Gündem

İmamoğlu: "Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı"

TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı ve Süleyman Demirel 100. Yıl Komitesi tarafından düzenlenen 100. Doğum Günü'nde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anma etkinliğine katıldı. İmamoğlu, “Rahmetli Demirel Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum” dedi.

Abone Ol

TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı ve Süleyman Demirel 100. Yıl Komitesi tarafından düzenlenen 100. Doğum Günü'nde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anma etkinliğine katıldı. İmamoğlu, “Rahmetli Demirel Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum” dedi.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı’nın düzenlediği “100. Doğum Gününde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i Anma” programına katıldı. Programa İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, belediye başkanları, çok sayıda partinin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile Demirel ailesi de katıldı. Etkinlikte sırasıyla Ülke Politikaları Vakfı Başkanı Doğan Subaşı, Demirel’in doktoru ve eski Cumhurbaşkanı Başdanışmanı 27. Dönem Isparta Milletvekili Aylin Cesur, TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu birer konuşma yaptı.

“Süleyman Demirel'i sizlerle birlikte anmaktan büyük onur duymaktayım”

Açılış konuşması gerçekleştiren İmamoğlu, şunları söyledi:

“Burada bulunmaktan ve anmakta olduğumuz rahmetli Sayın Süleyman Demirel'in Türk siyasi tarihinin en uzun kariyerine sahip, liderlerinden biri kendisinin ifadesiyle 6 kere gidip 7 kere gelmiş bir siyasetçi ülkenin farklı dönemlerinde farklı özellikleriyle öne çıkmış yakın tarihimize damga vurmuş bir devlet insanı, başbakan, cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i sizlerle birlikte anmaktan ve onun hayatına dair yol arkadaşlığı olan çok kıymetli büyüklerimizi dinlemekten büyük onur duymaktayım. Bu vesileyle Ülke Politikaları Vakfı’na bu güzel buluşmayı tertiplediği için teşekkür ediyorum. Saygıdeğer İYİ Parti Genel Başkanı, çok değerli geçmişte ülkemize çok üstün hizmetlerde bulunmuş olan TBMM Başkanı, bakanlarımız, değerli milletvekillerimiz, siyasi partilere hizmet etmiş çok değerli büyüklerimiz, bugün aktif görevde bulunan değerli milletvekillerimiz, aynı zamanda siyasi partilerimizin değerli temsilcileri, başkanları, belediye başkanları, hanımefendiler, beyefendiler, hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.” 

“Türkiye'nin iki büyük siyasi geleneği”

“Çok değerli bir insan, teknik yönü çok kuvvetli, icraatçı, müstesna bir bürokrat ve yönetici. Kendine has bir özelliği var. Anadolu'nun belki o özgün halinin ona verdiği bütün özellikleriyle samimi, içten, hissettiğini aktaran kendine özgü üslubuyla tam bir söz ustası… Böyle çok renkli, çok özellikli bir lider hakkında elbette söz söylemek çok da kolay değil. Tabii bir başka zorluk da Sayın Demirel hakkında, benim, yani Cumhuriyet Halk Partili bir siyasetçinin konuşacak olması…” diye devam eden İmamoğlu, “Sayın Demirel'in geldiği siyasi gelenek ve Cumhuriyet Halk Partisi aslında Türkiye'nin iki büyük siyasi geleneği. Tabiri caizse ezeli rekabetini oluşturuyor. Tabii bir yanıyla bunlar aynı kökten gelen iki gelenek elbette. Yine de aralarındaki o siyasi rekabetin geçmişte dönem dönem ne kadar sert ve yıpratıcı olabildiğini de hepimiz biliyoruz. Şunu da çok iyi biliyoruz ki her iki geleneğin mensupları birbirlerine artık 1950’lerin 1970’lerin gözlükleriyle bakmıyor” ifadelerini kullandı.

“Süleyman Demirel soruları hayatı boyunca çok doğru ve çok net cevaplamış bir liderdir”

İmamoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

“Peki birbirimize nasıl bakıyoruz? Nasıl bakmalıyız, onların o kıymetli deneyimlerinden elde ettikleri bakışları bizlere neyi anlatıyor ki sıklıkla onların deneyimlerini, kıymetli büyüklerimizin bize aktarımlarını da dikkatle dinliyor, öğrenmeye ve anlamaya da yoğun bir biçimde gayret ediyorum. Geçmiş dönemlerin kendine özgü koşulları altında yapılan karşılıklı hataların hesabını bugün birbirimizden mi soracağız yoksa bugüne ve geleceğe odaklanarak ortak paydalarımıza, ortak biriktirdiklerimize ve güçlendirdiklerimize mi sahip çıkacağız? Süleyman Demirel bu soruları hayatı boyunca çok doğru ve çok net cevaplamış bir liderdir.

