DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’a “terörün bittiği örgütün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısına, "Biz de Öcalan'ın ne diyeceğini merak ediyoruz, tecridi kaldırın" yanıtını verdi. Bakırhan, "Kürtler iktidarla anlaştı yargısından kurtulmak lazım.Kimseyle kapalı kapılar arkasında konuştuğumuz da yok. 'Kürtler iktidarla anlaştı' diyenler oluşabilecek diyalog zeminin önüne bariyer koyarak bu ülkenin çözümsüz bir şekilde devam etmesini istiyorlar" ifadelerini kullandı. CHP'ye önemli görevler düştüğünü belirten Bakırhan, "CHP, çözümün yanında yer almalıdır aksi halde geleceğimize de zarar verir. Kürt meselesinde bir çözüm programı ortaya koymayarak kendisine büyük kötülük yapar, kaybettirir" dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Bakırhan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. DEM Parti'nin ezilen Kürt halkının olduğu gibi Uygur Türkleri'nin, Filistin halkının, Ezidiler'in, kadınların, Alevilerin haklarını savunmaya devam edeceğini söyleyen Bakırhan, "DEM Parti farklı renkleriyle bir lotus çiçeği gibidir. Türkiye'de siyaset yapanlar DEM Parti kadar bu toplumun geleceğini düşünseydi bugün içerisinde bulunduğumuz siyasal ve toplumsal çürümeyi yaşamıyor olacaktık. Bu ülkede yoksul, yoksulluğuyla baş başa kalmış, adalet arayanlar biçare bir şekilde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Emekliler zaten çoktan açlığa mahkum edilmiş. Çeteler, başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanını esaret altına almış. Kadınlar sokağa çıkamıyor, çocuklarımız güvende değil. İnsanlığımızdan utanır hale geldik. Utanması gerekenler bu adaletsizliğe bir şey diyemiyorlar" şeklinde konuştu.
"Çelik kubbeyi yoksulun 750 lirasıyla kurmayacağını biliyoruz"
"Bu ülke bizim, herkes bunu böyle bilsin" diyen Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu ülke milliyetçilik yapan ama bu çürümeye göz yumanların ülkesi değil. Türkiye koca bir sefalet ve suç meydanına dönmüşken iktidar vergi ve ihale vurgunu peşinde koşuyor. Onların derdi sokakta her gün katledilen kadınlar değil. Uyuşturucu belasının Kars'tan Edirne'ye kadar teslim aldığı gençler değil. Geçinemeyen emekliler değil. Yeni yeni vergiler vermeye çalışıyorlar. Dünya'da eşi benzeri görülmemiş bir vergi hayata geçirdiler. Bu iktidar kredi kartı limitinden bile vergi alma fikriyatını ortaya koyan bir iktidardır. Çok dahiyane bir buluştur. Bu dahiyane buluşu hayata geçirenlere Nobel verilmeli. En iyisi olduğu için değil en kötüsünü bulduğu için Ekonomi Bakanı bu ödülü haketmiştir. Bu vergiyle çelik kubbe kuracaklarmış. Çelik kubbeyi emekçinin, yoksulun 750 lirasıyla kurmayacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Rant verdiğin sermayeden alabilirsen belki çelik kubbeyi kurabilirsin. Emekçinin 750 lirasıyla olsa olsa sermayeye peşkeş çekilecek bir vergi indirimi yapabilirsiniz. Bu karardan bir an önce vazgeçilmeli.
"Biz bunların ne cebini ne midesini doyuramadık"
Tasarruf diyerek öğrencilerin servisini kaldırıyorlar, okullardaki temizlik görevlilerini kaldırıyorlar ama çok sevdikleri firmalara ihale vermeye devam ediyorlar. Bir yandaş holdinge piyasa değeri 100 milyar olan bir maden sahasını 3,5 milyar liraya verdiler. Ekonomi Bakanı bununla çelik kubbe kurabilir ama gözleri bizim ceplerimizde. Ülkenin tablosu bu; cezaevinde sağlık imkanlarına ulaşamayanlar, haksız yere hapis yatanlar ama yandaşa ihale ve peşkeş çekiyorlar. Halk artık değişim istiyor. Hiçkimse Türkiye'nin ikinci yüzyılında adaletten, demokrasiden, eşitlikten yoksun bırakmaya hakkı yoktur. Bu Meclis'in barış ve adaleti sağlaması için acilen bir adım atması gerekiyor. Bu sistem karşısında değişimi zorlamamız gerekiyor. Mağduruz diye geldiler, mağduriyet yaşatıyorlar. Biz bunların ne cebini ne midesini doyuramadık. Bir müslüman kul hakkın dendiği zaman hazır ola geçer ama bunlar na kulu ne kul hakkını tanıyorlar. Milletin üstünde hırka, midesinde lokma bırakmadılar. Hiçkimse bir vesayete karşı çıkarken başka bir vesayete sarılmamalıdır. Yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünen vatandaşlarımız tepki göstermeli. Türkiye bugünlere empati yoksunluğundan geldi."
