''TOPLUMSAL AYRIŞMANIN ZEHRİ VE PANZEHİRİ''
Sporun özelde futbolun, toplumlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu, toplumları yönetme ve yönlendirmede ki etki gücünün hiçte hafife alınmaması gerektiğini önceki yazı ve örneklemlerde açıklamaya çalışmıştım. Aynı zamanda toplumsal kutuplaşmanın futbolu yöneten güç üzerinde tıpkı eğitimin ''Devletin ideolojik aygıtı'' olarak tanımlayan Louis Althusser gibi bir ideolojik aygıt unsuru olarak kullanıldığını, toplumsal sevinç alanı olması gereken ve tüm toplumsal katmanların özelliklede emekçi toplulukların tamamına yakını etkileyen bir unsurun ''kontrol dışı'' olmasına izin verilemez yaklaşımı çokta tartışmaya açılmaz.
Futbol sadece yönetme aracı veya ideolojik etki gücü üzerinde kullanılmıyor. Bir diğer kullanım alanı Finans Kapitalin ''aklama'' alanı olarak ta, başka bir ''görev'' alanına sahip. Ülkemizi düşünelim; Süper Lig Kulüplerini kimler yönetiyor? Parayı elinde bulunduranlar mı? Yoksa hepsi dernek şeklinde örgütlü olan bu kulüpleri izleyicisinin ve üyelerinin ezici çoğunluğu olan emekçi topluluklar mı yönetiyor?
Bu sorulara cevap verirken şunu da düşünmenizi isterim. Bu finansı elinde bulunduran güçle beraber ülkemizde kulüpleri siyasi figürlerin etki alnıyla nasıl iç içe geçtiğini çok açık görebilirler. Yani para sahipleri + siyaset futbolu yönetiyorsa orada ideolojik olmayan veya tesadüfen ''taraftarlık''mantığını aramamak safdillikten başka bir şey olmaz.
Düşünün Anadolu'da her hangi bir şehirde futbolu kimler yönetir. Zengin bir iş insanı (yada siyasetin dediklerinden başkasını yapmayacak iş insanı görünümlü ''iş bitirici'' kişiler), seçilmiş ve atanmış il yöneticileri, geriye kalan kimisi etkili, kimisi etkisiz bazı kişiler vs.vs. bir araya gelir ve kulübü yönetirler. O şehir maçlara gider, transfer edilen futbolcuları takip eder, sevinir, üzülür en temiz duyguları taşır. Stat da asılı afişlerle kendilerini tanıtan o şehrin yöneticilerin lehine tezahürat yapar, onlarda ayağa kalkar ve binlerce izleyiciyi el sallar, ellerini başlarının üzerine götürür ve ''devasa insan'' gibi görünürler.
Peki kim soruyor; O şehre ait parasal ve diğer kaynakları, bu profesyonel olan ve milyonlarca lira geliri olan futbolculara, bir şehrin kaynaklarını neden aktarıyorsunuz? O paralar, taşınmazlar, şehirdeki tüm insanlara ait değil mi?
Burada sizi şu cevapla manipüle ederler; Takım şehrin takımı. Eee: Şehrimizi tanıtıyor. Eee. Buna karşı konuşanlar falan-filan. Alışmışlar, hamaset yapmaya. Kullanılmaya uygun tüm argümanları milliyetçilikten, hemşericiliğe kadar kullanmaya. Çünkü bu argümanlar onları hep büyük yapıyor. Sizlerin tertemiz olan spor sevginizin ve spora ilginizin nasıl bir cendere içinde olduğunu görebilirsiniz. Onun için iddialı bir şey söylüyorum; Sporu demokratikleştirmek, demokratik değerler silsilesinin tüm maddi unsurlarını geliştirmek, ülkemiz başta olmak üzere toplumsal uzlaşı ve yönetimsel değerlerin yeniden sorgulanması, geleceğimiz açısından hayati derece de önemli.
Yazı dizisinin bir sonraki bölümünde çözüm önerilerini, TFF seçimlerini, Kulüplerin borç batağının olası sonuçlarını, spor yazarlarının bu sisteme nasıl hizmet ettiklerini, siyasetin kulüplere yaptığı açık ve kapalı müdahaleleri, hakemlerin ''adaletini''…Sizlerle paylaşacağım ama bir Afrika atasözüyle bitirelim: ''Aslanlar, kendi tarihlerine sahip çıkmadığı sürece, avcılık hikayeleri daima avcıları yüceltecektir.''