Uzun bir zamandan beri, Diyanet İşleri Başkanının siyasilerle sıklıkla bir arada boy göstermesi, çeşitli konulardaki kuraldışı tutumları, davranışları,konuşmaları ve bu konuşmaların uslup ve içerikleri Türkiye medyasında geniş yer buldu ve bulmaya devam ediyor. Bu nedenle, Anayasamızın ve laik devlet yapımızın bir gereği olarak Türkiye'de laiklik yeniden kamuoyunun gündemine oturdu. Bu gelişmeler bağlamında ben de bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Günümüzdeki çağdaşlaşma paradigması yani total resmi ve sivil çağdaş değer ölçüleri dizgesi Batı (Avrupa) kökenlidir. Bu çağdaş değerler sisteminin oluşmasını var eden zihniyet devrimin temel bileşenleri de şunlardır.
1- Devlet, toplum, aile ve birey yaşamını düzenleyen dogmatik, dinsel, eleştirilmeye ve yenilenmeye kapalı normların yerini giderek akla, deney ve gözleme dayalı özgür bilimsel düşünceyeye bırakması. Toplum ve devlet yaşamında her alanda aklın ve bilimin kesin egemenliği...
2- Devlet, toplum, aile ve bireylerin özgür düşünme ve davranma özgürlüğünü baskılayan kilisenin, yani ruhban ( din adamları ) sınıfını temsilcilerinin tüm otorite ve vesayetine son verilmesidir. Başta dinsel alan olmak üzere, her kurum ve herkes için ve yine her konuda din ve vicdan özgürlüğünün geçerli olmasıdır. Bu durum Orta Avrupa da LAİKLİK, Kuzey Avrupa da ise SİVİLLEŞME ( Secularism) olarak toplumsal yaşama aktarılmıştır. Bu bağlamda laiklik ve sekülerleşme birbine çok yakın anlamdadır.
3-Laikleşme ve sivilleşme, dini otorite ( Papalık-kilise ) den bağımsızlaşma, dini otoritenin vesayetinden kurtulma demektir.
Sivil toplum laik toplum demektir. Bu bağlamda tarikat ve cemaatler sivil toplum kuruluşu olamazlar. Çünkü genelde, istisnalar hariç, tarikat ve cemaat üyelerinin aklı cemaat liderleri tarafından rehin alınmış gibidir. Cemaat üyelerinin doğrudan özgür iradeleri ya yoktur, ya da çarptırılmıştır. Eğer dinsel terminoloji ile söylemek gerekirse; " Mürşit önünde mürit(tarikat üyesi), gassal( ölü yıkayıcı) önünde meyit (ölü)" gibi olmalıdır.
4- Çağdaş paradigmanın bir diğer öğretisi de Ulusal ( milli ) egemenlik, yani top yekun halk egemenliği demektir.1789 Fransız Devrimi'nden sonra Aile ya da hanedan yönetimi yada vesayetinde olan teokratik ve feodal nitelikli devletlerin yerini ulusal istence ( mili iradeye) dayalı devletler almıştır. Bu gelişme ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLERİN doğuşu, gelişmesi, içeriğinın genişlemesi ve demokratik anlayışın derinleşmesi demektir. Bu durumda demokrasi çok öz olarak şöyle ifade edilebilir.
Demokrasi = Laiklik+ sivilleşme + ulusal istenç+ özgür aklın ve bilimin devamlı olarak yol göstermesi. Demokrasi, temelde bir zihniyet ve devrimidir.
5- Laiklik ve sivilleşme dini dışlama değildir. Herkese din ve vicdan özgürlüğü verir. İsteyen istediği inancı benimser. İstemeyen benimsemez. İnanç demokrasisidir. Ancak birey açısından, ruhban sınıfından bağımsızlaşma, dinsel olayları özgür aklın ve bilimin süzgecinden geçirme, özgür irade sahibi olabilme demektir. İnsan, her birey, hem dindar hem laik olabilir. Kendi inancını özgürce yaşar, fakat başkalarına asla karışmaz. Başkalarının ya da devletin kendi inancına karışmasını da istemez.
Peki laiklik nasıl anlaşılmalıdır?
