa güvenilir biri olup olmadığına mı? Hangisi daha önemli? Rasyonel bir banka müdürü müşterisin İnancını değil, güvenirliğini ve geri ödeyebilme koşullarını araştırır.

İnanç bireysel bir tutumdur; sübjektiftir, ölçülemez. Halbuki güven ya da güvensizlik kişinin toplumsal yaşamda gösterdiği ya da sergilediği, doğru ya da yanlış, tutum ve davranışlarla pekişir. Güven ya da güvensizlik ise objektif, nesnel bir ölçüdür. Saptanabilir.

Demokratik toplumlardaki siyaset kurumu da hukuksal, anayasal güvence ve siyasetçilere güven üzerine kurulur. Oylar, seçmenlerce siyasetçilere tek bir seçim dönemi için açılan bir kredidir. Açılan krediye, yani güvene layık olmak gerekir.

O halde seçmenler oy verilen, kişilerin inancına, dinine, mezhebine, tarikatın, cemaatına, ırkına, servetine, statüsüne... Cinsiyetine göre değil; oy verdiği siyasetçinin GÜVENİRLİĞİNE, dürüstlük ve yeteneğine bakarak oy kullanmalıdır.

Seçmenin görevi dindar olanı değil, tıpkı banka müdürü gibi akılcı davranıp, güvenilir, dürüst ve yetenekli olanı seçmektir. Aynı şekilde; siyasetçinin görevi de güvene uygun davranmak, verdiği sözde durmak, ikiyüzlü olmamaktır.

Uzun erimli siyasi bir gelecek kurabilmek açısından, bir siyasetçinin en önemli temel özelliği, seçmenlerine, özellikle de topluma güven vermek ve güven bozucu her türlü tutum ve davranışlardan kaçınmaktır. Güven vermek demek, toplumun gelecekle ilgili umutları ve beklentilerini diri tutmaktır. Çünkü geçmiş ders almak içindir. Toplum her anlamda gelecekte yaşamak ve gelecekteki sorunlarla baş etmek zorundadır.