“Vurguladığı ilke ve değerler benim gözümde de kesinlikle hayati önemdedi”

Rahmetli Demirel'in Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit'in 5. ölüm yıl dönümünde yaptığı tarihi konuşmada ifade ettiği düşüncelerini inanıyorum ki Sayın Ecevit de yürekten paylaşırdı. O konuşmada rahmetli Süleyman Demirel, Ecevit'le ortak paydalarını şöyle özetliyor: ‘Merhum Ecevit ve ben, biz ülke bütünlüğüne, barışa, milletin refah ve mutluluğuna, demokratik ve laik cumhuriyete, sosyal hukuk devletine, Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık. Ve istedik ki Türkiye'de demokrasi olsun. İktidarlar halkın oyuyla gelsin. Halkın oyuyla gitsin ve yoksulluğu sefaleti birlikte yenelim.’ Bu sözlerle çizdiği çerçeveye, ortaya koyduğu hedefler vurguladığı ilke ve değerler benim gözümde de kesinlikle hayati önemdedir. Hatta siyaset yapmamın net ve ideal tarifidir.

“Demirel ve Ecevit gergin dönemlerde zorlu bir rekabet sürdürdüler ancak ortak değerleri zedelemediler”

Doğan Bey'in (Doğan Subaşı) konuşmasında söz ettiği liderlik profilleri de aslında çok önemli ve çok güncel mesajlar vermekte. Bir lider azaltır mı? Çoğaltır mı? Çok önemli. Elbette neyi azalttığınız ve neyi çoğalttığınız da çok önemli. Otoriterse azaltır. Hatta azaltmanın yöntemlerinde en acı verici tarafı toplumu bölerek azaltır. Siyaseti azaltır. Diyaloğu azaltır. Konuşmayı birlikte olmayı bir araya gelmeyi azaltır. Demokratsa çoğaltır, birleştirir, değerleri ortaklaştırır. Davet eder, kucaklaştırır, sevgiyi anlatır. Ortak aklı, zenginleştirerek çoğaltır. Farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği arttırır, çoğaltır. Bereketi arttırır, çoğaltır. İşte Demirel ve Ecevit gergin dönemlerde zorlu bir rekabet sürdürdüler ancak ortak değerleri kaybetmeden çoğaltmayı kendilerine ilke edindiler ve ortak değerleri zedelemediler. Altına dinamit koymadılar. Güçlü kalması konusunda yoğun gayret gösterdiler. Demokrasiye yapılan müdahaleleri ya da demokrasiyi yerle bir etmeye dönük bütün hamleleri de ortadan kaldırmak ve engellemek için en üstün mücadeleyi zor koşullarda aynı cümlelerle birlikte verdiler. Bu çok da önemli bir durumdur.

“Allah öyle bir akıldan, bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun”

Ben de siyaseti, toplumun ortak menfaatlerine hep birlikte barış içinde ulaşma çabası olarak tarif eden bir anlayışa sahibim. Evet barış içerisinde olmak. Bu nedenle siyaseti ve siyasi partileri siyasetle başladığım ilk günden beri her daim ifade ettiğim gibi kesinlikle bir araç görerek hedefim milletimizin birlik ve beraberliği, vatanın bölünmez bütünlüğü demokrasiyi, cumhuriyeti güçlendirerek güçlü bir geleceği bu ülkede var etme mücadelesi. En temelde odaklanmamız gereken şeyin mensubu bulunduğumuz siyasi partilerin başarısı değil, siyasi partilerin varlığı değil, ülkemizi refaha, mutluluğa taşıyacak olan ilke ve değerler olduğuna inanırım ve gerçek anlamda milleti birleştirecek, milleti birlikte bir arada ve dimdik ayakta tutacak bakış açısı da budur. Cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet, insan hak ve özgürlükleri, sosyal refah, insani kalkınma, siyasi partiler ve bu ülke değerleri hayata geçirdikleri ölçüde anlamlı ve değerli olan kurumlardır. Eğer siyasi partiler bir kişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı bir kavrama sığdırılmış ve o pozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle bir siyasi partiden, bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun.

