CHP, bugün İstanbul, Beşiktaş, Barbaros Meydanı’nda “Teröre ve Şiddete Karşı Yaşam Hakkı Mitingi” düzenledi. Miting, 23 Ekim günü Türk Havacılık ve Uzay Sanayii’ne ( TUSAŞ) yönelik düzenlenen terör saldırısında hayatını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sahneye çıkarak katılımcıları selamladı ve konuşma yaptı. CHP Lideri Özel’in miting konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“Dün geceyi yollarda, Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkarak geçiren, buraya Türkiye’nin dört bir yanından, İstanbul’un dört bir yanından ulaşan ve bugün, bu çağrıya kulak verip burada korkmadığını, sinmediğini, teslim olmayacağını haykırmaya gelen ve bugün benim sözümü dinlemeye gelirken sözden daha önemlisi, burada sözünü söyleyen her birinizin önünde saygıyla eğiliyorum. Cengiz Coşkun, Zahide Güçlü, Hasan Hüseyin Canbaz, Atakan Şahin Erdoğan, Murat Arslan; çarşamba günü TUSAŞ’ımıza yönelik terör saldırısında şehit oldular. Onlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti için Kurtuluş Savaşı’ndan bugüne ve terörle mücadelede verdiğimiz tüm şehitleri rahmetle ve minnetle anıyoruz.
"Terörün amacı yaratacağı korkuyla bizlere istikamet dayatmakken o korkuyu yenip meydanları dolduran on binlere selam olsun”
Bu toplantıyı terör saldırısından önce planlamıştık. Salı günü yapacağımızı duyurduk. Kadınların, çocukların, bebeklerin, sokaktaki canların, ormanların, orman yanarken telef olan canların hepimizin yaşam hakkını savunmak için, yaşam hakkına vurgu yapmak için burada toplanacaktık. Çarşamba günü hain terör saldırısını yaşadık. Acilen toplandık, iki parça halinde. Bir grup benimle birlikte Diyarbakır’daki arkadaşlarımız, bir grup Ankara’daki yönetici arkadaşlarımız. Ardından ertesi sabah erken saatte Ankara’da buluştuk. Bu toplantının yapılmaması, bu mitingin ertelenmesi gündemdeydi. Dendi ki ‘Her şey bir yana, güvenlik kaygısı İstanbul’un trafiğini bile bir anda boşalttı. Güvenlik kaygısı o büyük meydanı dolduracak kalabalığı zorlar, gelmezler, gelemezler. Bugün yüreği burada olup da evinden, bir başka yerden burayı takip edenlere büyük saygımızla ama terör tam da bunu yapmak istediği için, terörün amacı bizi korkutmak, susturmak, sindirmekken; terörün amacı hayatımızı kendi hedeflerine göre değiştirmekken; terörün amacı bizlerde yaratacağı korkuyla bizlere istikamet dayatmakken o korkuyu yenip, kırıp buraya koşup gelenlere, meydanları dolduran on binlere binlerce teşekkür, binlerce selam olsun. Teröre, şiddete karşı korkmayanlar hoş geldiniz. Susmayanlar, teslim olmayanlar hoş geldiniz. Birlik ve beraberliğinden vazgeçmeyenler hoş geldiniz.
"Türkiye Cumhuriyeti dimdik ayaktadır, sinmeyecektir, teröre teslim olmayacaktır”
Bugün bu meydanda bu ülkenin geleceğine ipotek koymaya çalışan teröre, hayatımızın her alanını esir alan şiddete karşı hep birlikte meydan okumaya geldik. Ülkemiz 40 yıldır başta PKK, farklı terör örgütlerinin hedefi olmaktadır. Milletimiz terör saldırılarında canlarını yitirmiş, şehitler vermiş, çok acılar çekmiştir. Güvenlik güçlerimizin yanı sıra; kamu personelleri, öğretmenler, sağlık emekçileri, işçiler, siviller bu saldırıların hedefi olmuştur. Ama tüm bunlara rağmen Türkiye Cumhuriyeti -Cumhuriyetimizin iki gün sonra 101’inci yılını kutlayacağımız bugünlerde- dimdik ayaktadır, sinmeyecektir, teröre teslim olmayacaktır. Biz CHP’yiz. Biz Türkiye’nin kurucu partisiyiz. Biz bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin teminatı olan partiyiz. Güçlü, zengin, adil, demokratik bir Türkiye için; terörü bitiren, şiddeti yok edip yurttaşlarını güvende tutan, toplumsal barışı sağlayan ve daima ileriye giden bir Türkiye için çalışanlarız. O yüzden bu milletin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun, hangi odak olursa olsun karşısındaki en büyük güç CHP’dir.
