Varan -1,
Orta Çağ dönemidir. Papazlar( Hıristiyan Uleması) Paris'te, atın ağzında kaç diş olduğunu saptamak üzere bir kilisede toplanırlar. Rahatsız edilmemek için de, kilisenin kapılarını kapatıp dışarıya nöbetçi dikerler.
Tartışma bir kaç gün sürer. Fakat bir sonuca ulaşılamaz. Çünkü atın ağzında kaç diş olduğu bilgisi Hıristiyanların kutsal kitabı olan İNCİL de yoktur.
Zaten o zamanın ruhban sınıfına göre, İncil’de mevcut olmayan bir bilginin doğruluğu asla kabul edilemez.
Toplantıdaki genç bir papaz, tartışmayı sonlandırmak için, bir atın bulunup dişlerinin sayılmasını önerir. Fakat yaşlı papazlar, böyle bir şeyin İncil'e hakaret olduğunu ve İncil'in dünyevi ve uhrevi her türlü bilgiyi kapsadığını ileri sürüp genç papazı AFAROZ ederler. Yani dinden çıkmış sayarlar(×).
Hâlbuki genç papazın önerisi aklîdir, deneyseldir, bilimseldir ve doğrudur.
Meraklıları için söyleyelim; bazı at cinslerine göre önemsiz farklar olmakla birlikte; yetişkin aygırların ağzında 40, kısrakların ağzında da 36 diş vardır.
Varan- 2,
1970'li yıllardı. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde görev yapıyordum. Adını vermek istemediğim Dindar(!) bir meslektaş büromdan içeri girdi. Elinde bir kaç sayfalık bir yazıyı bana uzattı.
- "Sen eski bir imamsın bu yazıyı oku. Çünkü bir dergide yayınlamak istiyorum."
Yazıyı okumaya başladım. Yazının özü, özeti " Kanatlı hayvan pisliklerinin (bağırsak çıktılarının) suları kirletmeyeceğini, bu çıktıların bulaştığı suların içilebileceğini" savunuyordu.
Gerekçesi de bir savaş esnasında, Hz. Peygamber’in, kanatlı hayvan pislikleri bulaşmış bir göl suyundan içmeleri için askerlere izin vermesiydi. Eğer İslam peygamberi bir konuda ruhsat vermişse bu ruhsat her zaman ve her koşulda doğru olmalıydı.
Çöl koşulları, savaş durumu, başka bir su içme seçeneğinin yokluğu hatta Hz. Muhammed’in de bir fani, herkes gibi bir kul, insan olduğu unutulmuş, ya da göz ardı edilmişti...
İlgili arkadaşa,
- " Bak arkadaşım yanı başımızda fen fakültesi laboratuarı var. Kuş pisliği bulaşmış bir su örneği hazırla. Laboranta ver. Laborant tahlili yapar ve doğru sonucu sana söyler" demiştim. Ancak ben, ilgili kişi tarafından inanç zayıflığı ve haşa, Hazreti Muhammed'e saygısızlıkla suçlanmıştım...
Ne yazık ki, bu ve benzeri bağnaz tutumlar, ilk emri " oku " yani öğren araştır olan ve " aklı olmayanın dini olmaz", " aklını kullanmayanın üzerine pislik yağar "diyen Kutsal kitabımıza da aykırıdır.
Bu bağnaz zihniyet, Taliban, İŞİD, Bokoharam...ve bezeri cemaatlerin zihniyetidir.
Ne yazık ki bu ve benzeri tutum ve davranışlar, Türkiye, dahil, çoğu İslam ülkelerinin belli cahil kesimlerinde hala yaşamaya devam ediyor.
1400 yıldır hala, nakilci din ve inanç anlayışından akılcı din ve inanç anlayışına henüz tam olarak geçemedik.
Son söz.
Hiç unutulmasın ki, akıl, idrak ve bilimden yoksun kör ve bağnaz cehalet; sadece aklın ve bilimin değil, salim ve doğru din anlayışının, yani gerçek İslam öğretisi ve ahlakının da baş düşmanı ve celladıdır.
(×)- Abdülbaki Erdoğmuş; İSLAMSIZ MÜSLÜMANLIK, Elips Yayınları, 2022, İkinci Baskı.ss 127-128.