“Tek adam aklını, partizanlığı, siyasi partiler başta olmak üzere tüm kurumlardan söküp atmalıyız”

İlle de fanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil bu ilke ve değerlere bağlılıkta bir fanatizm sergilenmeli. Siyasetin temel amacını geri plana atan kendi iktidarını her şeyin tek çözümü gibi dayatan partizan akıl ve partizan ruhtan kesinlikle ülkemizi arındırmak ve tabiri caizse ebedi şekilde kurtarmak mecburiyetindeyiz. Kendini milli iradenin üzerinde gören ülkenin sahibiymiş gibi davranan ‘tek adam’ aklının yerine milletin ortak aklını 86 milyon vatandaşımızın ortak aklını 86 milyon insanımızın birikimini, güzel aklını hakim kılacaksak, partizanlığı, siyasi partiler başta olmak üzere tüm kurumlardan hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküp atmalıyız. Bu kadar net.

“Partinin en çalışkanı ol, ama partizanlık yapma”

Her birimiz mensubu olduğumuz partilerle elbette gurur duyuyoruz. Ben her yerde söylüyorum. Ben partimle gurur duyuyorum. Partimin ve partililerimin de gurur duyduğu görevler yapmak istiyorum. Partililerimizin başarısı için elbette canla başla çalışıyoruz. Ama bu sevgi ve bağlılığı partizanlıktan ayrıştırıp objektif ilkesel bir temelde oturttuğumuz ölçüde partilerimizi de yüceltiriz. Ben 2008 yılında siyasete karar verdim ve partime üye oldum. Daha sonra Allah nasip etti, milletin takdiriyle Beylikdüzü'nde birilerine göre kıyıda köşede duran bir ilçede belediye başkanı oldum. Sabahın çok erken saatlerinde halkımızla buluşup tebliği kabul edeceğim ilk gününde sabahın çok erken saatinde eşim annem ve babamla birlikte kimse gelmeden gittik kendimizce birbirimize şans diledik. Dualar ettik, sarıldık, öpüştük. Babam bana dedi ki, ‘Partine layık ol. Partinin insanlarının seni seveceği şekilde görevini yap. Partinin en çalışkanı ol, en önde koşanı ol. Ama partizanlık yaptığın an benim evladım değilsin.’ Dolayısıyla kesinlikle ve kesinlikle o günden bugüne bu öğütün, bu tavsiyenin hani baba oğul ilişkisinde bu ültimatomun zihnimden çıkmadığını sizlerle paylaşmak isterim.

“Gerçekten ülkemiz zor günlerden geçmekte”

Tabii birazdan bahsedeceğim farklılıklar bunu babama elbette söyletmedi. Babamın da elbette ki siyasi görüşü vardır ama eminim o da siyasette elde ettiği deneyimlerden serbest yaşamında yaşadığı partizanlığın etkilerinden ona ifade etmek zorunda olduğunu düşündüğü en güçlü, en kuvvetli tavsiyeyi o sabahın köründe oğluna söylemek zorunda bıraktığını düşünüyorum. Ben içerisinde farklı siyasi görüşlere sahip kişiler olan geniş bir Karadenizli, Trabzonlu bir ailenin çocuğuyum. Siyasetin o gergin kavgacı yönü ailemize sirayet etmediği için de açıkçası kendimi şanslı görüyorum. Örneğin rahmetli dedem 50’lerin, 60’ların bir kısım 70’lerin, babam 60’ların, 70’lerin, 80’lerin insanı. Aslında bugün bizim hizmet ettiğimiz, özellikle genç neslin onların da biraz 90’ların ama neredeyse 2000’lerin, 2010’ların evlatları, evlatlarımız ve çocuklarımız, gençlerimiz olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bugün yaşanan o gergin ortamın onların gelecekte daha demokrat daha adaleti önde tutan bir kuvvete sahip olmaları noktasında bize gerçekten çok daha yüksek seviyede sorumluluk yüklediğini düşünüyorum. Çünkü gerçekten bu bahsettiğim evrensel değerler, ilkelerimiz hususunda çok büyük tahribatın olduğu günleri birlikte yaşamaktayız ve gerçekten ülkemiz zor günlerden geçmekte.