"CHP, statükoya sığınmadan çözümün yanında yer almalı"
Türkiye'nin ilk Meclisinde bütün renklerin yer aldığını ifade eden Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sizin de mağdur olduğunuz bu ülkede ilk Meclis ruhuyla Kürt'ün hakkını, hukukunu tanıyarak gerçekten demokratik bir Cumhuriyete ulaşabiliriz. İlk Meclis'te Türkiye'nin bütün renkleri vardı. Ama sonrasında tek renge, tek inanca büründürülen ve zorla dayatılan bir vesayetle karşı karşıya kaldık. Bu vesayeti savunanlara Çanakkale'deki mezarlığı hatırlatmak isterim. Mezar taşlarında Amed'den Muş'a kadar, Siirt'ten Kars'a kadar Kürt yurttaşların da ismi var. Daha kapsayıcı, herkesin kendi rengiyle yer aldığı bir yönetim biçimi, bir Cumhuriyet inşa etmek hepimizin görevi. Ana muhalefet partisine bu süreçte çok önemli görevler düşüyor. CHP, statükoya sığınmadan, çözüm karşıtı bir yere savrulmadan ve Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin sorunlarının demokratik bir şekilde çözülmesi için karşı bir yerde durmamalı. Çözümün yanında yer almalıdır aksi halde geleceğimize de zarar verir. Kürt meselesinde bir çözüm programı ortaya koymayarak kendisine büyük kötülük yapar, kaybettirir. Bütün siyasi partilere çağrı yapmak istiyorum; gelin barışı, demokrasiyi, hak talep edenlerin haklarını bu yasama döneminde birlikte çözelim. En büyük mesele Kürt meselesidir. Bu meselenin çözümü hepimize kazandırır. Savunmaya harcanan 3 trilyon doların emeklilere, emekçilere, yoksullara harcanması anlamına geliyor."
"Elimize ters kelepçe vurarak Türkiye barışını sağlayamazsınız"
"Kürtler iktidarla anlaştı" yargısından kurtulmak gerektiğini söyleyen Bakırhan, şöyle devm etti:
"Kimseyle kapalı kapılar arkasında konuştuğumuz da yok. 'Kürtler iktidarla anlaştı' diyenler oluşabilecek diyalog zeminin önüne bariyer koyarak bu ülkenin çözümsüz bir şekilde devam etmesini istiyorlar. CHP, Türkiye'nin en önemli meselesi olan Kürt meselesi hakkında ne düşünüyor? Madem iktidardan rahatsızsa biz zahmet bu konuda kendi çözüm önerilerini de ortaya koymalıdır. CHP 1989'larda 1990 sonrasında Kürt meselesine dönük raporlar yayınlardı. Şimdi CHP'ye çağrımızdır; eleştirmek, reddetmek yerine, oluşabilecek bir sürecin önüne bariyeler koymak yerine siz ne düşünüyorsunuz, bu meseleyi nasıl çözeceksiniz açıklayın. Demokrasinin sorunları çözebileceğine inanan bir partiyiz. Herkes iyi bilsin ki siyaseti özgür olan ülke ve bölge huzura kavuşabilir. Amed'de, Siirt'te, Iğdır'da siyasetçi arkadaşlarımız tutuklanıyor. Bir taraftan elinizi uzatacaksınız bir taraftan elimize ters kelepçe vurarak Türkiye barışını sağlayamazsınız.