"Bu iktidar Türkiye'yi herkes için güvensiz hale getirmiştir. Bu iktidar yurttaşlarını koruyamamaktadır”
Bugün yaşam hakkı için buradayız. Bugün yaşam hakkını savunmak için buradayız. Bu iktidar Türkiye'yi herkes için güvensiz hale getirmiştir. Bu iktidar yurttaşlarını koruyamamaktadır. Kadınlarımız güvende değildir. Çocuklarımız güvende değildir. Yeni doğan bebeklerimiz bile güvende değildir. 2022’de erkekler tarafından 334 kadın, 2023’te 315 kadın, 2024’ün sadece ilk on ayında 325 kadın hayatının baharında hayattan koparıldılar, katledildiler. Maalesef artan trend ortadadır ve bugün duyacağımız her rakam ilk altı ayda bir yıl öncesini, ilk dokuz ayda bir yıl öncesini yakalayan ve ülkenin ne kadar kötü yönetildiğini, bu iktidarın hiçbir kesime iyi gelmediğini gösterecek rakamlardır. Toplumsal hafızamıza kazınan kadın cinayetlerinden daha 17 yaşında öldürülen Münevver Karabulut'u, 19 yaşında katledilen Özgecan Aslan'ımızı, kızının gözünün önünde yaralıyken ‘Ölmek istemiyorum’ diye yalvaran Emine Bulut’u unutmadık. Onların şahsında nicelerini unutmadık. Ve son dönemde İstanbul'da canice katledilen Ayşenur Halil, İkbal Uzuner, Van Gölü kenarında ölü bulunan Rojin Kabaiş, Adıyaman'da evladının gözü önünde silahla vurulan Merve Daşcan, Adana'da 12 saat içinde hayatını kaybeden beş kadın...
"HÜDA PAR’a verdiği sözü tutmak için İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen kişi, kadınların ve çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde mahkumdur”
Biliyoruz ki kadınları, katilleri kadar korumasızlık öldürüyor. Örneğin sadece geçtiğimiz eylül ayında Aydın'da 29 yaşındaki Neriman Yükçü şikayet ettiği eski eşi tarafından, Kayseri'de 43 yaşındaki Hatice Gül uzaklaştırma kararı aldırdığı eski sevgilisi tarafından, Antalya'da 57 yaşındaki Fadim Temirhanoğulları uzaklaştırma kararı varken boşanma aşamasındaki eşi tarafından katledildiler. OECD verileri, Avrupa ülkeleri arasında şiddet gören kadınların oranının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor. Rakam korkunç: Yüzde 38. Üç kadından birinden fazlası, neredeyse iki kadından biri şiddet görüyor bu ülkede. Ve kadınların yüzde 70’i geceleri sokakta yürürken kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. İstanbul Sözleşmesi'nden, iki elimizi kaldırarak oy verdiğiniz ve bütün Meclis mutabakatla oy verdiğimiz, ‘Bir iyi iş yaptıysa AK Parti, o da budur’ dediğimiz o sözleşmeden, bu milletin temsilcilerinin oy birliğiyle girdiği o sözleşmeden tek bir imzayla bir gece yarısı HÜDA PAR’a verdiği sözü tutmak için çekilen kişi kadınların arkasından devleti çeken, çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde sorumludur. Tarih önünde mahkumdur.
