CHP Genel Başkanı Özgür Özel, çocuk ve kadın cinayetleriyle ilgili “Her gün bir cinayet işlenirken, niye işleniyor derseniz, Tayyip Bey tek kişilik imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak devleti, kadınların ve çocukların arkasından çekti...Tuta tuta verdiğin sözlerden bir HÜDA PAR'a verdiğin sözü mü tutacaksın? Madem hiçbir sözü tutmuyorsun, şu HÜDA PAR'a, şu kadına karşı şiddeti meşrulaştıranlara, domuz bağcıların avukatlarına verdiğin söz.. Lanet olsun, tutma o sözü artık” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, konuşmasına başlamadan önce CHP’ye geçen eski İYİ Parti İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ile Edirne Uzunköprü Belediye Başkanı Ediz Martin’e parti rozetini taktı. Hayatını kaybeden eski Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan’a için Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunan Özel, grupta yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

Ali Mahir Başarır: “Bu hafta sonu Türkiye’nin röntgenini çekeceğiz” Ali Mahir Başarır: “Bu hafta sonu Türkiye’nin röntgenini çekeceğiz”

“Maalesef acı haberlerin hepimizi kahrettiği günlerdeyiz. Hafta sonu ve dün çok üzücü olaylara şahitlik ettik. Semih Çelik adındaki cani İkbal ve Ayşenur'u katletti, Tekirdağ'da ise 2 şiddet ve istismara uğrayan Sıla bebek tedavi görürken yaşam mücadelesini kaybetti. Bu yılın ilk 9 ayında 295 kadın hayattan koparıldı. Bugün ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olaylarının bir rastlantı olmadığını hepimiz biliyoruz. Şiddeti üreten maalesef bu düzenin kendisidir. Günlerdir İkbal ve Ayşenur'un vahşice katledilmesinin ardından bile failin özelliklerini öne çıkaran, faili ve katledilen kadınlar arasındaki ilişkiyi adeta magazin malzemesi haline getiren ifadeler kullanılıyor. Ama esas sorun şudur ki bu soruya cevap aramamız lazım: 'Bu toplum bu hale nasıl geldi? Bu canileri yaratan ve aramızda dolaştıran koşullar nedir? Bu siyasi rejim, kim ne derse desin beyanlarıyla icraatlarıyla ve rakamlarla görülüyor ki kadınları eşit görmüyor, kadınlara iyi gelmiyor. Öyle bir süreçteyiz ki bu iktidar kadınlarımızı ve çocuklarımızı koruyamadığı gibi bu konuda atılmış önemli adımlardan da geri adımlar atıyor.

"Tayyip Erdoğan yüzde yarım oyun peşine düştü"

AKP'nin kadınları hedef alan politikalarının en somut örneği 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece yarısı tek imza ile çıkmasıdır. Buradan hepinize hatırlatmak isterim, İstanbul Sözleşmesi uluslararası çok uluslu bir sözleşme olarak İstanbul'da imzalanan, hepimizin gurur duyduğu, 2011 yılında Meclis’ten geçerken Meclis'teki tüm siyasi partilerin tüm milletvekillerinin coşkuyla oy verdikleri, bundan sonra kadın katilleri, kadına karşı şiddete meyledenler iyi düşünsün dediğimiz arkasından sayısız yasal düzenlemelerin gelmesinin, kurumların oluşturulmasının, kuralların uygulanmasının ve caydırıcılığın en net şekilde ortaya çıkacağını Türkiye'nin tamamının gördüğü, bildiği ve birilerinin ayağını denk aldığı bir yıl oldu. Tam 15 yıl içinde, 2011 yılı kadına karşı şiddetin bariz şekilde düştüğü, kadın cinayetlerinin bariz şekilde düştüğü yıldı. Bu örnek tek değil. Hatırlayın kapkaç haberleri. Her gün televizyonlarda kapkaç vakaları. Kadını sürüklüyor, çantayı çalışıyor, köşede yakalanıyor, gidiyor ifadesini veriyor salıveriliyor. Akşam üstü bir başka kadına kapkaç yapıyorlardı. Ne oldu? Dedik ki kapkaçın cezası 1-3 yıl, yatarı eğer alt sınırdan verilirse yok. Geçmişte suçu da yoksa 1 yılı alıyor aramızda dolanıyor. Tutukluluk tedbiri de uygulanmıyor. Dönüldü hepimizin katkısıyla ceza önce 7 yıla çıkarıldı, zor ve sürüklenme varsa yağmaya girsin. 1 yıl olup yatmayan ceza 15 yıl oluveresiye herkes aklını başına aldı. Dedi ki, bu devlet kafaya takmış, kapkaç yapanın burnundan getirecekler, gün yüzü göstermeyecekler. Şimdi kapkaç dünyadaki oranlarda, Türkiye kapkaç cenneti olmaktan çıktı.

