Mutlakiyetçilik ya da Mutlakiyet Rejimi Nedir?
Mutlakiyetcilik, rakipsiz, tartışmasız ve sınırsız güç kullanan mutlak monarşilerin, yönetme biçimine verilen isimdir. Bu tür yönetimlerde egemenlik hakkı ve iktidar gücü sadece kral, padişah, sultan, han...ve benzeri monarklara aiittir. Monarkın siyasi açıdan yetkileri sınırsız; buyrukları, emirleri, ya da fermanları kesindir. Örneğin Klasik dönemdeki Osmanlı yönetimi tam bir mutlakiyetçilik gösterir.Monark isterse kardeşini bile öldürebilir.
Mutlakiyetçi siyasi yönetimlerin temelinde, o yönetim altında yaşayan her türlü etnik, azınlık, dini ve feodal grupların siyasetten dışlanması söz konudur. Sultan ya da kralın egemenliğindeki halkların tamamına siyaset yasağı vardır. Yani mutlakiyetçi rejimlerde halk siyasetten tamamen dışlanır(1). Bu tür rejimlerde siyasetle uğraşmak isyandır. Monarka yani kral ya da sultana karşı gelmek olarak algılanır. Cezası da idamdır.
Geleneksel ve tarihsel olarak, mutlakiyetçi yönetim gücünün temelinde " İLAHİ ADALET DOKTRİNİ " vardır. Bu doktrin çoğu zaman monarkın güdümündeki ruhpan - ulema sınıflarınca halka,Tanrı otoritesinin dünyadaki ete kemiğe bürünmüş şekli olarak yansıtılır. Monarka karşı gelmek, Tanrıya ve kutsal kitaplara karşı gelmek gibi algılanır. Ya da halka öyle öğretimiştir. Ancak kutsal metinlerde, monarklar için böyle bir hakkın mevcut olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. Fakat tarihsel ve ideolojik olarak halk buna inandırılmıştır.
Otorite ve Otoriter Rejimler
Otorite genel olarak özünde üç ana kaynaktan beslenir.
1- Tarihsel alışkanļıklar, töreler, feodal ( derebeyi, ağa, şeyh...) geleneklerden kaynaklanan otorite.
2- Karizmatik kişiliği güçlendıren siyasi, askeri ve kültürel başarılardan beslenen otorite.
3- Meşruiyetini, makamını ve yetkilerini anayasal hukuk düzenden alan ve hukuk düzeni dışına taşmayan otorite.
Bazı toplumlarda üç otorite kaynağı iç içe geçebilir. Ancak tarih göstermiştir ki, toplumsal güvenlik, adalet, huzur sağlama ihtiyacı sınırını aşan otorite daima tiranlığa tırmanma eğilimine girer.
En geniş anlamı ile otorite bir güç kullanma biçimidir. Bir kişinin, diğer kişilerin ya da halk kitlelerinin davranışlarını meşru olarak kendi istediği yönde etkileme ve yõnlendirme şekli olarak da tanımlanabilir. Ancak bu etkileme ve yönlendirmelerin mutlaka meşru yolla olması gerekir. Meşruiyetin kaynağı da halk iradesi, yani dürüst ve meşru seçimlerle iktidar olma ve kurulu anayasal düzen sınırları içinde kalmakla mümkün olur.
Eğer otorite kullananın halkı etkileme ve yönlendirme şekli basķı, korkutma, tehdit, şiddet...ve benzeri ahlak ve hukuk dışı şekiller almaya başlarsa otorite kaynağı meşruiyetini kaybetmiş olacaktır.
Otoriter rejimlerin mutlak monarşilerden çok önemli bir farkı vardır. O fark da siyasete bakış açıları ile ilgilidir. Mutlakiyetçi rejimler halka siyaseti yasakladıkları halde, otoriter rejimler kitleleri peşlerinden sürükleyebilmek için siyaseti halk ve devlet yaşamının her alanına ve her katmanına yaymak isterler. İnanç, din, mezhep, sağlık,aile, üreme, ırk, etnik farklılıklar, ideoloji, kültür, eğitim, ordu, güvenlik, çalışma, bürokrasi, hukuk, yargı...siyaset için de değerlendirilir. Her konuda tek
tipleştirme esastır. Tek ırk, tek din, tek mezhep, tek ideoloji...v.b.
Otoriter rejimlerde, siyaset alanı genişledikçe, toplumun her katmanını denetleyebilmek için otoriterleşme dozu da artar. Güvenlik güçlerine ve yargıya daha fazla görev düşmeye başlar. Bu nedenle yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı ve özerkliği otoriter rejimlerin özüne ters düşer. Öyleyse yasama ve yargı gücünün de yürürütmenin denetimine geçmesi istenir. Böylece otoriter rejim giderek totaliter bir yapıya bürünmeye başlar.
Peki Totalitarizmin Belirtileri Nelerdir?
Siyasi iktidarların toplumu topyekun denetleyebilmek, aykırı sesleri, karşı fikirleri ve muhalefeti susturabilmek ve istenilen kıvama getirebilmek için tarihsel ( Hitler, Mosolini, Stalin...) olarak şu üç seçeneği kulladıkları görülmüştür(2). Bu üç araç genellikle birlikte yani eş anlı olarak uygulanmaktadır.
1- Muhalifleri ve aykırı sesleri devletin yargı güvencesinsen yoksun bırakmak. Güvenlik ve yargı güçlerini bir siyasi silah olarak kullanmak.
Böylece muhalefet üzerindeki baskı ve korku kültürünü yaygınlaştırmak.
2- Muhalefet liderlerini, aykırı görüş belirten aydınları, otoriter ya da totaliterliğe karşı olan sivil toplum kuruluşlarının...yöneticilerini toplum gözünde değersizleştirmek. Onları, din, vatan ve bayrak düşmanı, anarşist, terörist, düşmanla işbirlikçi, bölücü, hatta yabancı ülke ajanları olarak suçlamak ve toplumu buna inandırmaya çalışmak. Çünkü toplumun gözünde hain ve kötü olarak yaftalanırlarsa her türlü idari ve adli cezaları da çoktan haketmiş olurlar...etraflarındaki destekçileri kalmaz.
3- İnsanların özgür birey olma özelliklerini yok etmek. Her bireyi birer kişilik öznesi olmaktan soyutlayıp otoritenin sadık nesnelerine dönüştürmek. Özgü iradeyi yok etmek. Bireysel düşünme ve karar vermeyi ortadan kaldırmak.Yani halkı SÜRÜLEŞTİRMEK.
Son söz.
Yaşasın hukukun üstünlüğü, yaşasın adalet. Yaşasın gerçek ve çoğulcu demokrasi.
Yaşasın kuvvetler ayrılığı, yaşasın yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi. Yaşasın yurttaşların eşitliğini ve özgürlüğünü güvenceye alan çağdaş ve laik hukuk devleti. Yaşasın özgür aklın ve çağdaş bilimin yolu.Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk.
Halil Çivi.
(1)- Andrew Heywood, Siyaset Teorisine Giriş, Çev. Hızır Murat Köse, Küre Yayınları, 2. Bas.Istanbul, 2012.ss. 158-200.
(2)- Catherine Mills, Biyoiktidar, Çev. Mert Karbay, Notabene Yayınları, İstanbul 2021.ss 97-98.