"Yeterli sayıda devlet yurdu yapmayan, yoksul evlatlarımızı cemaatlerin, tarikatların kucağına bilerek itenler bu ölümlerden sorumludur”
Gençlerimiz ve çocuklarımız güvende değildir. Saygın araştırma şirketlerinin raporlarına göre, toplumun yüzde 85’i bu ülkede çocukların güvende olmadığını ifade ediyor. Unutmayalım, hatırlayalım: Adana'da, Aladağ'da bir cemaat yurdunda, çıkan yangında 11 kız evladımızı yitirmiştik. Bu kız çocukları, bir devlet yurdu yapılmayıp o cemaat yurdunu da denetimsiz bırakanlar yüzünden ölüme gittiler. İki yıl önce tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara, Elazığ'da devlet yurt imkanı sağlamadığı için kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarından dolayı intihar etmişti. Yeterli sayıda devlet yurdu yapmayan, yoksul evlatlarımızı cemaatlerin, tarikatların kucağına bilerek itenler bu ölümlerden tamamen sorumludur. Bu iktidar öğrencinin barınma sorununu bile isteye çözmemekte, onları birtakım yapıların kucaklarına ittirmektedir. Bu iktidar elindeyken İstanbul'da belediyeleri bir tek yurt yapmayan bir iktidardır. Ve bugün burada, şu ana kadar 14 tane tertemiz öğrenci yurdunu yaparak İstanbul'a gelen yoksul vatan evlatlarına sahip çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanımız Ekrem İmamoğlu buradadır. Kendisini, çalışma arkadaşlarını, bütün belediye meclis üyelerimizi ve ilçelerinin dar kısıtlı imkanlarına rağmen İstanbul'da öğrenci yurdu açan belediye başkanlarımızı, Türkiye'nin dört bir yanında yurt sorunuyla mücadele eden CHP’li belediyeleri alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar.
"Bugün devletin içine sızmalarına seyirci kaldıklarınızın hangi gün bu devlete baş kaldıracaklarını bilemezsiniz”
Cemaat ve tarikatlar politikasına devam eden iktidarı uyarıyorum: Devletin hiyerarşisini değil, kendi hiyerarşisini tanıyan; devlete sadakati değil, bir meczuba sadakati koruyanların 15 Temmuz akşamı devlete ve millete ne yaptıklarını hep birlikte gördük. Bugün faaliyette olan, sırtını sıvazladığınız, koruduğunuz, kolladığınız, devletin içine sızmalarına seyirci kaldıklarınızın hangi gün bu devlete baş kaldıracaklarını, bu milletin karşısına çıkacaklarını bilemeyiz, bilemezsiniz. Bunun için uyarıyorum. Bu köhne anlayışı derhal terk edin.
“CHP, Narinler ölmesin, Sıla bebekler yaşasın diye; bu zihniyete karşı onları koruyan, kollayanlara karşı bir bütün olarak dimdik ayaktadır”
Bu ülke, Alperen Enes’i koruyamadı. Bu yılın mayıs ayında, 17 yaşında çıkmaması gereken bir inşaatta çalışırken öldü, MESEM projesi kapsamındaydı. Bu ülkede 16 yaşında çocuklar temizlemekte oldukları vincin altında kalarak, presin altında kalarak MESEM projesi kapsamında can verdiler, can veriyorlar. Bu ülke sekiz yaşında Narin’imizi koruyamadı. Diyarbakır'da 19 gün sonra evinden bir buçuk kilometre uzakta cansız bedenini buldular. Ama halen daha katilini ortaya çıkaramadılar, verilen sözü unuttular, unutturdular. Bu ülke, iki yaşındaki Sıla bebeği koruyamadı. Bu iktidar, Sıla bebeğin şiddet görmesine ve istismar edilmesine engel olamadı. Hastaneye gittiğinde doğru teşhisi koyamadı. Evine yolladı. Bir dahaki geldiğinde iş işten geçmişti. Çünkü Narn’in katilinde de Sıla bebeğin durumunda da savcının bilmediğini bilen iktidar milletvekilleri, ‘Söyleyemeye dilim varmıyor. Dostlarım var orada’ diyen iktidar milletvekilleri var. Onun için CHP, Narinler ölmesin, Sıla bebekler yaşasın diye hem de bu zihniyete karşı onları koruyan, kollayanlara karşı bir bütün olarak dimdik ayaktadır. Buradayız. Burada durmaya, burada olmaya devam edeceğiz.