Demek ki neymiş, toplumsal mutabakat varsa, kadına şiddette yok mu, buna herkes karşı çıkarsa, devlet bu işe kafayı takarsa, masaya yumruğu varsa ben bu işi bitireceğim derse bitiriyor.

İşte İstanbul Sözleşmesi bu kararlılığın sözleşmesiydi. İstanbul sözleşmesi'nde o yıl bütün vakaların azalmasının sebebi ayaklarını denk aldılar. 'Devlet, Meclis bu işe kafayı taktı' dediler. Bundan sonra kadına karşı şiddetin cezası ağır, kadına karşı cinayet minayet 'aman ha' dediler ve ayaklarına denk aldılar. Sonra yapılacak düzenlemeler gecikti, bir kısmı yapıldı bir kısmı yapılmadı. Yapılanlar düzgün uygulanmadı ve birtakım çevrelerden öyle muhafazakar falan değil, gerici selefi kadını hayvanla bir gören, 'sahipsiz olanlar, boşta gezenler sahiplendirilsin' diyen geçmişin domuz bağcıları velveleye başladılar: 'İstanbul Sözleşmesi'ne hayır. Döndü dolaştı birtakım sağ partilerin bunu meydanlarda söylemesiyle birlikte Tayyip Erdoğan yüzde yarım oyun peşine düştü. O canileri hoş görenlerin, o kadının sırtından sopayı eksik etme diyenlerin, uzaklaştırma kararını evlatlarımdan uzaklaşıyorum diye ajite edenlerin taleplerine uyup hepimizin birlikte girdiği sözleşmeden, Türkiye’in adıyla İstanbul’un adıyla anılan bu sözleşmeden Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla çıktı. Her gün bir cinayet işlenirken, niye işleniyor derseniz, Tayyip Bey tek kişilik imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak devleti, kadınların ve çocukların arkasından çekti. Katiller dedi ki, bak eskisi kadar ceza vermeye niyetli değiller. Bak artık şiddet o kadar herkesin de karşı çıktığı bir şey değil. Bundan sonra bana bir şey olmaz. Girsem de kravatı takarım iyi halden yararlanırım. İyi bir avukat gelir, beni birkaç sene sonra, nasılsa infaz kanunu AKP ve MHP değiştirir, Devlet bey bir mafya lideri için gider ricada bulunur. Dönülür dolaşılır hapishaneler boşalır ben de araya karışırım dediler. O yüzden devleti, kadın ve çocuğun arkasından çekince istatistiklerin böyle fırlamasına kimse şaşırmasın.

Türkiye’nin bütün kadınları, biz bu mücadeleyi iktidar olduğumuzda ilk 10 günde, aslında bir imzayla çıkılamaz,uluslararası hukuk açısından zaten yürürlükte, ama bu işe ilk genel seçimi beklemeden şimdiden kim el veriyorsa elini tutacağız. Omuz omuza vereceğiz, çocuk istismarcılarını, Narin katillerini, kadın katillerini bir daha gün ışığı görmemek üzere ne yapmak gerekiyorsa biz buradayız, hep birlikte çalışıyoruz.

Bir de Tayyip Bey'e bir şey söyleyeceğim. Sayın Erdoğan, seçimden önce çok söz verdin. 'Emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğim' dedin, inim inim inliyorlar. 12 bin 500 lira, asgari ücrete dört kere zam düşünülür dedin. Dördü bırak bu sene ikinci zammı yapmadın. 17 bin lira verildiği günün 17 bin düşmüş 11 bin 100 lira. Diğer taraftan depremzedeye söz vermişsin, ne evlerini verdin ne de verdiğin sözlerin geri kalanını tuttun. Tuta tuta verdiğin sözlerden bir HÜDA PAR'a verdiğini mi tutacaksın? Madem hiçbir sözü tutmuyorsun, şu HÜDA PAR'a, şu kadına karşı şiddeti meşrulaştıranlara, domuz bağcıların avukatlarına verdiği söz lanet olsun, tutma o sözü artık.”

