Çağımızda Dinler ya da Din Benzeri Duygular Niçin Siyasete Alet Edilir?

Abone Ol

Dincilik, ırkçılık, mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik, bölgecilik, cinsiyetçilik... gibi olgular ve duyguların gündelik siyasete alet edilmesinin temelinde, iktidar partileri için, kendi partilerinin toplumun tamamına sundukları toplam ekonomik, hukuksal, sosyal... kamusal hizmetlerin yetersiz ve adaletsizliği vardır. Muhalefet partileri açısından da halkın gerçek temel gereksinmelerini karşılayabilecek inandırıcı, çözüm üretici ve tatmin edici yeterli ve etkin bir program üretememelerinden kaynaklanmaktadır.

Kısacası siyaset dinciliği, ya da dini siyasete alet edilmesi çağımızın ahlak ya da siyasi etik kurallarından sapmadır. Etik dışı kolaycılıktır. Ana nedeni toplumsal sorunlara tutarlı, etkin ve yeterli politika üretimindeki eksiklik, yetersizlik ve tutarsızlıklardır. Kamusal ve insani mal ve hizmet yetersizliklerinin karşılanabilmesi, toplumsal adalet ve barışın gerçekleştirilmesi yerine, başta dinsel duygular olmak üzere, kutsalların araçsallaştırılarak beyinlerin yıkanabilmesi ve siyasi tercihleri değiştirme isteği içindir.

Devleti, sultan, din ve siyaset üçgeni ile yönetme ve halkı baskılayıp denetleme biçimleri, teokratik feodal tarım toplumlarından kalan kolaycı ve çağımıza göre, çoktan geride kalması gereken yanlış ve çağ dışı alışkanlıklardır. Çağdaş anayasal hukuk devletlerinde yeri yoktur, olmamalıdır.

Ekonomi, üretim, istidam, paylaşım, eğitim, sağlık, teknoloji, hukuk, adalet, demokrasi, kültür, sanat, iç ve dış toplumsal güvenlik, kardeşlik, sevgi, barış... ve benzeri alanlarda yeterli ve etkin politikalar, kurumlar, araçlar ve inandırıcı davranış ve uygulamalar üretemeyen partiler ve siyasetçilerin akıl, bilim ve teknik projeler yoluyla toplumu ikna etmek yerine halkın çoğunluk kesiminin manevi inançlarını harekete geçirip aklın ve toplumsal gerçek gereksinmelerin arka plana itilerek duygusal yakınlık kurma yoluyla, partisine ve kendisine zahmetsiz, mali- teknik kaynaksız, çıkar sağlama isteğidir.

Bir toplumda, dinsel, feodal, cemaat kültürü ne kadar baskın ve yaygın; ayrıca kentleşme, kentlileşme, doğru bireyselleşme, özgürleşme, insan hakları, hukuk, demokrasi, kültürü ne kadar zayıf, aklın ve bilimin egemenliği de ne kadar az gelişmişse siyasal dincilik ya da siyasi ve ekonomik kazançlar için dinsel duyguların araçsallaştırılması bir o kadar güçlüdür.

Dinler, her türlü inançlar ve din benzeri toplumsal kutsal duyguları, siyasetçilerce araçsallaştırmaktan kurtarmanın anahtarı da, özü ve sözü ile benimsenmiş demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin, yani yürürlükteki anayasamızın hükümlerine birebir uymaktır.

Ayrıca dini dünyevileştirip siyasetin aracı yapmanın en büyük zararı da doğrudan dinin kendisinedir. Dinin dünya işlerine, siyasete, çıkarcılığa alet edilmesi halkın dini inancını zayıflatır ve dine olan toplumsal saygıyı azaltır.

Bir önemli konu da Türkiye'nin mevcut sosyolojik yapısıyla ilgilidir. Osmanlı İmparatorluğu çok dinli, çok etkili ve çok dilli bir yapıya sahipti. Türkiye'nin sosyo- kültürel ve etnik yapısı Osmanlı İmparatorluğu'nun somut tarihsel ve kültürel mirasıdır. Mikro ölçekte de olsa, halkımız yine çok dinli, çok mezhepli, çok etkili ve çok dilli bir yapısını korumaya devam etmektedir.

Din ve etnisite üzerinden siyaset yapmak, ya da dini siyasete alet etmek bazı dinsel ve etnik grupları kayırmak, bazılarını da arka plana itip peşinen ayrımcılık yapmayı peşinen kabullenmek anlamına gelir. Böyle bir siyaset tarzı ayrımsız olarak tüm yurttaşların, anayasamızca belirlenen kanunlar önünde eşitlik ve laiklik ilkelerine terstir. Üstelik çağdaş demokrasilerin temel ilkelerine de uymaz.

Sosyolojik açıdan, konumuzun başka bir yönüne daha açıklık getirmek lazımdır. Bir toplumdaki adaletsizlik, haksızlık ve kayırmacılıklara olan inançlar arttıkça çeşitli etnik ve dinsel gruplar arasındaki huzursuzluk, gerilim ve çatışma eğilimleri yükselir. Bu tür gelişmeler de siyasi iktidarların yönetim tarzını sertleşme ve otoriterleşme sarmalına sokar. Her yeni siyasi sertleşmeler yeni toplumsal gerilimlere, her yeni gerilimler de yeni siyasi sertleşmeler ve daha katı otoriterleşmelere neden olur. Demokrasiler erozyona uğrama sürecine girer.

Kıssadan hisse:

Siyasetçilerin, siyasi etik dışı olarak, siyaseti din ve devlet işlerine bulaştırmalarının, ilahi, manevi duyguları kötüye kullanılmalarının önlenebilmesi için halkın, gerçekçi ve bilimsel bir eğitimle, siyasi kültüler alanında, yeterli bir bilinç düzeyine ulaşmasını gerektirmektedir.

Temel ve kalıcı çözüm; Ulusal Kahramanımız ve Ulu Önderimiz M. Kemal Atatürk'ün akla, bilime, laikliğe, demokratik cumhuriyete, sosyal devlete ve ayrımsız olarak yurttaşların eşitliğine yürekten inanma ve gereğini yerine getirmeye bağlıdır.

Türkiye'de; din ve din benzeri kutsalları siyaset aracı yapmayacak, toplumun acil, ekonomik, hukuksal ve sosyal... sorunlarına odaklanarak; kanaat, kader ve sabır önerileri yerine, gerçekçi yeterli ve kalıcı çözüm üretecek, laik güçlü ve uzun ömürlü, ancak dürüst seçimle gelip yine dürüst seçimle gidecek, halkın tercihleri ve oylarına saygılı bir iktidara acilen gereksinmesi vardır. Oylar kullanılırken, eski alışkanlıkları ve korku kültürünü geride bırakıp, çok bilinçli ve dikkatli olmak gerekir