Vatandaş soruyor, " Hocam hem toplumsal kardeşlik ve barış ve hem de Devletimizin ve Cumhuriyetimizin bekası eş anlı olarak sağlanabilir mi? Düşüncelerinizi açıkca ve çok kısa olarak anlatabilir misiniz."
Net cevabım evet sağlanabilir; ancak bu birliktelik ve beka amacına uygun strateji, politika plan ve programların rotasından çıkmamak gerekir. Kaldı ki bu rota zorunludur ve biz ulus olarak buna mecburuz.
Öyleyse nelere dikkat edilmelidir.
1- Dinsel kimliklerin başka inanç, din ve mezhep... sahiplerine karşı bir üstünlük ve baskılama, zorlama aracı olarak kullanılması yanlıştır. İnançlar arasında hiyerarşi olmaz.
2- Irka, renge, deriye, cinsiyete... dayalı etnik ve biyolojik kimlikler arasında bir alt-üst ilişkiler kurmak, bazı etnisiteri kutsallaştırıp bazılarını aşağılamak yanlıştır. İnsanlar ırk ya da cinsiyetleri ile değil, aldıkları eğitim, kültür ve mesleklerinin niteliği, insani ve ahlaki değerleri ile sınıflandırılabilir.
3- Devletin kendi yurttaşlarına zorunlu olarak, sağcılık, solculuk, liberallik, sosyalistlik, ırkçılık, siyasal dincilik, devletçik... ve benzeri ideolojik kimlik dayatmaktan vazgeçmesi gerekir. Eğer
devlet bu ideolojilerden her hangi birini resmi ideoloji olarak kabul eder de diğer ideolojileri dışlarsa o ülkede demokrasi olmaz. Olamaz. Din, vicdan ve fikir özgürlüğü yok olur.
4- İnanç, din, mezhep ve benzeri farklılıkların olduğu çok etnikli, çok dinli, çok mezhepli... toplumlarda demokrasinin eğer olmazsa olmaz koşulu laikliktir.
Çünkü bir toplumda, gerçek anlamda laikleşme, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi olmadan dinler, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler arasındaki gerilim ve çatışmalar bitmez.
5- Devletin egemenliği bağımsızlığı ve bekası, ulusun varlığı ve bütünlüğü ve benzeri konularda toplumsal kardeşliği, barışı ve birliği bozacak her türlü söylem ve eylemlerden uzak durmak lazımdır. İktidar ya da muhalefet olsun siyasilerin her türlü söylem ve eylemleri ayrıştırmak için değil, birleştirmek için olmalıdır.
6- Çoğulcu, demokratik, çok etnili, çok dinli, çok kültürlü mozaik toplumlarda partiler arasındaki siyasi rekabeti toplumdaki mozaik yapıyı bozacak şekilde dinsel ve etnik farklılık alanlarına taşımak çok yanlıştır. Siyasi partilerin ve siyasi figürlerin bu konuda çok duyarlı davranmaları lazımdır. Siyasilerin kendi aralarındaki rekabeti, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda, toplumun refah, kültür düzeyini ve üretkenliğini artırabilecek ve topluma sunulan kamusal hizmetlerin çoğalmasına ve hizmet kalitesinin yükseltilmesine yönelik olmalıdır.
7- Siyasal iktidarda olanların, kamu hizmetlerine alınacak personel seçiminde, iş ve hizmetlerin gerektirdiği mesleki ve teknik nitelikler dışında, her türlü etnik, dini, mezhebi ...ve benzeri özellikler aramaktan mutlaka vazgeçmeleri gerekir. Eş, dost, arkadaş, yandaş kayırmacılığı (nepotizm) yapılmamalıdır.
Bu özelliğe dikkat edilmezse öz ve üvey yurttaş ayrımcılığı doğar. Toplumsal barış bozulur.
8- Zenginlerle fakirler arasındaki uçurumları azaltacak, orta sınıfı güçlendirecek, vergi adaleti sağlayacak, sosyal devlet ve adil gelir dağılımına yönelik gerçekçi politikalar oluşturmak gerekir.
Devlet, istisnasız her yurttaşına, başta iş ve gelir güvencesi olmak üzere, yaşama tutunabilme ve yaşam sorunlarının üstesinden gelebilme fırsat ve olanakları hazırlamalıdır.
