Bulut, "İktidar, sandıkta alamadığını masa başında gasp ediyor" Bulut, "İktidar, sandıkta alamadığını masa başında gasp ediyor"

(ANKARA)- TİP Genel Başkanı Erkan Baş cezaevindeki Hatay Milletvekili Can Atalay ve Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu iktidarın en temel özelliklerinden bir tanesi alıştırmak ve unutturmak. Yani memleketin en büyük şehrinin en büyük ilçesine, pek çok ilden Avrupa'daki ülkelerden büyük bir ilçeye kayyum atıyorlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra meselenin unutulmasını bekliyorlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra bir milletvekilinin Anayasa'ya aykırı biçimde cezaevinde tutulmaya devam ettiklerini unutturmak istiyorlar” dedi.

Türkiye İşçi Partisi(TİP) Genel Başkanı Erkan Baş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde(TBBM) cezaevindeki Milletvekili Can Atalay, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, etki ajanlığı yasası ve İzmir’de yaşamını yitiren beş çocuğa ilişkin basın açıklaması yaptı.

İktidarın en belirgin özelliği alıştırmak ve unutturmak diyen Baş’ın açıklamaları şöyle:

"Bu iktidarın en temel özelliklerinden bir tanesi alıştırmak ve unutturmak. Yani memleketin en büyük şehrinin en büyük ilçesine,  Avrupa'daki ülkelerden büyük bir ilçeye kayyum atıyorlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra meselenin unutulmasını bekliyorlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra bir milletvekilinin Anayasa'ya aykırı biçimde cezaevinde tutulmaya devam ettiklerini unutturmak istiyorlar. Belki de bizim basın toplantılarımızın en önemli özelliklerinden bir tanesi bu. Bunlar normalleştirmeye, alıştırmaya, unutturmaya çalıştıkça biz bunların takipçisi olmaya, bu haksızlıklar karşısında susmamaya, bu haksızlıklara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Her gün başka bir eşik aşılıyor. Şimdi ben pek çok partili arkadaşımla aynı ruh halindeyim. Sanıyorum bu ülkedeki milyonlarca, temiz yürekli insandan aynı hisleri taşıyor. Çok samimi bir şekilde ifade edeceğim artık midem kaldırmıyor, taşıyamıyor. Gerçekten bu ülkeye  yaşatılanları gördükçe kahroluyorum. Bu pespayeliğin, bu kepazeliği nasıl sürdürülebildiğine, bu güzelim ülkeyi nasıl bunlardan hala kurtaramadığımızı düşünüp öfkeyle doluyorum. 

Ülkeyi bu kadar kötü, bu kadar rezil bir biçimde yönetmeye devam etmelerine engel olamadığımız için kahroluyorum.

Depremde çadır satanlardan, çadır satanları protesto ettiği için yurttaşlarını yargılayanlardan, günlük 8 bin lira için bebekleri  ölüme gönderenlerden doğasına sahip çıkmak isteyen  insanların üzerine taşla, tüfekle gidenlerden, hakkını arayan, emekçiye saldırırken, patronunun selamını götürenlerden, halkın gerçek gündemlerini konuşmamak için ipteki çeşitli cambazları gösterip bu güzel ülkeyi bu kadar kötü, bu kadar rezil bir biçimde yönetmeye devam etmelerine engel olamadığımız için, samimiyetle söylüyorum, kahroluyorum.

 "Beş çocuk yaşamını yitirmiş hala tek dertleri ülkeyi sürükledikleri o yoksulluğun sefaletin, açlığın gizlenmesi"