"Bir tane baş sorumlu var. Aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan, o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan”
Bu ülkede, bebekler bile korunamıyor. 12 yenidoğan yavrumuz ihmalin, denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen, teknik takibe geçilen ve adeta canlı yayında ölümleri teker teker izlenen 12 bebemizi, evladımızı kaybettik. Ölümler bilinirken, bu çetenin faaliyetleri bilinirken o hastaneleri açık tuttular. Operasyonlar, gözaltılar, tutuklamalar oldu. Ama kamuoyu duyana kadar altı ay daha o hastaneleri tıkır tıkır işlettiler. Ne zaman birisi savcıyı tehdit etti, savcı kendi tehdidinden dolayı durumu bir kez daha ifade etti; kamuoyu duydu, infial oluştu. O gün döndüler, o hastanelerin ruhsatlarını iptal ettiler. Açıkça söylüyorum, bir daha söylüyorum: Caydırıcı olsun, ibreti alem olsun diye, o hastanelerin askıya alınan, iptal edilen ruhsatları başka isimle yeniden önümüze gelmesin diye, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurmalar olmasın diye, bir kez daha çağrı yapıyorum: O hastaneleri bedelsiz kamulaştırmamız lazım. Haydi getirin Meclis’e, bunu yapalım. Bir kez daha söylemek istiyorum ki bugünkü Sağlık Bakanı, o günkü İstanbul İl Sağlık Müdürüdür. Asla ve asla bir gün daha bu bakanlık koltuğunda oturmamalıdır. Bu bakan mı sorumlu, o bakan mı sorumlu, önceki mi sorumlu? İfade edeyim ki bir tane var baş sorumlu; aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan, o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan."
Özel'in bu sözlerinin ardından meydandaki kalabalık 'Hükümet istifa' sloganı attı.
"Metamfetamin kullanımı yüzde 2 bin artmıştır. Sorumlu bu bakan mıdır, Süleyman Soylu mudur; baş sorumlu vardır, ikisini de atayan Erdoğan'dır”
Özel sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün çocuklarımıza ve gençlerimize yönelen en büyük sıkıntı uyuşturucudur. Emniyetin resmi raporlarına göre, 2019’dan 2023’e ele geçirilen uyuşturucu -halk arasında demeyeyim, dilim varmıyor. Bağımlılar arasında ‘kristal’ denen- metanfetamin yüzde 2 bin artmıştır. Bu açıkça bir suç üstü halidir. İki ihtimal vardır: Ya bu iktidarın iktidarında dört yılda metanfetamin bağımlılığı yüzde 2 bin artmıştır ya da bu iktidarın bugünkü bakanının ele geçirdiklerinin 20’de birini bile ele geçirmeyen bir önceki bakan vardır. Ama sorumlu bu bakan mıdır, Süleyman Soylu mudur; baş sorumlu vardır, ikisini de atayan Erdoğan'dır. Toplumun yüzde 70’i maalesef her geçen gün uyuşturucu kullanımının daha çok arttığını ifade etmektedir. Anketlerde toplumun uyuşturucu kullanımının arttığını söyleyenlerin sayısı son ankette yüzde 88’e ulaşmıştır. Hal böyleyken her bir siyasetçi, belediye başkanı, ilçe başkanı, partilimiz gittiği her yerde, ‘Evladımızı bu iletten kurtarın. Artık uyuşturucu sorununa bir çare bulun’ diyen anneyle, babayla, göz yaşlı aile mensuplarıyla karşılaşmaktadır. Bunun için bu sorunu yaşam hakkı açısından fevkalade önemsiyoruz.
"Bu iktidar sağlık emekçisini katliamcılarla, saldırganlarla, gözü dönmüşlerle burun buruna bırakmaktadır”
Bir diğer yaşam hakkı ihlali iş cinayetleridir. 2023 yılında 1972, 2024’ün ilk sekiz ayında 1371 emekçi iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetti. Sağlık çalışanlarında durum aynı. 2022’de 249 olan, 2023’te 450 çıkan şiddet vakası, 2024’ün sadece ilk altı ayında 500’ü geçmiştir. Bu iktidar sağlıkta şiddetin önüne geçecek adımlar için sağlık meslek örgütlerinin, sağlık alanındaki sendikaların, muhalefet partilerinin önerilerini elinin tersiyle itmekte; sağlık emekçisini katliamcılarla, saldırganlarla, gözü dönmüşlerle burun buruna, başbaşa bırakmaktadır.
