Futbolun Siyaseti (2)

Abone Ol

''MİLLİ KAHRAMANLIK''

Birinci yazımızı ''Futbol sadece bir oyun değil, bir yönetme durumudur'' cümlesiyle bırakmıştım. Oradan devam edelim: Gerçekliği bir filmle anlatalım. Belki bazılarınız izlemiştir. Olsun bu yazıdan sonra tekrar izlesinler, izlemeyenler de en kısa sürede dilerim izlerler.

Apartheid yönetiminin Güney Afrika Cumhuriyetinde neler yaptığını birçoğunuz biliyorsunuzdur. Zaten kelime anlamı ''ayrılık'' olan bir rejimden neler beklenebilirdi ki? Beyazların, siyahilere üstünlüğünü savunan rejim, toplumu düşmanlaştırıp, ayrıştırmıştı. Toplumsal yapı aynı topraklar üzerinde yaşamı paylaşmayı içine sindirmiyor ve baskılarını dayanılmaz noktaya kadar çıkartıyordu. Bu baskıları da öyle bir ''sahiplik'' olgusuyla yapıyordu ki, kendileri dışında kalanlar onlar için ''insan'' tanımını sadece bir sözcükten ibaretti.

Clint Eastwood'un yönetmenliğini yaptığı, Morgan Freeman'ın baş rolünü oynadığı, orijinal adı Invictus olan, Yenilmez ismiyle Türkçeye çevrilen filmde, Güney Afrika Cumhuriyetinde mücadeleleri sonucunda demokratik yollarla, birçok bedel ödeyerek yönetime gelen Nelson Mandela (yerliler Madiba diyor) Cumhurbaşkanı yani Devlet Başkanı olduktan sonra, bu bölünmüş ülkesini yeniden bir araya getirmek için 1995 ' te kendi ülkelerinde düzenlenen Ragbi Dünya Kupasının umut olduğunu keşfediyor.

Sporun birlik ve beraberlik için gücünü gösteren en çarpıcı örneklerden birisidir bu film. Filmde kısaca neler oluyor. Güney Afrika Ragbi Takımı, bir siyahi oyuncu gerisi beyaz oyunculardan oluşmuş bir takımdır. Bu takımı siyahi Güney Afrikalılar desteklemiyor. Sadece beyaz ırktan olan Güney Afrikalılar destekliyor. Siyahilerin desteklememesinin nedeni: Bu takım üzerinde baskılanan ırkçılık ve yaşatılan onca işkenceler.

Mandela bu durumun farkına varıyor. sorumluluk ve siyasi riskleri de alarak bu takımın kaptanı olan François'le ilişkiler kurmaya başlıyor. Öyle ki, bu takımın renklerini ve formasını sevmeyen hatta nefret eden kendini destekleyen siyahilerin eleştirilerine rağmen bu kararından geri adım atmıyor. Oysa bir siyasetçi ve mücadele insanı, çoğunluğun kendinden isteği olan bu takımı, renklerini değiştirmesini beklerken (Bizim gibi ülkelerde olsa, her siyasetçi çoğunluğun isteklerini yerine getirmek için bak onlar bize neler yaptılar, şimdi iktidar biziz, diyip neler düşünürlerdi? Yakın siyasi tarihe bakarsanız bunun onlarca örneğini görmekte zorlanmazsınız…) Mandela bunu yapmıyor.

Filmin final sahnelerin ikisinden söz ederek bu konuyu bitireceğim. 1. Sahnede bir siyahi çocuk final maçını dışarıda polisler ile radyodan dinliyor, burayı izlemenizi isterim. 2. Sahne final maçının sonrası söylenen marş ve siyahilerle, beyazların sarılmaları. Yüzyılların ayrılıkları nasıl bir anda ortadan kalkmaya başlıyor. Elbette şunu iddia etmiyorum; Siyah ile Beyaz ırk sorunları hemen bitiverdi. Böyle bir şey yok, bazı şeyler zaman ister. Ama yıllarca görüşmelerle değiştirmekte zorlanacağınız bir toplumsal sorun, bir sportif olayla çok çabuk çözüm yoluna girebilir. Elbette tersi olan durumda söz konusu olabilir.

Sporun nasıl bir yönetme biçimi olduğunu görmeye başlamışken, ayrılıkları birliğe dönüştüren-farklılıkları zenginlik olarak algılayıp kabul eden, Milli Kahramanlık Hikayelerini oluşturan büyük bir güç oluşu, toplumsal harçta ki etki gücünü kimse hafife almasın. Futbol yada diğer spor dalları sadece bir oyun, güzel vakit geçirme veya halkın eğlenme anları hiç olmadı. Olimpiyatlardan günümüze kadar asıl mesele hep yönetme duygusuydu.