“Bir daha doğacak olsam gene öyle bir ailede doğmak isterdim”

Rahmetli dedem 1960’larda ve 1970’lerde aslında fanatik sayılacak derecede Adalet Partili'ydi. Süleyman Demirel'in genel başkan olduğu o dönemlerde Adalet Partisi'nin o dönemlerinde üyesiydi. Babam Anavatan Partisi'nin kurucusuydu. Trabzon Merkez İlçe Başkanı'ydı. Benim ortaokul ve lisenin bir döneminde denk gelen dönemde siyaset yaptı. Bir yandan anne tarafından dedem o da Cumhuriyet Halk Partiliydi. Sayarsam inanın Milli Selamet Partili de vardı. Bu arada genç nesilden amca taraflarım Milliyetçi Hareket Partiliydi vesaire. Dolayısıyla bu benim o kadar büyük bir şansım ki. Hani dönsem yaradana dua etsem bir daha doğacak olsam gene öyle bir ailede doğmak isterdim. Herkesin bir arada olduğu.

“Ne büyük bir cumhuriyet nimeti”

Rahmetli dedemin kendisinden yaşça büyük ortağı vardı. Kereste tüccarlığı yaparlardı. Aynı zamanda bacanağıydı. O sağlam bir Cumhuriyet Halk Partiliydi hem de hafızdı. Benim dedem onun en çok onda biri kadar Kur'an okumayı bilir. Hafızdı. Cumhuriyet Halk Partiliydi. O bildiğimiz nüktedanlıkta dedemle, rahmetli, dedemle, rahmetli ortağı aramızdaki tarifiyle Hasan Ağa'nın atışmaları kulaklarımın içinde hala çınlar, öyle tatlı, öyle nüktedan ama bütün mahalle, bütün esnaf sokağı gülerdi. Eğlenirdi ve bu şekilde günler yaşanırdı. Allah nasip etti ben de İstanbul'da bu güzel cumhuriyetin kırk haneli köyünde doğmuş bir Ekrem İmamoğlu olarak cumhuriyetin kurucusu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin hem ilçe başkanı oldum, hem ilçe belediye başkanı oldum, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldum. Ne büyük bir cumhuriyet nimetidir.

“İnsanları kolayca terörist ilan eden akıl bu ülkeye çok kötülük etmiştir”

Ben bugün siyasi olarak yani espri yapıp ‘üçüncü kuşakta doğruyu bulabildik’ derim de yanlış anlaşılabilir. Sonra babamdan fırça yemeyeyim. Tabii şakalaşmak ayrı ama beni rahatlıkla eleştirebilirler. Herkes birbirine bu yönüyle o güzel gözle bakmayı başarmalıdır. Birbirimize sevgimize ve saygımıza asla halel getirmeden siyasi konularda fikrilerimizi tartışabiliriz. Bizim için en doğal şeydir. Ama biliyorum ki siyasi fikir ayrılıkları nedeniyle birbirleriyle konuşamayan, konuşmayan nice akrabalar ve arkadaşlar var. Hele bu dönemde komşular var. Birbirine selam vermeyen insanlar var. Toplumu işte bu hale getiren ‘biz ve onlar’ diyerek milleti kutuplaştıran, kendini yargının yerine koyup insanları kolayca terörist ilan eden akıl bu ülkeye çok kötülük etmiştir. Ne yazık ki etmeye devam ediyor. Sözde ifade özgürlüğünün yasaklarla, cezalarla ağır bir saldırı altında olduğu bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Aynı sözü iktidar mensupları söylediğinde ifade özgürlüğü bir başkası söylediğinde suç, hatta suçtan öte hapse girme zemini… Eleştirel bir söz söylemek derhal suç kabul ediliyor. Eleştiri; cinayet, gasp, tecavüz, dolandırıcılık suçundan daha büyük bir suçmuş gibi muamele görüyor.

“Konuşan Türkiye bugün suçmuş gibi muamele görüyor”

Böyle bir ülkede rahmetli Demirel'in talebi ne kadar değerli hale geldi. Öyle değil mi? Konuşan Türkiye. Konuşan Türkiye bugün suçmuş gibi muamele görüyor. İşte bu anma toplantısında Süleyman Demirel'in fikirlerini, siyasi yaşamını bu yönleriyle ele alıp değerlendirecek kıymetli büyüklerimizi, can kulağıyla dinleyeceğiz. Ben bu açılış konuşmasında sadece Demirel'in milli iradenin üstünlüğüne olan samimi inancının ve sıklıkla vurguladığı hürriyetçi, demokrasi fikrinin ülkemiz adına bugün ne kadar değerli olduğunu hatta çok değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