"Yasayı uygulayan iktidar mensupları, canlarımızı katletmektedir. Buna sonuna kadar direneceğiz”
Maalesef pek çoğunuz dün gece yoldaydınız, uyumadınız. Bu sabah dünyanın en güzel şehri İstanbul'a uyandınız. Maalesef bu ülkede bir sabah uyanıyoruz, sekiz yaşında bir kız çocuğu öldürülmüş, olayın üstü örtülmeye çalışılıyor. Bir sabah uyarıyoruz, gencecik bir kadın canice katledilip surlarından atılmış bu kentin. Bir sabah uyanıyoruz, el kadar bebekleri cani bir tüccarın kağıdına kurban eden sistem tıkır tıkır işliyor. Bir sabah uyanıyoruz, ormanlarımız içindeki canlarla birlikte cayır cayır yanıyor. Bir sabah uyanıyoruz, sokaktaki masum canlar bu iktidarın getirdiği, sonunda ‘itlaf, katliam’ dediği bir yasayla ve bizim, sizin, hepimizin mücadelesiyle o ‘itlaf’ lafı oradan çıkmışken ama yasa ortada, niyet akılda, zindeyken onlar ki hiçbirisi bu yasayı uygulamayan belediye başkanlarım, tehdit altındadır. Ama asla bu yasayı uygulamayacaktır. Bu yasayı uygulayan iktidar mensupları, canlarımızı katletmektedir. Buna sonuna kadar direneceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.
“Bu milleti koruyamayanlar, emanete ihanet edenlerdir. Bu ülkeyi tekrar kurtaracağız”
Ve bir sabah uyanıyoruz. Akşam olmadan TUSAŞ'ımıza yapılan saldırıyı adeta canlı yayınlarda izliyoruz. Bu millet iktidarı seçerken güvenliğini o iktidara emanet eder. Bu milleti koruyamayanlar, emanete ihanet edenlerdir. Biz onların dimdik karşısındayız. Biz bu iktidarı düzeltene kadar, bu iktidarın uygulamalarını derhal terk edene kadar, bu ülke kadınlar, çocuklar, canlar, bebekler ve her birimiz için güvenli bir ülke olana kadar bu iktidarla mücadele edeceğiz, bunları yeneceğiz. Bu ülkeyi tekrar kurtaracağız.
"Her bir milletvekilimizin iki eliyle oy verdiği İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığı için, devlet kadınların arkasından çekildiği için kadın ölümleri tırmanıyor”
Yıllarca itiraz etmemize rağmen sağlık hizmetleri ticarileştirildiği için, denetlenmediği için, yoğun bakım üniteleri bile başkalarına parça parça kiralanabildiği, taşerona verilebildiği için bebekler, yenidoğanlar öldü. Bizim her bir milletvekilimizin iki eliyle oy verdiği İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığı için, devlet kadınların arkasından çekildiği için her geçen gün kadın ölümleri, kadına karşı şiddet tırmanıyor. Şiddete karşı caydırıcı cezalar olmadığı için, iyi hal indirimi kaldırılmadığı için ve caniler ‘Nasılsa biraz yatar, çıkarım’ diye düşündüğü için bu cinayetler işlenmeye devam ediyor. Evlatlarımız cemaatlere, tarikatlara mecbur edildiği için, ÇEDES gibi programlarla sınıfın ortasına tabut getiren bir anlayışa emanet oldukları için bu ölümler, bu cinnet hali devam ediyor. Biz ‘Hayvan hakları fonu kurup sokak hayvanları sorununa vicdani, ahlaki, insani bir çözüm bulalım’ derken iktidar hayvan öldürmeye cevaz veren bir kanun çıkardığı için bu canlar katlediliyor. Biz ‘Ormanları korumak için tedbir alın’ derken onlar kendilerine aldıkları uçaklardan vazgeçmeyip yangın söndürme uçakları almadıkları için, yeterli kaynak ayırmadıkları için, orman mühendisini ormanın dostu değil, hükümetin düşmanı gördükleri için bu haldeyiz. 6 Şubat, 53 bin 537 can öldü ve 24 bini, Hatay'da öldü. O gün yaşam hakkını koruyamadıkları, dirençli kentleri inşa edemedikleri, kesilen kolonları görmedikleri, keseni cezalandırmadıkları ve ilk anda orduyu sahaya sürmedikleri için yaşananlar hala yüreğimizi yakıyor."