"Herkes aklını başına alacak, bu ülkenin gerçek sorunlarını kimseye örttürmeyiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'İsrail'in sıradaki hedefi biziz' açıklaması ve Meclis'te yapılacak kapalı oturuma ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özel, şunları söyledi:

“Geçtiğimiz hafta bu Meclis’in açılışında bu ülkenin Cumhurbaşkanı, bu Meclis’in kürsüsünden çıktı dedi ki 'İsrail'in sıradaki hedefi biziz'. Bu laf öyle laf olsun diye söylenmiş bir laf değil. Söylendiğinde arkası boş bırakılacak bir laf değil. Bu ülkeye diyorsun ki 'İsrail Filistin'e yaptığı saldırıdan Lübnan'a yaptığı saldırıdan sonra bize de saldıracak, bize de füze atacak, bize de savaş ilan edecek' ve sonra dönüp arkanı gidiyorsun. Bu o kadar kolay değil. Böyle bir tehdit var mı? Biz kapalı oturumda da çok daha net değerlendirmelerde bulunacağız. Ama söyleyelim, Türkiye gibi bir ülke, böyle güçlü bir ülke bu kadar kahraman bir ordu, uluslararası NATO başta olmak üzere yapılardaki NATO'nun dördüncü, beşinci maddenin yükümlülükleri Birleşmiş Milletler, Türkiye gibi bir ülkeye İsrail, Netanyahu saldıracakmış da tehdit olacakmış da bunun akla yatar tarafı yok. Söyleyen kahveden olan biri olsa 'deli misin' derler. Ama söyleyen cumhurbaşkanı olunca gel anlat dedik. Kendisini davet ettik. Tabi bu meseleyi Netanyahu'nun canlı yayında dinlemesini hiçbirimiz istemeyiz. Kapa oturum yapalım, gel anlat dedik. Şimdi kendi gelmedi. İki bakanını yolladı ve birazdan iki bakan gelecek ve bize bu konuda bilgilendirme yapacak. Şimdi bu toplantıya giriyoruz. Bu toplantının tutanakları on yıl açıklanamayacak. Yani içeride söylenenleri dışarıda söyleyemezsiniz, söylememelisiniz söylemeyeceğiz. Ama içeride söylenmeyeni gelip burada ifşa ederiz. Çünkü kimse İsrail'in Türkiye'ye saldırması gibi yakın bir tehdit, orta vadeli bir tehdidi görmezken bir yandan da 22 yıl sonra 31 Mart'ta seçim kaybetmişken, o günden bu güne hep ikinci partiyken, ekonomiyi çözemiyorken, enflasyonu düşüremiyorken ya her şey ateş pahası iken, vatandaşa yapılan bütün anketlerde birinci sorun ekonomi, ikincisi işsizlik, üçüncüsü geçim sıkıntısı çıkıyorken, güvenlik kaygısı en dipteyken devletin başındaki Cumhurbaşkanı şapkasıyla parti başkanı refleksi gösteriyorsa ve bir güvenlik kaygısı üzerinden 'açsınız, yoksulsunuz işsizsiniz ama arkama geçmelisiniz tehlike büyük İsrail saldıracak' diyorsa o zaman iş başka. Onun için zaten dedik, gel kapalı oturun da anlat. İkna et, gereğini yapalım. Yok. Televizyonda gördüklerimizi göreceksek, İsrail'deki birinci meczubun attığı tweetten Türkiye'yi de hedefleyen büyük İsrail haritasıyla tehdit büyük diye bir şeyler göreceksek o zaman kimse kusura bakmasın. Şu numarayı da kimse bu millete yutturamaz. Onu ülkesinin ve Avrupa'nın canına okuyan Hitler şöyle yapıyordu, ‘Alman çocuklarının tereyağına değil Alman tanklarının gres yağına, silaha ihtiyacı var. Çocuklarınızın beslenmesine isyan etmeyin, önce Alman tankları güçlü olsun, çocuk elbette tereyağında kavuşur’. Bu yaklaşım, Türkiye siyasetine dış tehditle yaklaşıp da bu meseleyi bu noktaya getirme noktasında bir hesap içeriyorsa o hesaba teslim olmayacağız. Herkes aklını başına alacak, bu ülkenin gerçek sorunlarını kimseye örttürmeyiz.”