“Hak ve hürriyetleri kısıtlayan bir iktidar dönemindeyiz”

‘Türkiye Büyük Millet Meclisi hürriyetçi, demokratik sistemin kalbidir’ diyen Demirel, hürriyetçi demokrasinin ne olup ne olmadığını da şöyle ifade ediyor: ‘Hürriyetçi demokrasi bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren ama güvenliğin dışında başka bir şey vermeyen rejimin adı değildir. Hürriyetçi demokrasi, hem mal ve can güvenliği hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır. Hangisini tercih ediyorsanız bunlardan, birisini tercih edin gibi bir tercih ile vatandaş karşı karşıya kıldığı takdirde rejim rejim olmaktan çıkar.’ Ne güzel bir söz. Bugün Türkiye'de mal ve can güvenliğini layıkıyla sağlayamadığımız gibi vatandaşın sofrasındaki ekmeği de küçülten seçme ve seçilme hakkı da dahil olmak üzere hak ve hürriyetleri kısıtlayan bir iktidar dönemindeyiz.

“Türkiye'nin ağır sorunları cumhuriyete, demokrasiye, milli egemenliğe inancı olmayan hiçbir kişi ya da kadro tarafından çözülemez”

Bu iktidar döneminde bir beka sorunu atılıyor ortaya. Vatandaşa ne deniliyor biliyor musunuz? Ey vatandaş, ekmeği, hürriyeti bir kenara bırakın, ben sizin güvenliğinizi sağlayacağım diyor. Bunu her seçim öncesi, her kritik dönemde yapmaya gayret ediyorlar. Ama güvenliği de doğru dürüst sağlayamıyorlar. Ancak şunu söyleyelim, bunu ifade ede dursun bundan hep birlikte kurtulmamız gerekiyor. Yeni bir versiyonu da bugün sahnede ancak devlet hakkının yerini kurnazlığına bıraktığı bu yapı içerisinde ülkenin hiçbir sorununun temelden ve kalıcı bir şekilde çözmenin mümkün olmadığını da biliyoruz. 22 yıl sonra işte bu sorun çözülmüştür denecek bir tek sorun çözümünü dahi bu ülke yaşayamıyor. Türkiye'nin ağır sorunları vardır. Bu sorunlar cumhuriyete, demokrasiye, milli egemenliğe inancı olmayan hiçbir kişi ya da kadro tarafından çözülemez.

“Kendini cumhuriyetin bir evladı olarak görüyordu”

Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. cumhurbaşkanıydı ama kendini her şeyden önce ve hepimiz için çok kıymetli olan cumhuriyetin bir evladı olarak görmesiydi. Bu kadar net. Cumhuriyetin evladıydı. Bu köylü çocuk İslamköy’den başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel'i bu yönüyle anlamanın daha fazla anlamaya çalışmanın özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum.

“Demirel'in o hoşgörüsü yeniden nasıl yükselebileceğimize dair aslında çok değerli ipuçları vermektedir”

Sadece Demirel'in kendisini yerden yere vuran yazılara, karikatürlere, tiyatro oyunlarına, şarkılara gösterdiği o büyük ve derin hoşgörü bile demokrasimizin son yıllarda yaşadığı irtifa kaybını göstermeye bile yeter. Demirel'in o hoşgörüsü yeniden nasıl yükselebileceğimize dair aslında çok değerli ipuçları vermektedir. Az önce yine bir hoşgörülü ortamında şapkayı kaptırmam dediği Hasan Bey'in o şapkayı kapma gayretinden sonra bana hem Isparta'da İslamköy’de hem de burada gelip şapkayı ısrarla bana verme çabasını da açıkçası gururla takip ediyorum. Tabii bu güzel anıları ve duygularıyla rahmetli Süleyman Demirel'i sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyorum. Bundan sonraki kıymetli konuşmacıları da keyifle buradan takip edeceğim ve çok şey öğreneceğimi de biliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Güzel bir gün olmasını dilerim.”

Konuşmaların ardında program, eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk (görüntülü mesaj ile), eski TBMM Başkanı ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, eski Milli Eğitim Bakanı Ali Nail Erdem, eski Devlet Bakanı Cavit Çağlar, Başkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, tarihçi İlber Ortaylı’nın katıldığı, eski Çevre Bakanı Hamdi Üçpınarlar’ın moderatörlüğünü yaptığı panelle devam etti.