TBMM Genel Kurulu'nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın bütçesi üzerine söz alan DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, Akkuyu Nükleer Santrali ile doğaya verilen zarara ilişkin; "Radyoaktivitenin ölümcül zararlarından, bir yıkım gerçekliğinden, yaşamsal bir tehditten bahsediyoruz. Yıllarca sadece üç kuşak, beş kuşak değil, yüzlerce kuşağın ölümünden bahsediyoruz ama siz ülkenin her bir karış toprağını peşkeş çekmekte ısrar ediyorsunuz. Resmen enerji şirketleri, maden şirketleri, fosil yakıt şirketleri sizi parmağında oynatıyor. Yol yakınken bu politikalardan, ölüm kavşağından dönün" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nın 2025 yılı bütçeleri görüşülüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın bütçesi üzerine söz alan DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, iktidarın nükleer enerji ve çevre politikalarını eleştirerdi. Koca, şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın 29'uncusu geçtiğimiz ay Azerbaycan Bakü'de yapıldı. COP29 adıyla yapılan bu toplantıda iklim değişikliğiyle ilgili radikal dönüşümler bekleyen dünya halklarına ne yazık ki bir kez daha yeni bir felaket müjdesi sunulmuş oldu. İklim değişikliği için o toplantıdan çıkan yöntem ise çıka çıka yeni bir nükleer felaket çağrısı oldu çünkü nükleer enerjinin 3 katına çıkarılması deklarasyonuna atılan imza sayısı bu toplantıda artırıldı ve Türkiye de bu deklarasyona imza atan ülkeler arasına katılmış oldu. Akkuyu’da başlatılan nükleer tehdit ve ekokırım projelerine yenileri eklenecek. Sermaye için yapılan ölüm projeleri Mersin’den sonra Sinop’a ve İğneada’ya da tek tek sıçrayacak. Ülkenin her yeri -deyim yerindeyse- aslında saatli bombalarla donatılacak nükleer santrallerle beraber.
"Yüzlerce kuşağın ölümünden bahsediyoruz ama siz ülkenin her bir karış toprağını peşkeş çekmekte ısrar ediyorsunuz"
Akkuyu ölüm projesi, AKP’nin yerli ve milliliğine yaraşır bir proje olarak da dikkat çekiyor çünkü yerli ve millilik harikası olarak biliyorsunuz, Rusya'ya yüz yıllığına tahsis edilmiş bir ölüm projesi var karşımızda. Şimdi ama bu COP29 toplantısıyla beraber felaketin boyutları genişliyor. Sinop İnceburun'da, İnceburun gibi doğa harikası bir bölgede, bir yarımadada 11 kilometrekarelik bir alan şimdiden, daha nükleer proje başlamadan talan edilmiş durumda, daha şimdiden 2 milyonu aşkın ağaç o bölgede nükleer için kesilmiş durumda. Tıpkı Akkuyu'da olduğu gibi Rusya'ya da o bölgenin tahsis edileceği söyleniyor. Emperyal güçlerle yapılan bu ihaleler, anlaşmalar bir yana Sinop'ta bize yine ve yeniden ölüm vadeden bir felaket müjdesi var bizim karşımızda.
Ülkenin dört bir yanını maden lobilerine, enerji lobilerine, nükleer lobilerine peşkeş çekerken bu politikalar gırlayken ‘Sıfır Atık Kampanyası’ gibi kampanyalar bu işin, bu politikaların ya da Erdoğan'ın söylediği sözlerin neresindedir? Sinop Nükleer Santrali için 2 milyon ağaç kesilmişken, Cengiz Holding Kazdağları'nda 1 milyondan fazla ağaç kesmişken, yine üçüncü havalimanı bölgesinde 13 milyondan fazla ağaç kesilmişken iklim krizine yönelik önlemler alma politikası bu işin neresindedir? Radyoaktivitenin ölümcül zararlarından bahsediyoruz, bir yıkım gerçekliğinden, yaşamsal bir tehditten bahsediyoruz. Yıllarca sadece üç kuşak, beş kuşak değil, yüzlerce kuşağın ölümünden bahsediyoruz ama siz ülkenin her bir karış toprağını peşkeş çekmekte ısrar ediyorsunuz. Resmen enerji şirketleri, maden şirketleri, fosil yakıt şirketleri sizi parmağında oynatıyor. Yol yakınken bu politikalardan, ölüm kavşağından dönün.”
"Siz bu topraklarda bu halktan ne istiyorsunuz?"
DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık da Ağrı'da aksayan sağlık sistemi üzerinden Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu'na tepki gösterdi. Sakık, doğum yaparken hayatını kaybeden iki kadını anarak şunları söyledi:
“Ağrı, Türkiye’nin en yoksul kenti. Bu kent, çok ağır bedeller ödüyor; TÜİK’in verilerine göre kanser vakalarında birinci sırada, çocuk ölümünde ilk 5’te, yoksullukta aynı şekilde ve çok ciddi şekilde büyük mağduriyetler yaşanıyor. Türkiye’de birileri çok rahatlıkla 112’ye Rusça, Almanca, İngilizce seslenebilir ama bir Kürt dara düştüğünde anadiliyle size seslenemiyor, bu nasıl bir kardeşlik hukuku? Gencecik bir kadın, Dilan Durmuş; dün Beytüşşebap’ta doğum esnasında kan kaybından öldü. Dün bu kadın doğum yaparken öldü, orada uzman hekimleriniz yok. Bugün aynı şekilde bir başka kadın Deniz Erkan, Şırnak’ta doğum yaparken öldü. Siz bu topraklarda bu halktan ne istiyorsunuz, neden bu halka bu kadar düşmansınız?"