Özel, Türkiye ile İsrail arasındaki ticari ilişkilerin üçüncü ülkeler üzerinden devam ettiğini vurgulayarak şöyle konuştu:

"İsrail'le ticareti cayır cayır devam ediyor"

“Ekim 2023'te başladı saldırılar, Türkiye'de pek çok siyasi ama en çok Cumhuriyet Halk Partisi, 'İsrail'le ticaret kes, İsrail'le ticaret yapıyorsun' dedik. Ekim, kasım, aralık inkar ettiler. Ocak, şubat, söyleyene saldırdılar. Mart ayında yumuşadılar. Nisan'da yazıyı çıkardılar, İsrail'le ticaret yasaktır diye. Saldırılar başladığından yazının çıktığı güne kadar 90 milyar TL mal satılmış. Bunun tam 20 milyarlık kısmı savaş malzemesi. Yani bizim gemilerle gitmiş. Filistin'in tepesine yağmış. O günden sonra durdurduk diyorlar. Arkadaşlarımız bir çalışma yaptılar. Normalde İsrail devletinde bilgisayarı açan herkesin görebildiği sanayi ticaret bakanlığı verileri var. O verilere baktığınızda İsrail'deyseniz görüyorsunuz, buradan görmek için başka teknik zorluklar var. Onları aştık, o verilere ulaştık. Ne gördük biliyor musunuz? İsrail'le ticareti cayır cayır devam ediyor. Neden? Dedim ki nasıl olur hazırlayın. Bir İsrail'le serbest ticaret anlaşması askıya alınmamış. İki, kısıtlamada Türk menşeli ve İsrail menşeli ürün ifadesi kullanılmamış. Bu yapılmayınca ithalattan İsrail menşeili ürünlerin üçüncü ülke içeriğinden örneğin Azerbaycan'a satılıp gelmesi, Yunanistan'a satılıp gelmesi, Almanya'ya satılıp gelmesi yasaklanmamış. Türk mallarının üçüncü ülkeye satılıp gitmesi yasaklanmamış. Son kullanıcı sertifikası aranarak bu mal nereye gidecek, en son sorusu yasaklamaya konmamış. Bankacılıkta takip yapılmamış, Türk gemilerinin İsrail limanına girişi yasaklanmamış. Ticaret yasak, 'boş gemiyle gidiyorum diyor' mesela. Ve en kötüsü de malın serbest bölgeden çıkıp geçici depo merkezinde etiket değiştirip İsrail'e gitmesi de yasaklanmamış.  Fiili durum şu mal limandan çıkıyor. Gemiye yolda başka bir gemi yaklaşıyor evraklar kağıt üstünde tak tak tak o ülkeye gitmiş, oradan buraya gitmiş diye düzenleniyor. İsrail'le ticaret cayır cayır devam ediyor. Ey Recep Tayyip Erdoğan! Sen mi samimisin biz mi samimiyiz? Sen mi samimisin, bu Türk milleti mi?

 Bir yandan da bambaşka bambaşka işler yaşanıyor Türkiye'de. Vatandaş mesela İsrail Türkiye'ye saldıracakmış diye konuşsun istiyorlar. Tehlike büyük üçüncü dünya savaşı çıkabilir diyorlar. Kahvelerde, komşu sohbetlerinde, işçi servislerinde bu  konuşulsun istiyorlar. Oysa millet bunu konuşmuyor. Millet ne konuşuyor biliyor musun? Cep telefonunun faturasını konuşuyor. Bakınız ülkemiz internet hızında 161 ülkeden 106. sırada. Bizden yavaş ülkeler ve Venezuela, Bangladeş gibi ülkeler. Dünya genelinde internet hızı ortalaması 85 megabit bizde 42 yarısı bile değil. Mobil internet hızında yüz 111 ülkeden 58. sıradayız. Fiber internet hızında 38 ülkeden 26. sıradayız. 21 Aralık 2017'de 'yüz megabit internete çıkacağız' hedefi kondu. Üstünden 7 yıl geçti, 2024 bitiyor. Hedefi koyan ve canlı yayınlarda açıklayan Bakan Ahmet Aslan gitti, üstüne de üç bakan değişti halen daha Türkiye 100 megabit değil, 42 megabitlik internette. Millet bunu konuşmasın diye İsrail füze atacak diyorlar." 

Muhabir: Haber Merkezi