Dün AKP Grup Başkan Vekili hepimizin bildiği, o Selçuk'ta çıkan yangında beş çocuğun hayatını kaybetmesine  dair değerlendirme yaparken şöyle söylemiş; siz dönüyorsunuz dolaşıyorsunuz her şeyi parayabağlıyorsunu  yani bütün mesele bu problemlerin olmasının sebebi parasal sebepler midir? şimdi ben bu utanmazlığa bu arsızlığa bu pişkin pişkin yüz kızarmadan yapılan açıklamalara şaşırmaya devam edeceğim. Çünkü cidden şaşırıyorum. Beş çocuk yaşamını yitirmiş. Hala tek dertleri ülkeyi sürükledikleri o yoksulluğun sefaletin, açlığın gizlenmesi bunun için ellerinin geleni ardılarına koymuyorlar. Bir de anneyi suçluyorlar. Aileyi suçluyorlar. Ya arkadaş kadın çocukları yalnız bırakmayacak da ne yapacak?  Yalnız bırakmadığında bu çocuklar açlıktan ölecek. Çocukları götürüp teslim edebileceği bir kreş çocuklarını emanet edebileceği bir çocuk evi, yuva yokken açlıktan ölmemeleri için yapabileceği tek şey yapıp sokakta hurdacılık yapan bir anneden bahsediyoruz. Ama iktidar, onlar bu yoksulluğu bu sefaleti, bu açlığı, bu halkı bu hale getirdiklerini göstermemek için nasıl takla atarız, nasıl bu işi örtbas ederiz ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Gerçekten el insaf, yani el insaf. Bütün mesele para mıymış? Hayatta paradan daha önemli şeyler varmış.İzmir Selçuk’taki evi gördünüz mü bilmiyorum. Müstakil, tek katlı, kapısında kilit dahi olmayan bir ev. İçinde doğal gaz yok. Elektrik sobası ile çocuklar ısınmaya çalışıyor. Anneleri hurda İşiyle, çocuklarının boğazından bir lokma ekmek geçsin diye muhtemelen sabahtan akşama kadar uğraşıyor. Kadının çalışma hayatına katılmasının imkanı yok. Çocuklara bakacak yok. Çocukları gönderebilecek kreş yok. Kreş bulsa gönderebilecek parası yok. Yani mesela hiç şunu düşünmüyorlar. Yahu arkadaş 2016 ile 2023 yıllarıarasında  bu ülkede çocuk evlerinin sayısı 1185, 2027  yılına 1180  hedefi koymuşlar. Dört sene bir tane bile çocuk evi açılmamış, bir tane bile kreş açılmamış. Bakın mesele 'para değil' diyorlar ya sadece Kaz Dağları'nda İngiltere'deki firmasına transfer etmesi için Cengiz Holding'e peşkeş çektikleri madencilik gelirlerini aldığımız anda bu çocukları yaşatacaktık. Bu çocuklar bambaşka bir hayat süremeyeceklerdi. Sonra dönüyor dolaşıyor meseleyi paraya mı bağlıyorsunuz diye soruyor.

"İnsanların yoksulluklarından, acılarından rant devşiren bir sistem kurmuşsunuz"

İnsanların yoksulluklarından, acılarından rant devşiren bir sistem kurmuşsunuz. Sonra da insanları para içinde suçluyorsunuz. Bütün mesele para buymuş. Zevki sefa yaşayan kim?  Yediği önünde yemediği arkasında yaşayan kim bu memlekette? Semirdikçe semirenler kimler? Soruyorum ya Avrupa'da ıstakoz yiyenler kim? Çocuklarını iş dostlarının bursuyla olmadı kamudan aldıkları burslarla, Amerika'ya, Avrupa'ya okutmaya gönderenler kim? Sonra o çocuklar dönmek isterse geldiklerinde en balllı işleri bulan, kamuda onlara en güzel yerleri ayıran kendi çocuklarını servet içerisinde mutlu mesut büyüten kim arkadaşlar kim? Sizin yatlarınız, katlarınız, evleriniz, yazlıklarınız, her şeyiniz var. Sonra kapısında kilidi dahi olmayan evde beş çocuk ve o çocuklarla birlikte yaşam mücadelesi veren kadının derdini anlatanlara her şey para mı diye soruyorsunuz. Utanmasa 'paranın ne önemi var mühim olan insanlık' diyecek.Gerçekten şu emekçilerin alın terini çökerek biriktirdiğiniz o parayı hakkı olan emekçiler aldığında göreceksiniz siz mühim olan insanlık olduğunu. Merak etmeyin gerçekten işçi sınıfı layığıyla mühim olanın üç beş kağıt parçası değil insanlık olduğunu size de öğretecek. Mühim olanı gündüz sömürülmeyen, geceleyin aç yatılmayan ekmek gül ve  hürriyet günleri olduğunu mutlaka öğreneceksiniz. Utanmazlar.