9- Siyasi iktidarı elinde tutanlar, polis, jandarma, ordu, yargı ve benzeri devlet aygıtlarını, sadece toplumsal düzeni sağlama, haksızlık ve zorbalıklara engel olma, hukuk devletinin ve adaletin tam olarak gerçekleşmesi için harekete geçirmelidir. Kamusal güçler bir baskı, korkutma ve sindirme aracı olmamalıdır. En doğru adalet özgür kamu vicdanınca doğru bulunan ve toplumsal barışı bozmayan adalettir. Kanun devleti değil, çağdaş hukuk devleti gereklidir.
10- Fikir açıklama özgürlüğüne, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin desteklenmesine, basın ya da medya kuruluşlarının siyasi iktidardan bağımsız olmalarına özel bir önem verilmelidir. Siyası iktidara yandaş, bağımlı ya da tersine hasım medya kuruluşları iktidar üzerinde doğru ve yerinde bir denetleme görevi yapamazlar. Her iki durumda da halk doğruları tam olarak öğrenemez. Medya bağımsız ve özgür olmalıdır.
11- Başta Üniversiteler de olmak üzere, aklın ve bilimsel faaliyetlerin gelişmesinin desteklenmesi, akademisyenlerin kendilerini hiç bir baskı altında hissetmeden kendi mesleki, bilimsel çalışma sonuçlarını ve kendi uzmanlık alanı ile ilgili fikirlerini özgürce açıklayabilmelidir. Bilim özgürlük ve mali kaynak gerektirir. Güdümlü toplumlarda bilim, kültür ve sanat gelişmez.
12. Ülkenin doğal, beşeri, mali, bilimsel, teknolojik... Kaynaklarını üretimi hızlandırmak, toplumun ekonomik ve sosyal refahını yükseltmek, pastayı büyütüp herkese düşen payı artırmak lazımdır. Karnı tok, sırtı pek ve geleceği güvence altında olan insanlar ve sosyal gruplar arasında gerilim ve kavga eğilimi zayıflar ve giderek sönümlenir.
Yazıyı bitirirken bir önemli konuyu da önemle ve altını çizerek belirtmek gerekir.
Şöyle ki, bazı yazarlar, çağdaşlaşma, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü, demokrasi eşit yurttaşlık ve benzeri kavramların Doğu toplumlarının kültürlerinde mevcut olmadığını, dolayısıyla Batıya özgü olan bu değerlerden uzak durulması gerektiğini söyleyerek, akıl, bilim. Laiklik, demokrasi yolunu kapatmak ve her şeyi teokratiktik dinsel verilerden türetmeyi savunurlar.
Bu yaklaşım doğru değildir. Çünkü Batının ürettiği evrensel hukuk, demokrasi, özgürlük, laiklik, bilim ve teknoloji çıktıları. Batının tarihsel, dinsel, geleneksel Hristiyan kültürünün everilmesinden çıkmamıştır. Tam tersine, Kilise ve ruhban sınıfı ile mücadele edilip, bir çok bedel ödenerek, dinsel otorite devlet ve dünya işleri dışına itilerek, yani devlet laik ve sekiler konuma getirilerek elde edilegelmiştir. Evrensel kültür dinsel değerlerden türetilmemiştir.
Son söz şu olmalıdır. Tohum ekilmeden ürün bitmez. Fidan dikilmeden meyve yetişmez. Tıpkı bunun gibi akıl ve bilim temelli zihniyet, kültür ve düşünme biçimi çağdaşlaşmadan demokrasi ve özgürlük gelmez. Çağdaş bir zihniyet devrimi ancak özgür ve çağdaş bir eğitimle mümkün olur.
Tarih, şimdiye kadar, teokratik ve dogmatik değerlerle gelişen ve kalkınan bir ülke ve toplum kaydetmemiştir.
Bu bağlamda M. K. Atatürk'ün, demokratik ve çağdaş bir toplumsal yapı kurmaya zemin hazırlayan DEMOKRATİK VE LAİK TÜRKİYE CUMHURIYETİ DEVLETİ üzerinde yeniden ve yeniden iyice düşünmek, O'nu gözümüz gibi korumak ve gerçek demokrasi ile donatmak gerekir. Zaten demokratik cumhuriyet de, hanedanların, egemenlerin değil, topyekûn halkın ortak iradesi ve yine halkın gerçek iktidarı demektir.