‘Bakışlarımızla Son Kez Sessizce Vedalaştık’

Abone Ol

Uzun yıllar şoförlük yapması nedeniyle sürdüğü arabanın arkasında “İhtiyar Delikanlı” yazan ve şoför camiasında “Sadık Dayı” diye tanınan babamın 2015 yılında vefatından sonra ailede annem ile dört kız kardeşim ve bir de erkek olarak ben kalmıştım. Benden bir yaş büyük olan Zennure ablam, benden üç yaş küçük olan Fatma, yedi yaş küçük olan Niket ve dokuz yaş küçük olan Selda adında kız kardeşlerimle birlikte biz beş kardeştik.

Zennure ablam İstanbul’da Fatoş ise Manisa’da yaşamaktaydı. Diğer iki kız kardeşim ise Malatya’da yaşamaktaydı.

Kardeşler arasında liseyi bitirebilen ve üniversite sınavına girebilen sadece Fatoş bulunuyordu. Onun dışında ise diğer kardeşlerimle ben ortaokul mezunuyduk. Ta ki ben 2016 yılında açık öğretim lisesini ve ardından da 2019 yılında üniversitenin ön lisans ile 2022 yılında da lisans bölümünü bitirip mezun olana kadar.

Fatoş, liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına bir iki defa girmesine rağmen kazanamamıştı. Bu nedenle özel sektörde işe girerek çalışmaya başlamıştı.

Özel sektörde çok fazla çalışmadan Türkiye İş Kurumu’nda işe girmişti. Görev yeri Malatya’ydı. Çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra evlenmiş ve baba ocağından ayrılmıştı. Evlendiği eşinin Manisa’da yaşıyor olması nedeniyle görev yerini oraya aldırmıştı.

Yıllardır oğlu Mert Ali ve eşi Ali Ekber ile Manisa’da yaşıyordu. Yıllardır çalıştığı kurumdan da 2021 yılında emekli olmuştu.

Önce eşi sonra da kendi emekli olduktan sonra tam rahat bir hayat yaşamayı hayal ettikleri zamanda ömür denen yolun sonuna yaklaştığını ne o ne de bizler farkında değildik. Amansız bir hastalık yakasına yapışarak musallat olunca düşledikleri hayat yaşanmadan son buldu.

Normalde de birçok rahatsızlık yaşamış ve yaşamaya da devam ediyordu. Sürekli yaşadığı bazı rahatsızlıkları ise artık kronikleşmişti. Defalarca vücudunun değişik yerlerinden ameliyatlar olmuştu. Bir ayağı sürekli hastanelerde doktor kapılarını aşındırmaktaydı.

Covid-19 salgını başlamadan önce Aralık 2020’de Malatya’ya gelmiş ve salgından dolayı da iki yıldır gelememişti. Bu bayram sonunda eşi ile Malatya’ya geleceğini ve uzun bir süre kalacağını söylüyordu. Geleceği günleri iple çekerek beklerken yine hastalanmış ve evde yatıyordu. Konuştuğumuzda sesi kötü geliyordu.

Doktora gidip muayene olabilmek için hastaneden randevuyu birkaç gün sonrasına ancak alabildiğini söylemişti. Telefonla konuştuğumuzda “Randevuyu neden bekliyorsun, özel hastaneye gitsene.” dediğimde “Ağrılarım artarsa giderim Abi.” demişti.

Bu konuşmamızdan birkaç gün sonra 19 Nisan akşamı ağrıları dayanılamayacak kadar artınca eşi ile oğluna “Beni acile götürün.” demiş.

Acile götürüldüğünde yapılan tahliller ve muayeneler sonucunda pankreas kanserinin son evresinde bulunduğu ve diğer organlara da metastaz yaptığı söylenerek hastaneye yatışı yapılıyor. Ayrıca ciğerlerinde görülen lekelerin tespit edilerek uygulanacak tedavinin belirlenmesi için parça alınacağını söylüyorlar.

Parça alımı yapılmadan 20 Nisan akşamı bu defa beyin damarlarında emboli oluştuğundan vakit geçirmeden yoğun bakıma alınıyor.

