Dinbaz ya da Dinci Siyasi Rejimler Üzerine Kısa Notlar

Abone Ol

Vatandaş soruyor: " Dinbazlık ya da dincilik ne demektir? İslam ülkelerindeki siyasi iktidarlar neden olağan olarak hiç değişmiyor? Müslüman toplumlar göreceli olarak neden hep geri kalmışlar?"

Bu durum kitaplar dolusu açıklamalar gerektirir. Ancak ben yine de kısaca anlatmaya çalışayım.

Dindarı bilmeden dinbazı ya da dinciyi tanımlama olanağı yoktur. Dindar, samimi inançlı, güzel ahlaklı, düzgün karakterli, haramdan, zinadan, talandan, yalandan... Uzak yani takva sahibi kişidir. Dindarın hilesi, hurdası, fitnesi yoktur. Dindar, her zaman ve her koşulda dürüst ve güzel ahlak sahibidir.

Dinbaz ya da dinci ise dinle oynayan demektir. Dinden geçinendir. Nasıl ateşle gösteri yapana ateşbaz, iple gösteri yapana cambaz denirse, dinde ikiyüzlü olana, kendi çıkarı için dini ve dine dayalı kutsalları kullanana da dinbaz denir. Dindar samimidir, dinbaz ikiyüzlüdür. Dindarın tutum ve davranışları içtendir. Halbu ki dinbazın tüm hal ve hareketleri kendisine çıkar sağlamak için beyin yıkamaya ve kandırmaya yöneliktir. Dinbaz dinsel ibadetleri ve yardımları gösteri ya da reklam aracı yapmayı sever. Dindar ise gösterişten ve reklamdan uzak durur...

Dinbazın üzerindeki din yaftası kiralık elbise gibidir. İşi bitince çıkarılır. Dindarın insanî ahlaki ve düzgün karakteri ise yaşam boyudur. Eğer bu karakter olumsuz yönde değişmeye başlarsa, dindarlık dinbazlığa dönüşecek demektir.

Genelde, çok azı hariç, hanedanlık ya da saltanata dayanan İslam ülkelerindeki siyasi iktidarların halkları ile olan tutum ve davranışları çoğu kez ikiyüzlüdür. Bu tür yönetimler, Allah ve din adına, cahil ve yoksul çoğunluktan hep sonsuz sabır, geri dönülemez itaat ve bitip tükenmez kanaat isteyerek onları dünya işlerinden ve dünya malına sahip olmaktan caydırmaya çalışırlar. Kendileri ise sınırsız servet, sarsılmaz siyasi güç elde ederek dünyaya egemen olma peşindedir. Halklarını ise bu servet ve saltanat gücünü Allah ve din gereği yaptıklarına inandırmaya çalışırlar. Kısacası dinbaz ya da dinci ikitidarlar hipokrattır; yani ikiyüzlüdür.

Peki dinbaz ya da dinci siyasi iktidarlar bu ekonomik ve siyasi gücü nasıl devşirir ve nasıl sürdürürler? İktidarlarca bu ekonomik ve siyasi gücü elde tutma ve sürdürebilmenin başlıca ana nedenleri şunlardır.

1- Aklı ve bilimi öncelemeyen, tamamen dogmatik değerlere dayalı, çoğu söylence ve hurafelere bezenmiş, eleştiriye kapalı, asırlar boyu hep aynı şeyleri tekrarlayan bir eğitim sistemi. Böyle bir eğitim sistemi :

a. Toplumu akılcı düşünmekten, bilim ve teknoloji üretmekten... zihniyet devriminden geri bırakır. Çünkü cahiller sürüsüne çobanlık yapmak, cahil toplumları yönetmek daha kolaydır.

b. Akılcı ve bilimsel eğitimden uzak kalınınca da, ,ülke bilim ve teknoloji üretmekten yoksun kalır. Üretim, mal, hizmet ve toplumsal refah artmaz. Sonuç olarak ülke ve toplum bu geri kalmışlık çemberini kıramaz .

2- Hepsi olmasa bile, bu tür ülkelerde siyasi iktidarların güdümünde olmaya ve onlarla kendi çıkarları karşılığı işbirliği ve çıkar paylaşımı yapmaya hazır geniş ve yaygın bir ulema tipinin varlığı söz konusudur. Bu tip iktidar yandaşı ulema erkânı sürekli olarak toplumu siyasi iktidarlara sadakate, sabra ve iktidara ( ulu'l emre) itaata yönlendirir. Geniş halk kitleleri ise bu tip çıkarcı ulamalarca öğretilmiş bir çaresizlik sendromu ile yaşamaya devam ederler.

3- Antidemokratik, otoriter ya da totaliter ülkelerde, toplumu korkutmak ve sindirmek amacıyla, koç başı olarak kullanılabilen geniş ve güçlü bir güvenlik ordusu ( polis, jandarma, asker, özel güvenlik.. güçleri) ve yine siyasi iktidarların güdümüne girmiş yargı kurumları vardır. Bu tür güçler ve kurumların görevleri mevcut siyasi iktidarları kendi halklarından her ne pahasına olursa olsun korumaktır.

4. Totaliter ve otoriter rejimlerdeki güdümlü medya kuruluşlarının genel politikaları ve bu medyalarda, istisnalar hariç, görev yapan sözde aydınların tutum, davranış ve söylemleri ise, siyasilerin yanlış ve kusurlarını görmezden gelmektir. Doğru yaptıklarını ise abartıp sürekli yineleyerek otoriter ve totaliter iktidarların değirmenlerine su taşımaktır. Gerçekleri halktan ya da kamuoyundan saklamaktır.

Kıssadan Hisse:

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, yukarıda

kısaca açıklanan ve gerçek dindarlıkla yakından ve uzaktan ilgisi olmayan bu çağdışı fasit siyaset çemberini kırmaya çalıştı. Hanedan ya da kişi iktidarını ortadan kaldırdı. T.B.M.M . sini kurarak halkını kendi ekonomik, hukuki sosyal ve kültürel düzeninin belirleyicisi ve sahibi yaptı. Demokratik laik, ve sosyal bir hukuk devleti kurdu. Buyruklar ve fermanlar yerini evrensel hukuk kurallarına bırakmaya başladı. Devlet, vatan ve ülke hanedan ya da kişilerin malı olmaktan çıktı; topyekûn ulusun malı oldu...

Temel amaç ve hedefler olarak; bize, hepimize düşen önemli görev; başta siyaset anlayışımız olmak üzere, halkımızı, ülkemizi, devletimizi, ekonomimizi, sosyo- kültürel yapımızı,

demokrasimizi, hukukumuzu, sanatımızı ... çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır. Başka türlü, emperyalist ülkelerin vesayetinden kurtulma olanağı yoktur.

Çağdaş bir zihniyetin en önemli temel girdisi ise aklı, bilimi ve özgür düşünceyi önceleyen, öğretim birliğine dayalı demokratik ve laik eğitimdir. Eğitim sistemi çağdaşlaşmadan zihniyet çağdaşlaşmaz.

Son söz:

AKIL, BİLİM VE UYGARLIK YOLUNUN GERİ VİTESİ YOKTUR VE OLMAMALIDIR.