 Türkiye  Yüzyılı olarak adlandırdıkları şey Abdülhamit yüzyılı asılında”

Şimdi Türkiye Yüzyılı ağızlarını  açıyorlar, kapatıyorlar, dönüyorlar, dolaşıyorlar Türkiye Yüzyılı. Şimdi bu hafta meclise gelen teklif gösteriyor ki Türkiye  Yüzyılı olarak adlandırdıkları şey Abdülhamit yüzyılı asılında.  Hani Yıldız Sarayı'nda yönettiği memleketi hafiyelerle dolduran  Istibdat rejimiyle tüm halkı, eşini, dostunu birbirine ihbar ettiren Abdülhamit'ten farksız biçimde burada Beştepe'deki sarayında bu sefer tabii ne oldu? O zaman jurnaller vardı şimdi troller var, iletişim aparatları var. Ama aynı düzeni kuruyorlar. Etki ajanlığı diye adlandırdıkları şey Abdülhamit'in 21. yüzyılına  uyarlanmış hali. Adını koyuyorum. Etki ajanlığı dedikleri şey makbul olmayan kanaat önderliğidir. Makbul olmayan aydın avcılığıdır. Kim hayatın neresinde ses çıkarıyorsa, itiraz ediyorsa ona etki ajanı deyip onu cezaevlerine yollamanın kanuni kılıfını hazırlamaya çalışıyorlar. Ya insan sormadan edemiyor. Fotoğraf çektirmediği, makamında ağırlamadığı çete, mafya, tarikat, suç örgütü lideri olmayan birisinin İçişleri Bakanlığı yaptığı yerde insanlara bir tweet attı diye sokak röportajında iki kelime söyledi diye cezaevine atacaksınız, tutuklayacaksınız. Üstelik bunu öyle utanmazca  yapıyorlar ki yine bir torba yasası içine  adı noterlik kanunu olan bir torba yasanın içine bu tahakküm düzenlemesini getirmişler. Üstelik bunu o kadar acemice  yapıyorlar ki daha birkaç gün önce NATO parlamenterler Asamblemesi’nde karşı çıktıkları itiraz ettikleri düzenlemenin birebir aynısını getirip önümüze yasa diye koyuyorlar.

“Bir kere siyasi iradeye eleştiri getiren bütün yurttaşlar ajan olacak”

 Bir kere siyasi iradeye eleştiri getiren bütün yurttaşlar ajan olacak onların tanımıyla. TÜİK enflasyonları doğru değil dediğinizde bunu mesela bir sendikacı olarak pekala söyleyebilirsiniz. Çünkü yapacağınız toplu sözleşmeyi belirleyecek. Alacağınız asgari ücret zammını belir emekli maaşını belirleyecek. Ama siz bunu söylediğinizde suçlu sayılacaksınız. Mesela Kaz Dağları Madencilik orada talan ediliyor dendiğinde o çevre gönüllüleri ajan olabilir bundan sonra. Örneğin Türkiye'de gıda ürünleri Avrupa'ya göre çok daha pahalı dediğimizde bu haberi yapan bir gazeteci rakamları ortaya koysa bile onu ajan olarak suçlayabilecekler. Sayısız ölerek verebilirim. Buradan partisi ne olursa olsun tüm milletvekillerine hep beraber bu istibdat yasasının reddedilmesi ve bunun geri püskürtülmesi için birlikte mücadele çağrısı yapıyorum.

 “Eğer bu yüzyıl emeğin yüzyılı olmazsa Türkiye'nin Yüzyılı falan olmaz”

Eğer bu yüzyıl emeğin yüzyılı olmazsa Türkiye'nin Yüzyılı falan olmaz. Bakın çok net söylüyorum. Eğer bu yüzyıl Kaz Dağları'nda doğasına sahip çıkanların yüzyıl olmazsa Cengiz'in yüzyılı olur ama Türkiye'nin yüzyılı olmaz. Bu yüzyılda vergi adaleti sağlayamazsak emekçiler patronlardan daha fazla vergi vermeye devam ederse bu yüzyıl yine patronların yüzyıl olur. Ama Türkiye'nin yüzyılı olmaz. Sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırmazsak bu yüzyılda polonez işçilerinin değil, yabancı sermayenin yabancı patronların yüzyıl olur. Barınmanın en temel hak olduğunu, konutun bir yatırım aracı olamayacağını  ortak fikir olarak benimsemezsek bu yüzyıl emlak baronlarının yüzüme olur. Bu yüzyılda tüm hastaneleri kamulaştırmazsak özel hastane patronlarının insan sağlığı üzerinden kar etmesinin önüne geçmezsek bu yüzyıl yenidoğan çetesinin yüzü de olur. Türkiye'nin yüzyılı falan olmaz."

Kaynak: anka