ERDAL SAĞLAM *
Hem küresel gelişmeler, hem de uygulanan ekonomik programın içeride yarattığı sonuçlar nedeniyle, bu yaz piyasalar tatil yapamadı. Döviz talebinin arttığı ve ekonomiyle ilgili spekülasyonların arttığı bir haftayı geride bırakırken piyasalardaki yüksek tansiyonun devam etmesi bekleniyor.
Yüksek tansiyon sadece finansal piyasalarla sınırlı kalmadı, ekonomik daralma nedeniyle, tüm iş kesimlerine yayılmış durumda. Sektör temsilcisi iş insanları ardarda şikayet açıklamaları yaparken, bu şikayetlerin önümüzdeki dönem daha da artacağı ve bunun siyasi etkilerinin görülmeye başlayacağı tahmin ediliyor.
Geçen haftanın önemli olaylarından biri, hafta içinde Merkez Bankası’nın faiz kararı, diğeri hafta sonu FED Başkanı Powell’ın faizlerle ilgili yapacağı açıklamaydı. FED Başkanı Powell artık faiz indirimini başlatmaya hazır olduklarını belirtirken, Cuma gecesi gelen bu açıklamanın ardından önümüzdeki hafta küresel piyasalardaki hareketliliğin artması bekleniyor.
FED’in faiz indirimleriyle birlikte, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere fon akışının hızlanması bekleniyor. Ancak bunun öncesinde geçtiğimiz hafta içeride yaşanan döviz talebindeki artış ve bunun getirdiği kurlarda beklenenden yüksek artışlar, piyasalarda tedirginlik yarattı. Merkez Bankası, geçtiğimiz hafta döviz rezervlerinden satış yaparak dolar kurunu 34 TL’nin altında tutmaya çalıştı. Buna rağmen daha öncekilerden çok daha yüksek bir haftalık kur artışı yaşandı, bu da kurlarla ilgili spekülasyonların artmasına neden oldu.
Merkez Bankası’nın bu tedirginliği gidermekte yeterince başarılı olamadığını gördük. Cuma günü Merkez’in müdahalelerine rağmen dolar kuru 34 TL’yi aştı. Merkez, ancak piyasaların kapanışında, yeniden 34 TL’nin altına getirebildi.
Önümüzdeki hafta piyasaların dikkati, içeride döviz talebinin nasıl seyredeceği ve buna bağlı olarak kurlardaki yaşanacak seyirde olacak. Piyasalarda önümüzdeki hafta döviz talebinin durulması, durulmasa bile Merkez’in artık daha sert bir tavır takınabileceği konuşuluyor. Bu nedenle de kurların aşağı doğru gelmesi ve bir süre 33.5 TL seviyesinde kalabileceği beklentileri dile getiriliyor. Bu yolla “geçen hafta spekülasyon yapanların, bir daha böyle bir denemeye girmemeleri için önemli bir adım atılabilir” yorumları yapılıyor.
Mehmet Şimşek’in istifa hikayesi
Geçen hafta, neredeyse bütün hafta boyunca, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le ilgili haberleri izledik. Sonunda Bakan Şimşek istifa etmediğini bir kez daha açıklarken, SPK ise borsa işlemlerine etki ettiği için Şimşek’in istifasıyla ilgili haberler hakkında soruşturma açacağını duyurdu.
Mehmet Şimşek’in istifasıyla ilgili ortaya atılan haberlerin tümüyle mesnetsiz olduğu söylenemez. Çünkü Şimşek’in yapmak istedikleriyle, parti yöneticileri ve Cumhurbaşkanlığı danışmanlarının aynı fikirde olmadığını zaten biliyoruz. Bu nedenle programın daraltıcı sonuçları ortaya çıkıp, çeşitli kesimleri zorlamaya başladığında, bu görüş ayrılıkları ve ayrılığın getirdiği tartışmalar ister istemez gündeme geliyor.
Buradaki sorunlardan biri; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hem parti içinde, hem de Saray bürokrasisi nezdinde, Bakan Şimşek’e yeterince güçlü destek vermemesinden kaynaklanıyor. Erdoğan’ın bu eleştirilere izin verdiği, en azından eleştirilerin dile getirilmesine göz yumduğu tahmin ediliyor.
Bu durum piyasalarda, hiçbir zaman akıldan çıkmayan, “Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplumsal rahatsızlık artınca, Bakan Şimşek’le yollarını ayırabilir mi?" sorusunun yeniden ısıtılıp gündeme gelmesine yol açıyor. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomiyi bu hale getiren eski yöneticiler ve kendi ekonomi danışmanlarını sistemden çıkarırsa, bu tedirginliğin kendiliğinden biteceğini söylemek mümkün. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yola gitmiyor, bu ikircikli tavır da, sürekli bir tedirginlik havasına neden oluyor.
Bu konuda önemli sorunlardan biri de iş dünyasının çoğunluğunun, eski alışkanlıklarından ve yüksek karlarından fedakarlık etmeye yanaşmamaları. Şimşek’in uygulamaya koyduğu enflasyon muhasebesi kurallarına bile, varlıkları enflasyon oranında değerlendirilip, buna göre vergi vermekten kaçındıkları için karşı çıkıyorlar. Bu kurallar değiştirilmedi ama beyanname verme ve ödeme sürelerinin tekrar tekrar ötelenmeye başladığını görüyoruz.
İş dünyası eskisi gibi enflasyonun altında ucuz kredilerle, yüksek enflasyon döneminde istedikleri gibi fiyatları belirleyerek elde ettikleri yüksek kârları devam ettirmek, en azından, kazanımlarını kaybetmemek için sürekli talepte bulunuyorlar. Son olarak da ihracat için farklı kur, 4 yıl vadeli ucuz kredi gibi taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladıklarını görüyoruz. Bunun yanında bazı sektör dernekleri artık toplu olarak şikayetlerini açıklayıp, seslerinin daha güçlü çıkması ve Cumhurbaşkanı’nı daha fazla etkileme çabası içinde girdiler.
İş dünyasının bu talepleri, yine Cumhurbaşkanı tarafından kabul görürse, bu bütçenin gelir ayağını sekteye uğratacağı için, programın yarım kalma tehlikesi yaratabilir. Programın yarıda kalması, her zaman tekrarladığımız gibi; zaten enflasyonun tüm yükünü çekip, giderek sayıları artan yoksul kesimlerin yükünün iyice artması anlamına gelecektir.
*ANKA Ekonomi Koordinatörü