Bakırhan, MHP lideri Bahçeli’nin terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’a “terörün bittiğini, örgütün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısına şu yanıtı verdi:
“Birçok arkadaşımız kendi kentlerinden dışarı çıkmadılar ona rağmen Amed halkı büyük bir sahiplenmeyle barış yolundaki en büyük engel olan tecridin kaldırılması için Amed’de iradesini ortaya koydu... Ben de oradaydım, Amed halkı çok net iki tane mesaj verdi. Barış ve çözüm üzerindeki, ‘tecridi kaldırın’ dedi. Sadece bu işin muhataplarından birisi Ankara’dır dedi ama bugün Sayın Bahçeli’nin konuşmasını dinledim gerçekten şaşırdım. Metni yazan arkadaşlarına da sesleniyorum; Bahçeli, Sayın Öcalan’a bugün bir çağrı yaptı ama çağrının muhataplarına ulaşması için Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini bilmiyor. 43 aydır Sayın Öcalan, avukatları ve aileleri görüşemiyor. Sayın Bahçeli Öcalan’ın ne söyleyeceğini, nasıl çağrı yapacağını biz de merak ediyoruz senin gibi o zaman tecridi kaldırın Sayın Öcalan’ın kendi örgütüne kendi arkadaşlarına ne dediğini hep beraber izleyelim görelim.
"Kapıları açın görelim"
43 aydır uçan kuşların bile üzerinden geçmediği bir adaya boşu boşuna çağrı yapılır mı? Buyurun hep beraber bu salondaki arkadaşlarımız da birlikte bir an önce İmralı kapılarının açılmasını, sizin sormuş olduğunuz soruya Sayın Öcalan’ın nasıl cevap verdiğini hep birlikte merak ediyoruz, kapıları açın görelim. Tecridde, AİHM ve AYM kararlarını uygulamayarak barışı ateşe atmak olur ama maalesef Türkiye’de bir taraftan barış kelimeleri tartışılıyor. Biz yokuz yine onlar tartışıyor. Barış dedikleri zaman da el uzattıkları zaman da DEM Parti tartışılıyor ama DEM Partililer o platformda yok. Bizim yerimize tartışmaya hüküm vermeye ahkam kesmeye devam eden anlayıştan gerçekten bir insan ne bekler. Barış ancak bir Kürt, bir Alevi, bir Ermeni, bir kadın, bir yoksul kendini içinde hissederse içinde barış olur, aksi halde bir taraftan barış diğer taraftan açlık ve yoksullukla barışın olmayacağını hepimiz öğrendik. Biz de öyle yabana atılacak bir gelenekten gelmiyoruz.
"Bu topraklarda sizden önce Pir Sultan’lar vardı"
Bu ülkenin sahibi olarak mekanın sahibi olarak bizlerle konuşamazsınız. Biz bu ülkenin kadim halklarından birisiyiz. Bu üstenci dili, kendisini sahip bizi öteki gören dili kabul etmiyoruz. Barış böyle gelmez. Mekanın sahibi emekçilerdir, üretenlerdir, Çanakkale’de yaşamını yitirenlerdir. Malazgirt’te kapıları açarak sizlerin Anadolu’ya girmenizi sağlayanlardır. Bu topraklarda sizden önce Pir Sultan’lar vardı, Hacıbektaş’lar vardı. Seyit Rıza’lar vardı. Yaşımız bir ama o geleneğin temsilcisi bizleriz. Bir sahip varsa burada oturan herkestir. Yozgat sahipse Kars da sahiptir. Hiçbirisini dışlayarak bu ülkede birilerine bir şey bahşetmiş gibi davranarak hiçbir şey olmaz.
"Lütfen üslubunuzu, dilinizi gözden geçirin"
Herkes, diline üslubuna dikkat etmelidir. Barış eşitler arasında sağlanır. Barış bir masada oturanları eşit görerek sağlanır. Öyle bir taraftan elini uzat, diğer taraftan parmak salla, tehdit et. Böyle olmaz. Lütfen üslubunuzu, dilinizi gözden geçirin, eğer samimiyseniz. Kaldı ki bu barış söylemlerinde belki merak ediyor olabilirsiniz biz de bilmiyoruz. Bir samimiyet var mı, bir şey görmedik. Sürekli eleştiri var. Sürekli nasıl davranacağımız konusunda bize parmak sallama var. Nedir bu Kürt meselesi. Bunun çözümü nasıldır. Bu barışı nasıl kimle sağlayacağız. Bu tartışılmıyor. Aman 'şuna dikkat et, şunu söyleme, şöyle yürü, buranın sahibi biziz' gibi söylemler Türkiye barışını zehirler.”