Yoğun bakımda birkaç gün kaldıktan ve durumunun biraz düzelmesi üzerine servise alınıyor ve daha sonrasında ise yaklaşan bayram nedeniyle eve çıkarılıyor. Doktorlar, emboliyi dağıtmak amacıyla uyguladıkları kan sulandırıcı tedaviden dolayı parça alımının yapılamayacağını ve bu nedenle eve çıkardıklarını belirterek bayram sonunda tekrar kontrole gelmesini söylüyorlar. Bayram sonunda kan değerleri normale dünmüşse parça alımı yapılacağını belirtiyorlar.

Evde ise gerek ilaç tedavisi gerekse de fizyoterapistin uyguladığı fizik tedavi sonucunda ayağa yavaş yavaş düzelmeye başlamıştı. Ayağa kalkarak yürümeye başlamış, yemesi içmesi düzelmişti.

“Birçok hastalığı atlattım, bunu da yeneceğim.” diyerek umudunu yitirmeden fizyoterapistin her dediğini yapıyor ve kısa zamanda büyük gelişmeler göstermeye başlamıştı. Onun düzelmesini ve azimli olduğunu gördükçe bizlerde seviniyor ve umudumuz gittikçe artıyordu.

Zamanın ne getireceğini ve ne göstereceğini bilmeden umutlarımıza dört elle sarılmış bir halde güzel günlerin gelmesini beklerken olan oldu ve ikinci defa emboli oluştu. Sevinçlerimiz ve mutluluklarımız donakalmış, kurduğumuz hayallerimiz ise bir film sahnesinin en heyecanlı yerinde kopması gibi yarıda kalmıştı.

İkinci defa beyin damarlarında emboli oluştuğundan kız kardeşim tekrar yoğun bakıma alınınca ablam beni aradı. “Durma çık gel, doktoru ile konuştuk senin durumunu anlattık. ‘Gelsin, yoğun bakıma alırız.’ dediler. Çık gel en azından Fatoş’u son bir defa gör.” dedi.

Ablamın aradığı gün ise geçtiğimiz yıl 3 Mayıs da vefat ederek aramızdan ayrılan can dostum Yücel’in ölüm yıldönümü nedeniyle mezarını ziyaret etmek amacıyla Ankara’ya gidecektik. Tüm hazırlıklarımız tamamlanmış ve yola çıkmak için akşam olmasını bekliyorduk.

Ablamdan gelen telefon üzerine Ankara yolculuğunu vakit geçirmeden iptal ettim. Kız kardeşimle Manisa’ya gitmek amacıyla uçak biletine baktığımızda ne direkt uçuş ne de aktarmalı bir uçuş yoktu. Bir gün sonrasına baktığımızda da yer olmadığı için otobüs firmalarına baktık. Ne yazık ki bayram dönüşü nedeniyle hem uçaklarda hem de otobüslerde birkaç gün süresince yer bulunmuyordu.

Gerek uçakta gerekse de otobüs firmalarında iki ya da üç gün sonra yer bulunacağını söylediklerinde o an aklıma kardeşimi belki de son defa görebileceğim gelince vakit kaybetmeden çıkmam gerektiğini düşündüm. Bu nedenle vakit kaybetmeden ticari taksi ile yola çıktık.

Manisa’ya varır varmaz önce yeni aldıkları ve henüz tadını çıkaramadıkları evine gittik. Bir iki saat bekledikten sonra hastaneye gittik. Hafta sonu olduğundan normalde yoğun bakıma kimseyi almıyorlardı. Görevlilere doktorunun bilgisi olduğunu ve onay verdiğini söyleyince kabul ettiler.

İçeride nasıl bir durumla karşılaşacağımızı tahmin ediyordum. Yıllardır hastanede anestezi teknikeri olarak çalışan yeğenim bizleri bilgilendirdi. “Onunla konuşun, ne anlatmak istiyorsanız söyleyebilirsiniz. O sizinle konuşamazsa da sizi duyacaktır.” dedi.

Yoğun bakıma yanımda gelen diğer kız kardeşimle beraber girdik. Odaya girdiğimiz andan itibaren yatağında gözleriyle bizi takip etmeye başladı.

Yatağının yanına yaklaştık, ben sağ yanında durdum, kız kardeşim ise sol yanına doğru geçti. O geçince sol elini tuttu. Ben sağ elini tutmaya niyetlendim yapamadım. Kız kardeşim sarılıp öptü, başını okşadı. Boğazımda koca bir taş varmış gibi yutkunmaya çalıştım, yapamadım.

-Devam edecek-