A- Bireysel açıdan laiklik din, vicdan ve inanç özgürlüğü demektir. Laiklik her bireye istediği din ve inancı seçmek ya da hiç bir inancı benimsemme özgürlüğü verir. Çünkü her özgürlük zıddı ile vardır. Vicdanların baskı altında olduğu yerde özgürlük olmaz.
B- Toplumsal açıdan laiklik, farklı dinler, mezhepler ya da farklı inanç kümeleri ile birlikte, farklılıklara empati yaparak onlarla birlikte barış ve huzur içinde yaşayabilme demektir. Toplumsal açıdan laiklik farklı dinsel ve etnik yapıdaki insanlarların İNANÇ DEMOKRASİSİ ya da çoğulcu toplumların birilikte yaşama iradesidir.
C- Devlet açısından laiklik , devletin tüm farklı dinsel inanç kümelerine karşı mutlaka yansız; etnik,kültürel ve sosyal farklılıklara karşı da adil olmasını gerektirir. Çünķü Hz.Ali'nin dediği gibi, "Devletin dini " adalettir. Devlet bir canlı varlık değil bir tüzel kişiliktir. Tüzel varlığın yani devletin dini olmaz. Demokratik ve laik toplumlaradaki devlet yöneticileri, devlet adına kurallar üretir ve kararlar verirken, laik devletin hukuki, laik ve demokratik anayasal varlığına uygun davranmak zorundadır.
Türkiye'ye gelince:
1- Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti laik ve sivil bir devlet ve toplum yapısı hedeflenerek kurulmuştur. Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi bile önerilmez 2. Maddesine göre " Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti" dır. Tüm siyasî iktidarların daima ve her kararlarında laikliğin ruhuna ve özüne uygun davranmaları gerekir. Ancak İslam dinini ilahi, kutsal kaynağından kopartıp bir dünyevi ikbal ideolojisine dönüştürmek hem dine, hem devlete ve hem de çoğulcu toplumsal yapımıza zarar vermektedir. Kaldı ki, din, dil, etnik yapı..vb. açılardan bir Osmanlı Devleti nüfus mirası olan Türkiye'nin toplumsal yapısı da çoğulcudur. Bu nedenle özü ve ruhu ile doğru anlaşılmış doğru laiklik ve çoğulcu demokrasi toplumumuzun varlığını, birliğini ve iç barışı korumak bakımından ekmek ve su kadar vazgeçilmezdir.
2- Farklı dinler ve inanç kümelerini ve aynı dinin farklı felsefi, tasavvufi yorum sahiplerini bir arada tutmak, kaynaştırıp barış içinde yaşatmak gibi bir misyonla ( görevle) kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının Sadece İslam Dininin, hatta aynı dinin de sedece Sünnî Mezhebinin hizmetine girmesi asla doğru değildir.
D.I.Başkanlığı kesinlikle:
- Dinler, mezhepler, tarikat ve cemaatler üstü bir kurum olmalıdır. Dinler üstü bir konumda kalarak faaliyet göstermelidir.
- Özerk, bağımsız bir kurum olmalıdır.
- Siyaset dışı kalmalıdır. Dini siyasete ya da çıkarlarına alet etmek isteyen iktidarlara, partilere, kurumlara , tarikat ve cemaatlere bizzat D.I.Başkanlığı karşı çıkmalıdır.
- Her türlü tarikat ve cemaatlerle bağlarını koparmalıdır.Eğer bu ana görevlerini yapamiyorsa ya yeniden yapılandırılmalı ya da kapatılmalıdır.
Bunları söyledığim için beni ütopik bulabilirsiniz.Ancak insan hayal ettikçe yaşarmış...
Çağdaş, laik, demokrat, gelişmiş, adil, aklın ve bilimin izinden hiç ayrılmayan hep barış, kardeşlik, dayanışma ve huzur, ebedi olarak da sevgi ve dostluk içinde yaşayan bir devlet, ülke ve toplum dileğiyle...
Ülkemizde laiklik konusunda yaşanan her türlü yanlışlar, bilerek ya da bilmeyerek hatalar ya da kasıtlı davranış ve uygulamalara karşın, ben yine de gelecekten çok umutluyum. Ya siz