Konuya başlamadan önce iki önemli tatihsel tespiti dikkattinize sunmak isterim.
1- 1953- 1961 yıllarında İki dönem ABD devlet başkanlığı yapmış Dwight D. Eisenhower( 1890-1969) son başkanlığına veda mesajında diyorki " ABD ulusal güvenliği için asıl tehlike Rusya değil, PENTAGON, MEDYA ve ENDÜSTRİ üçlüsüdür." (1) Fakat o yılların ABD basını Eisenhover'in bu çok önemli açıklamasını fazla üzerinde durmadan geçiştirmişti.
2- Amerika Birleşik Devletleri kurulurken(1776) devlette adil temsil edilme yetkisi isteyen New York ve Maryland kolonileri: çok haklı olarak, TEMSİL EDİLMEYEN VERGİ DE ÖDEMEZ görüşünü savunmuş ve oluşacak ABD devlet yönetimine ortak olmak istemişlerdi(2).
Peki bu sözlerin günümüzde bir önemi önemi var mı, eğer varsa ne? Kısaca özetlemeye çalışalım.
Pentagon, ABD nin Ulusal Savunma Bakanlığı binasının ismi. Ülkenin güvenlik merkezi.Sayın Eisenhower demek istiyor ki; ülkeye ihanet edenler ABD Ordusu 'nun içinden de çıkabilir. Medya ise, kendi patronlarının çıkarları, siyasi iktidara yaranma v.b. çeşitli nedenlerle, bilerek ya da bilmeyerek düşmana yardım edebilir. Endüstri ise büyük sermaye sahiplerinin güdümündedir. Onlar da kendi çıkarları için devletin güvenliğini tehlikeye atabilirler. En tehlikelisi de üçünün işbirliği ile hareket edip devletin ve halkın güvenlik ve özgürlüklerinin dışlanmasıdır.
İkinci durum ise, vergi alma hakkının yurttaşların eşitliğini sağlama ve devletten eşit temsil ve eşit hizmet bekleme hakkını doğuran en önemli olay olmasıdır. Vergi ödemek, haklar ve görevlerde devletten eşitlik istemek demektir. Devlet, vergi topladığı yurttaşlar arasında ayrımcılık yapamaz. Kamusal görevleri dağıtmada da, göreve liyakat dışında, ırk, din, mezhep, tarikat, cemaat, yandaşlık v.b. ölçütler arayamaz.Çünkü devlet yurttaşlardan aldığı vergilerle varlığını ve hizmetlerini sürdürebilen bir kurumdur. Yurttaşlardan alınan vergiler, devletin yurttaşlara eşit davranma yükümlülüğü getirir. Ayrıca yurttaşların, devlete ödenen vergileri nerelere ve hangi ölçütlerle harcandığı sorma hakkı, yönetenlerin de hesap verme zorunlulukları vardır.
Kıssadan Hissse:
a- Bir ülkenin ulusal güvenlik politikalarına tehdit sadece dış güçlerden gelmez.
Basın, sermaye ve hatta güvenlik güçleri içinden de önemli tehditler gelebilir. Devlet aygıtını kullananlar da kamu gelirlerini kendilerine kanalize edebilir, düşmanlarla ve dış güçlerle işbirliği yapabililirler.Hukuk, adalet ve demokrasiden ayrılmamak koşuluyla, devlet ve kamu güvenliği ülke içinden başlamalıdır. Bir ülke öncelikle kendi içinde adalete ve hukuka dayalı bir kaynaşma, birlik ve güvenlik sağlayamamışsa dışa karşıda güvende olamaz. İç güvenlik dış güvenlikten daha öncelikli ve önemlidir.
b- Çağımızın demokratik yönetim sistemlerinde, devletle yurttaş ilişkilerinde hukuka ve adalete uymak kaçınılmazdır. Yöneticilerin hukuk ilkeleri içinde daima adil olma zorunlulukları vardır. Devlet vergi aldığı her yurttaşına hem kamu hizmetleri götürmede ve hem de kamu kurumlarında görevlendirmelerde, kişilerden, göreve liyakat dışında, din, ırk, bölge, mezhep, tarikat, yandaşlık...gibi ölçütler arayamaz. Liyakatlı yurttaşlarını da liyakat dışı ölçütleri temel alarak dışlayamaz. Eğer dışlarsa hukuku adaleti ve ve yurttaşların eşitliğini devre dışı bırakmış ve başta anayasa olmak üzere, yasalara aykırı davranmış olur.
Somut iki örnek:
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, AİHM, kararlarıni kendi iç hukukundan daha üstün tutmayı kabul ettiğ halde, bu kararlara niçin uyulmaz. Mevcut AİHM Kararları olduğu halde halen tutuklu olanları niçin bırakılmaz.
Lâik bir devlette, anayasadaki laiklik ilkesi neden gözardı edilir. Neden din dersi zorunludur. Alevilerin ve diğer dinsel azınlıkların, örneğin Bahailerin, din ve vicdan özgürlükleri ve hakları niçin sünnilerle eşitlenmez.Cemevleri niçin ibadethane olarak kabul edilmez. Aleviler niçin vali, kaymakam, üst düzey kamu yöneticisi kadrolarına atanmazlar.
Eğer Aleviler de vergi veriyorlarsa niçin eşit temsil ve yuttaşlık hakkına sahip değiller.
-----------------
(1)- Güvenç Bozkurt; Demokrasi Din Devlet , Efil yayınevi s.31
(2)- Adı geçen eser, s.26.